Gazi Osman Paşa'nın Hayatı Ve Siyaseti

Cevapla
fermander
Mesajlar: 22
Kayıt: 19 Mar 2017 13:32
İletişim:

20 Mar 2017 13:21

Gazi Osman Paşa’nın siyasi hayatına dair gerek Osmanlıca ve gerekse Türkçe kaynaklarda tatmin edici bir malumat bulunmamaktadır. Özellikle Türkçe kaynaklar, Osman Paşa hakkında fazlasıyla övgü dolu sözler söyledikten sonra, onun 1878-1900 yılları arasındaki saray hayatını, bazı jurnaller ve vehimlerle yaratılmak istenen siyasi şüphelerden azade bir şekilde, sadece kendisine verilen vazifeyi ifa etmekle geçirdiğini kaydetmektedirler1.
Türk yazarlarının bu tür bir ifade ve kanaate sahip olarak onun siyasi hayatına dair herhangi bir kayıt ve beyanda bulunmamalarının bizce muhtemel sebebi, yeterince tanzim olunmamış arşiv vesikaları yanında bu hususa gerekli itinanın gösterilmeyişi ve 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında kendisine reva görülen muameleden dolayı teessürde bulunarak: "Yirmi seneden beri ihtiyar-ı izzetle hiç bir şeye karışmayarak ancak rızây-ı humâyun-ı hazret-i hilâfetpenâhilerinin istihsâline vakf-ı vücud edilmiş ve yalnız teveccühât-ı seniyye-i hazret-i pâdişâhinin bekâsından başka bir şey arzusuna düşülmemiştir..." şeklindeki ifadesinden kaynaklandığıdır2.
Gazi Osman Paşa’nın siyasi alandaki çalışmalarına dair bilgiler daha ziyade yabancı kaynaklarda yer almıştır. Bundan dolayı İngilizce kaynaklar ve İngiliz Dışişleri Arşivi’nden elde edebiliğimiz vesikalar ışığında bu konuyu aşağıda ele almaya çalışacağız.
A. GAZİ OSMAN PAŞA’NIN SİYASİ FAALİYETLERİ
1. Gazi Osman Paşa ve Siyaset
Askeri bir şahsiyete sahip olan Gazi Osman Paşa’nın 1877 - 1878 yılları nihayetine kadar siyasetle herhangi bir münasebeti olmamıştır denebilir3. Ancak onun fiilen siyasetle meşguliyetini, Rusya’daki esaret hayatından dönüşünü müteakip kendisine tevcih olunan vazifeler gereği, saray erkanı içerisinde yer almaya başlamasından itibaren görmekteyiz.
Ali Saib Paşa’nın vefatı üzerine boşalan seraskerlik makamına tayin edildiğinin daha ilk günlerinde, saray erkanından bazıları tarafından, Kamil Paşa ile aralarındaki samimiyetten dolayı aleyhinde bir takım jurnaller verilmiştir4. Verilen bu jurnallerden nedeniyle Sultan Abdulhamid’in, onun sadrazam Kamil Paşa ile işbirliğinde bulunarak kendisini hal etmeleri ihtimalini düşündüğü ve hakkında gizli bir tahkikat yaptırdığı ifade edilir5.
2. Gazi Osman Paşa’nın Saraydaki Nüfuzu ve Durumu
Gazi Osman Paşa, seraskerlik, Abdulhamid’in yaveri evveli ve Mâbeyn Müşirliği gibi gayet mühim vazifeler icra etmekteydi.
Mâbeyn Müşirliği’nin uhdesinde bulunması Gazi Osman Paşa’nın kendi fikirlerini padişaha ve icra makamına iletebilmesini mümkün kılmış6 ve aynı zamanda şahsi otoritesini ve bazı kimseler üzeri-ndeki himayesini polis ve gizli istihbarat sistemiyle artırabilmesini sağladığı ifade edilmiştir7.
Gazi Osman Paşa’nın, kayınbiraderi Rıza Bey’i Abdulhamid’in özel sekreteri olarak vazifeye başlatabilmesi8, Paşa’nın saraydaki gücünü göstermesi bakımından dikkate değer niteliktedir. Çünkü böyle bir makamda bulunması nedeniyle padişaha arz edilen evrakları görebilme imkanına kavuşmuş, dolayısıyla da gerek Sultan ve gerekse diğer rical-i devlet tarafından görüş ve fikirlerine müracaat olunmuştur. Ayrıca nâzırlar tarafından takdim edilen konulara dair padişahın kararlarını kaleme almanın vermiş olduğu avantaj dolayısıyla, doğrudan olmasa bile dolaylı bir şekilde padişahın düşüncesine büyük derecede etkide bulunabilmiş, hatta O’nun Bâbıâli’ye gönderdiği kesinlik kazanmamış yazılı muhaberelerini az da olsa etkileyebilmiştir. Osman Paşa’nın mevcut siyasi gücü Abdulhamid’in anayasa konusundaki tutumundan dolayı kuvvet kazanmış ve kararları üzerinde ciddi derecede nüfuzu elde etmesini sağlamıştır9.
3. Gazi Osman Paşa ve Yıldız Mahkemesi
Sultan Abdülaziz’in hal edilerek Fer’iye sarayına götürülmesi ve burada kaldığı sırada kol damarlarının kesilmesi suretiyle ölmesi hususunda şüpheler uyanmış, intihar mı yoksa katil mi olduğu konusunda tatmin edici bir neticeye varılamamıştır.
Osmanlı-Rus Savaşı’nı müteakip Sultan Abdulhamid bu hususu gündeme getirmiş ve 1881 yılında Yıldız Sarayı’nda kurulan özel mahkemede Sultan Abdülaziz’in ölümünün katil olduğuna karar verilmiştir10.
Sultan Abdulhamid, Sultan Abdülaziz’in kâtilleri hakkında Şeyhülislâm başkanlığındaki ilmiye heyetinin kararını aldıktan bir kaç gün sonra 21 Temmuz 1881 yılında, başvekil Said Paşa da dahil olmak üzere, Saffet Paşa’nın riyasetinde Yıldız’da halihazırda görevli ve ma’zul vezir ve askeri erkandan oluşan 25 kişilik fevkalade bir heyet oluşturarak bu hususta istişâri mahiyetteki görüşlerine başvurmuştur.
Oluşturulan bu fevkalade heyette Gazi Osman Paşa’ya da yer verilmiş ve görüşüne müracaat olunmuştur. Heyete üyelerinden on beş kişi suçlular hakkında verilen ve mahkemece de tasdik olunan idam hükmünün icrasını isterken on üye ise kararın müebbet hapse çevrilmesi noktasında oy kullanmıştır.
4. Gazi Osman Paşa-Ulema Sınıfı Münasebeti
Gazi Osman Paşa, düşünce ve karakter itibarıyla dindar bir şahsiyettir. Vasiyetindeki kendi ifadesiyle, bir kaç yıl müstesna, bütün ömrü boyunca namazını kılmış, orucunu tutmuş ve alkollü içkiler kullanmaktan şiddetle sakınmıştır11.
Hakikatte Gazi Osman Paşa samimi ve sadık bir Müslüman iken, muarızları ve muhalifleri tarafından cahil ve bağnaz bir Müslüman olarak anılmış12, sarayda ve Harbiye Nezâreti’nde fanatik ve gerici, ülkede bulunan bağnazları temsil eden13 aşırı dinci biri olarak kabul edilmiştir14.
İstanbul’da bulunan dindar Müslüman unsurlar arasında sağlam bir yer edinerek15 dini gurupların omurgasını oluşturmuş16, ulema ve askeri sınıfı temsil etmenin yanında batı hayat tarzına muhalefette ve dini müesseselerin yeniden hayat bulmasında lider konumunda bulunmuştur17.
Gazi Osman Paşa’nın önderliğinde, Abdulhamid’in hususi serveti yanında devlet hazinesinden ayrılan paylarla, genç Osmanlı Müslümanlarını gayri Müslim akranlarına karşı başarıyla rekabette bulunmayı mümkün kılacak dini okulların inşası için büyük girişimlerde bulunulmuştur. Ulemanın emeklilik maaşları, aylıkları ve gelirleri artırılmış, camiler ve diğer abideler tamir ve restore edilmiştir18.
İngiliz arşiv belgelerine göre, bu dini faaliyetlere ilaveten, Hindistanlı Ümet Hüseyin vasıtasıyla oradaki önde gelen mümtaz Müslümanlarla İstanbul’daki İngiliz karşıtı guruplar arasında münasebet tesis edilmiş19, ayrıca Mısır ve Arabistan’daki Muhammed Taraftarları partisi ile benzer ilişkiler başlatılmıştır20.
Hindistan ulemasından Mevlana Şibli Nu’maniye, İstanbul’da kendisini ziyaret maksadıyla bulunduğu bir sırada, teklifi üzerine Sultan Abdulhamid tarafından bir Mecidi nişan verilmiştir21.
5. Yunan Muharebesi ve Gazi Osman Paşa
Gazi Osman Paşa ile muhalifleri arasında cereyan eden mücadelenin gün yüzüne çıktığı noktalardan biri de, onun, 1897 Osmanlı - Yunan Savaşı sırasında Selaniğ’e gönderilmesi hadisesidir.
Osmanlı ordusunun bu savaşın başlangıcında pek fazla bir başarı gösterememesi üzerine, Sultan Abdulhamid’in emri gereği, Gazi Osman Paşa’nın Selaniğ’e gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Fakat Gazi Osman Paşa’nın şöhretini ve halkın kendisine duyduğu sevgi ve saygıyı çekemeyen bazı kimseler, Paşa’nın Selaniğ’e gitmek üzere Sirkeci Garı’na gittiği sırada orada kendisini uğurlamak üzere toplanan kalabalığın gösterdiği tezahürat ve coşkuyu fırsat bilerek Sara’ya, Paşa aleyhinde yazılmış jurnaller yağdırmışlardır. Bu jurnallerde: "Giderken böyle bir tezahürata mazhar olan bir komutanın, muzafferen avdetinde hakkında gösterilecek muhabbet ve nümayişlere had ve hudud olmayacaktır. Böyle bir hengâmede Osman Paşa’nın her istediğini yapacağı ve yaptırabileceği,...Alemdar Mustafa Naili Paşa gibi hareket ederek orduyu alıp İstanbul’a gelebileceği..." tarzında ifadeler kullanılmış, ve bu tür ifadeler de Sultan Abdulhamid’i ciddi şekilde vehme kapılmaya sevk etmiştir22.
Gazi Osman Paşa, muhaliflerinin bir oyunu olarak nitelendirdiği bu görevi, kendisini tahkir etme ve geçici de olsa İstanbul’dan uzaklaştırma olarak telakki etmiştir. Bu husustaki düşüncelerini, 22 Nisan 313 tarihinde İstanbul’a gönderdiği telgrafta dile getirmiştir23.
Gazi Osman Paşa maruz kaldığı bu muamelenin kendince sebebini ise 23 Nisan 313 tarihli telgrafında, iyilik bilmeyen ve kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen bir takım nankör ve hain kimselerin kendisinin yerine geçmek için yapılan bir davranış24 şeklinde açıklamıştır.
6. Gazi Osman Paşa Hakkında Bazı İddia ve Söylentiler
Gazi Osman Paşa hakkında bazı mali yolsuzluklarda bulunduğu, siyasi açıdan İngilizleri sevmeyerek iyi bir Rus taraftarı olduğu ileri sürülerek bazılarınca adı lekelenmeye ve bazılarınca da şanı ve şerefi istismar edilmeye çalışılmıştır25.
Gazi Osman Paşa aleyhinde satır arasına sıkıştırılmış bu ve sair hususlar, ispata muhtaç suçlamalar mahiyetindedir. Bu başlık altında onun bu noktalarda maruz kaldığı ithamlara temas ederek konuyu tarafsız bir şekilde ele almaya çalışacağız.
a) Bazı Yolsuzluklarda Bulunduğu İddiası
Gazi Osman Paşa, başta Tunuslu Hayreddin Paşa ve İstanbul’daki İngiliz büyük elçisi Mr. Austen Henry Layard olmak üzere bir çok kimse tarafından yolsuzluklarda bulunma ve rüşvet almakla suçlanmıştır. İddia edildiğine göre Gazi Osman Paşa, maaş, giyecek ve ordunun diğer ihtiyaçları için tahsis edilmiş bulunan milyonlarca lira devlet parasını cebine atmıştır26.
Yine iddiaya göre dullar ve yetimler maaşlarını alamaz ve hiç kimseye hiç bir şey için ödemede bulunulamazken, Gazi Osman Paşa’ya şahane kelimesiyle ifade edilecek derecede tediyede bulunul-muştur27.
Plevne muharebelerinde subay rütbesiyle vazife yapmış olan İngiliz asıllı William V. Herbert, yıllar sonra Gazi Osman Paşa’yı İstanbul’da sarayda ziyareti sırasında onun kendisine rüşvet aldığını itirafla şöyle dediğini iddia eder:
"Ben onu yapıyorum. Açıktan açığa itiraf ediyorum. Bütün dünyanın da bunu bilmesini isterim. Eğer Plevne müdafiinin yaşamak ve hayatını devam ettirmek için böyle dalavere yaptığı ve çaldığı duyulacak olursa, belki de, bu kötü usul ortadan kalkar"28.
Gazi Osman Paşa’nın rüşvet aldığına yukarıdaki kayıt, yalnızca mezkur eserde geçmektedir. Bu ifadeler Paşa’nın şahsiyeti, yaşamı, hayat felsefesi ve fikirleri göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılacak olursa, onun bu tür davranışlardan uzak olduğu sanırız kolayca anlaşılacaktır.
Esasen Gazi Osman Paşa, bahsedildiği gibi herhangi bir mali sıkıntı içerisinde bulunmamaktaydı. Zira almış olduğu aylık maaşının yekun tutarı büyük meblağlara ulaşmaktadır29. Dolayısıyla Gazi Osman Paşa’nın "yaşamak ve hayatını devam ettirmek için böyle daleverelere" ihtiyacı yoktu ve bu tür davranışların "duyulup şüyu bulması ile de bu kötü usul" ortadan kalkmayıp bilakis neşv u nema bulacağı da, kabul edileceği üzere, tabii olacaktı. Aslında yolsuzluk, rüşvet ve devlet parasını cebine indirme gibi suçlamaları yapanların takip ettiği siyaset ve düşünce tarzına bakılacak olursa, bunların aynı camiaya mensup, Abdulhamid ve Gazi Osman Paşa’ya muhalif durumda bulunan insanlardan meydana geldiği görülecektir.
Bu gurubun liderliği, başta Tunuslu Hayreddin Paşa olmak üzere, Paşa’yı, siyasi nüfuzunu da kullanarak yıpratmaya çalışan, Mr. Layard ile birlikte Fuat ve Nusret Paşalar sürdürmekteydi. Bunun, muhtemelen, tek nedeni ise Gazi Osman Paşa’nın, Hayrettin Paşa’nın takip ettiği İngiliz yanlısı politikaya ve batı modeli ıslahat hareketine karşı çıkması, ve bu yöndeki uygulamalara muhalefet etmesidir denilebilir. Haddizatında Hayrettin Paşa’nın mal varlığı Gazi Osman Paşa’nın geriye bıraktığı servetle mukayese edilecek olunursa, böyle bir suçlamaya Osman Paşa’nın değil, Hayrettin Paşa’nın muhatap edilmesi daha makul ve münasip olacaktır30.
Gazi Osman Paşa aleyhinde Abdulhamid’e, ileride ele alacağımız, bir ariza takdiminde bulunan Fuat ve Nusret Paşaların gayesi ise menfaat kavgası ve makam hırsından başka bir şeye dayanmadığı düşünülebilir. Sanırız ileri sürülen bu iddialara ve ithamlara en güzel cevabı Gazi Osman Paşa’nın bizzat kendisi vermiştir. O, kendi iç dünyasını ve vazifesini ifadaki samimiyetini dile getirerek şöyle demektedir: "Yirmi seneden beri ihtiyâr-ı izzetle hiç bir şeye karışmayarak ancak rızây-ı humâyun-ı hazret-i hilâfetpenâhilerinin istihsâline vakf-ı vücud edilmiş ve yalnız teveccühât-ı seniyye-i hazret-i pâdişâhinin bekâsından başka bir şey arzusuna düşülmemiştir..."31.
b) Gazi Osman Paşa’nın Rus Taraftarı Olduğu Görüşü
Gazi Osman Paşa hakkında beyan edilen bir diğer husus ise onun, siyasi açıdan Rus taraftarı bir tutum sergilemesi ve hatta satın alınması ve İngilizlerden nefret ediyor olmasıdır.
Gazi Osman Paşa’nın İngiliz yanlısı bir politika takibine muhalif bulunduğu ve Ruslar da dahil olmak üzere tüm yabancılardan hoşlanmadığı, gerek savaş sırasındaki tutumundan ve gerekse mizaç yapısındaki hususiyetlerden, anlaşılmaktadır. Bununla beraber, tespit edebildiğimiz kadarıyla, onun Rus taraftarı olduğuna dair açık bir malumat ve kesin bir delil bulunmamaktadır.
Muhaliflerine göre ise Osman Paşa, dış siyasette adı gayet kötü bir şekilde Rus yanlısı olarak şüyu bulmuş biridir32. Yine onlara göre Gazi Osman Paşa’nın Ruslar tarafından tamamıyla aldatıldığı-na dair inandırıcı misaller vardır ve Ruslar kendisini Osmanlı Devleti üzerindeki planlarının tahakkuku yolunda bir alet olarak kullanmışlardır.
İngiliz arşiv vesikalarındaki ifadelere göre Gazi Osman Paşa, bulunduğu makamın kendisine kazandırdığı yetki ve Abdulhamid üzerindeki tesir vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’nde uygulamaya konması planlanan ülkenin kalkınmasını sağlayacak ve refahını artıracak reformlara ve projelere karşı çıkmış, yapmış oldukları önerileri kabul etmeme, gerek dost devletlerin ve gerekse Osmanlı Devleti’-nin menfaatine zıt olan bir siyaset takibinde bulunma noktasında Abdulhamid’i ikna etmeye çalışmış ve dolayısıyla da onunla Avrupa’daki müttefikleri arasını açmak suretiyle Rusya’ya hizmet etmiştir33. Adı geçen vesikalarda Gazi Osman Paşa’nın iddia edilen Rus taraftarlığına sebep olarak, esareti sırasında kendisine gösterilen özel ilginin onda Rus Çarı’na karşı bariz bir sempati doğurması gösterilmiştir34.
Gazi Osman Paşa’nın İngilizlerden hoşlanmayışının nedenini İngiliz arşiv kaynakları İngiltere’nin Osmanlı hakimiyetinde bulunan Mısır’ı 1882’de işgal etmeleri ile yine burada yapılması kararlaştırılan askeri işbirliği için Bâbıâli’ye teklif olunan ağır şartlardan ileri geldiğini belirtmektedir35.
Bilindiği gibi Mısır’da Tevfik Paşa’nın hidivliği zamanında, dahilde meydana gelen hadiseler, Arabi Paşa ile Vatanilerin çalışmaları ve İngiliz-Fransız rekabeti dış müdaheleye yol açmış, neticede 23 Haziran 1882 tarihinde İngilizler tarafından bombardımana tutulan İskenderiyye’yi 15 Temmuz’dan itibaren işgal hareketi takip etmiştir. Fakat bizce zikredilen hususlara ilaveten İngilizlerin 1877/78 savaşında Osmanlı devletini Rusya karşısında yardımsız bırakmasının büyük tesiri olmuştur. Gerçi her ne kadar Gazi Osman Paşa’nın İngilizlerden hoşlanmadığı iddiası belgelerde yer almışsa da O, İngiliz devlet adamı Sir Alfred Sandison ile İstanbul’da görüşmesi sırasında aleyhinde ileri sürülen tüm bu İngiliz ve ıslahat karşıtı ve Rus partizanı şeklindeki iddia ve ithamları reddetmiş ve kendisinin yanlış tanıtıldığını belirtmiştir36.
B. GAZİ OSMAN PAŞA’NIN İDARİ ALANDAKİ FAALİYETLERİ
1877-1878 son Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti için telafisi mümkün olmayan büyük kayıplara neden olmuş ve felaketle neticelenmişti. Böylece bir asırdır Osmanlı devlet ricalinin düşünce ve hareketlerine yön veren ve tüm reformların temel amacı olan ordunun ıslahı konusu yeniden gündeme gelmişti. Zira bu savaşta kuvvetlerin yarıya yakını hemen hemen hiç eğitim görmemiş bir durumdaydı. Kullanılan silahların yetersizliği yanında kafi sayıda meslekten subay olmayışı da ayrıca dikkati çekmekteydi. Hayreddin Paşa’nın sadaret makamına tayini ile bu konunun tekrar ele alındığını ve bu doğrultuda askeri sınıfı ıslah edecek yeni bir plan hazırlandığını görmekteyiz. Aşağıda bu hususu ele alarak İngiliz arşiv belgeleri ışığında takdimine çalışılacaktır.
1. Yeni Ordu Planı ve Bu Alanda Osman Paşa’nın Faaliyetleri
Yeni ordu planına büyük ilgi duyan Sultan Abdulhamid37, 14 mayıs 1880 yılında Fransız askeri müşavirlerden Albay Dreysse Paşa ve Hatzfeld vasıtasıyla bu hususu Bismarck’a açmış, o da kendisine iletilen bu teklifi, değişen Alman politikası ışığı altında, müsait karşılayarak Osmanlı kuvvetlerinin sivil ve askeri uzmanlar tarafından eğitiminin, en iyi uzmanların gönderilmesiyle, yerine getirileceğini bildirmiştir. 1881 Ağustos ve Eylül aylarında Osmanlı Devleti ile üç sivil Alman askeri uzman arasında mukavele yapılmasına rağmen Bismarck askeri subayları göndermeyi geciktirme yoluna gitmiştir. Abdulhamid gelişmeleri yakından takip ederek 1881 yılı sonlarında özel bir görevle, kendi muhafız subaylarından, Ali Nizami Paşa ve hususi katibi Reşid Bey’i Berlin’e göndermiştir...38 Bu gelişmelerden sonra 1882 Mart’ında Osmanlı Devleti adına Gazi Osman Paşa’nın Alman askeri subayları ile mukavele yapması üzerine dört alman subayı orduda vazifeye başlamışlardır39.
Ordunun ıslahı çalışmasında Alman subaylar yanında İngiliz subayları da yer almış ve bu noktada İstanbul’da bulunan İngiliz büyükelçisi Mr. Henry Layard’ın önemli çalışmaları olmuştur.
Yapılması planlanan ıslahat çalışmaları arasında, kasabalarda mali ve adli müfettiş olarak görev yapacak ve jandarma birliğini organize edecek Avrupalı subayların tayin edilmesi ile valilerin beş yıl süreyle görevde bulunmaları hususu da yer almıştır40.
Ordunun organize edilmesinin planlandığı bu tarihlerde vezâret makamında ise Tunuslu Hayreddin Paşa (1822-1890) bulunmakta, Osmanlı devlet idaresine yeni bir düzen vermek, dahili reformlar yapmak konusunda büyük bir arzu taşımaktaydı. Bu nedenle yapılacak reform çalışmalarının tahakkuku için ciddi teşebbüslerde bulunmuş, özellikle adliye teşkilatının yeniden tanzimi yolunda büyük gayretler sarf etmiştir41.
Orduda yapılacak olan ıslahat hareketini yürütecek ilk komisyon, Anadolu’da Dördüncü Ordu’da kumandan olarak bulunan Samih Paşa’nın riyasetinde oluşturulmuştur. Gazi Ahmet Muhtar Paşa kurmay sınıfı başkanlığını yürütmekte, Girit komutanı Necip Paşa ise, bu ilk ıslahat meclisinin hem üyesi ve hem de baş gayretdarları arasında bulunmaktaydı.
Organize faaliyetinde bulunacak olan bu meclis üyelerinin ilk çalışması, seraskerin uhdesinde bulunan yetkilerin, idari vazifeleri yerine getirmesi bakımından Harbiye Nezâreti ile icranın ifa edilebilmesi için seraskerlik arasında taksim olunması tavsiyesini almak şeklinde olmuştur. Fakat bu sırada seraskerlik makamında bulunan Gazi Osman Paşa, salahiyetlerinin kısıtlanmasına karşı çıkmış ve meclis üyelerine kararlaştırılan bu teklifin tekrar gözden geçirilmesini belirtmiş, aksi takdirde meclisin çalışmalarına son verileceğini ifade etmiştir42. Önerilen bu hususun yerine getirilmesinde ısrar edilmesi üzerine komisyon başkanı Samih Paşa Anadolu’ya, Necib Paşa ise, arzusu hilafına, Girit’e gönderilmiş ve dolayısıyla meclis feshedilerek dağıtılmıştır43.
Hakkında fazla bir malumat edinemediğimiz seraskerlikte toplanmış olan bu ilk komitenin başarısızlığı üzerine Sultan Abdulhamid, ıslahat planının uygulamaya konabilmesi için ikinci bir ıslah komisyonu oluşturmuştur44. Yıldız sarayında faaliyetini sürdüren bu yeni komisyon üyelerinin ad ve unvanları şöyledir:
Gazi Osman Paşa....................Serasker.
Derviş Paşa.............................Erkan-ı Harb Başkanı.
Osman Nuri Paşa....................Piyade Sınıfı Başkanı.
Mehmet Paşa..........................Süvari Sınıfı Başkanı.
Hüseyin Paşa..........................Topçu ve Ulaştırma Bölümü Başkanı
Mahmud Mesud Paşa.............Mühendislik ve Çalışma Bölüm Başkanı.
Mustafa Paşa...........................Mali teftiş Bölümü Başkanı.
Nuri Paşa................................Sağlık Bölümü Başkanı.
Baker Paşa..............................Jandarma Sınıfı Başkanı.
Hacı Raşid Paşa......................Levazım Bölümü Başkanı.
Başkanlığına Ali (Nizâmi) Paşa’nın getirilmiş olduğu bu komitede ayrıca, yabancı olarak, Dreysse Paşa, Faize Paşa ve Muzaffer Bey üye olarak yer almışlardır45. İkinci Kurmay Sınıfı başkanı ve aynı zamanda Osman Paşa taraftarı olan Ethem Paşa bu komisyonda Derviş Paşa’nın emri altında görev yapmıştır. Komisyona sınırsız salahiyetler verilmiş olmakla birlikte, teftiş kurulu adı altında, görevi Gazi Osman Paşa’ya haber ulaştırmaktan ibaret olan, bir alt bölüm oluşturulmuştur. Esasen bu sıralarda hemen hemen her idari kademede Gazi Osman Paşa’nın adamı yer almıştır46. Komisyonun almış olduğu kararlardan bazıları şunlardır:
Hiç bir ayrım yapılmaksızın her inanç sahibinden insan, mecburiyet arz eden, askeri vazifede bulunma hakkına sahip olacak, ve Hıristiyan olanların bu vazife yerine ödemekte oldukları vergi de kaldırılacaktır.
Tüm düzenlemeleri kendisinin yaptığı Dar-ı Şûrâ’ya son verilecek, fakat her ordu ve kısmın serasker veya başkumandana raporlar sunacak olan hizmetin sivil şubelerinden oluşan, kendi başkanları bulunacaktır.
Ülke bölgesel kısımlara ayrılacak.... merkeziyetçilikten kurtulma esas prensip olacaktır.
Başkentte halihazırda mevcut olan tüm müşirler, kendilerine bu kararların tebliğ olunabilmesi için bir araya toplanacaklardır47.
2. Gazi Osman Paşa’nın Askeri Reformlar Hakkındaki Görüşleri
Gazi Osman Paşa, yukarıda belirtmeye çalıştığımız ordunun mevcut ihtiyaçları ve eksiklerini giderme yolunda yapılması kararlaştırılan ıslahat hareketi komisyonu çalışmalarına şiddetle karşı çıkma gibi bir tutum sergilemiştir. Yine iddiaya göre Gazi Osman Paşa bu muhalefetinde yalnız kalmamış, sadrazam ve ıslah komisyonunun uygulamaya koydukları tedbirleri başarısızlığa uğratma yolunda gerek sarayda ve gerekse Harbiye Nezareti’nde kendisi ile aynı kanaatti paylaşan kimselerle gizli bir dayanışma içerisinde bulunmuştur48. Gazi Osman Paşa’nın bu noktadaki önemi, onun muhaliflerin en önde geleni olması ve geniş nüfuza sahip bulunması halinden kaynaklanmıştır49.
Gazi Osman Paşa, Birinci Islahat Komisyonu’nun yapmış olduğu çalışmalara olduğu gibi İkinci Komisyon’un uygulamalarına da karşı çıkmış, her ne kadar resmi olarak kendilerini destekler gibi görünmüşse de, alınan kararların hemen her cümlesine itiraz etmiştir. Fakat komisyon üyeler arasında kendisini destekleyenlerin sayıca az olması ve kararların muhalefetle karşılanmasından dolayı oylama yolu ile kabulü usulüne başvurulması, itirazlarına fazla destek bulma imkanını ortadan kaldırmıştır50. Gazi Osman Paşa yalnızca orduda yapılması öngörülen Avrupai ıslahata ve ıslahat komisyonu kararlarına muhalefet etmekle kalmamış, aynı zamanda jandarmayı yeniden düzenleme ve teftiş etme görevini yerine getiren İngiliz ve Alman subaylarının mevcudiyetine karşı çıkmış51, saraydaki nüfuzu dolayısıyla en büyük itirazı da bu konuda olmuştur52.
Daha evvel Polis Nezâreti’ne bağlı bulunan jandarma sınıfı, Baker Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesinden sonra seraskerlik makamının denetimi altına alınmıştı. Böyle bir değişikliğe gidilme-si ile Gazi Osman Paşa’nın yetki alanı birazcık daha genişletilmiş olmaktaydı. Örneğin, Aralık ayı sonuna doğru Osman Paşa’nın almış olduğu ani bir kararla Osmanlı ordusunda sağlık alanında vazife yapmakta olan yabancıların görevlerinden alınacakları beyan edilmiş, fakat daha sonra bunun sadece savaş sırasında hizmet görenleri kapsadığı açıklaması getirilmiştir53. Buna ilaveten jandarma sınıfında vazife yapacak olan İngiliz müfettişlerinin ödemelerinin yapılmasını tasdik etmemiş ve kendilerine pek de kibar davranmamıştır54. İki yılı aşkın bir süredir orduda vazife icra eden bu subayların, Rauf Paşa’nın ricasıyla, ancak bir kaçının mukavelesi yenilenebilmiş55, jandarma sınıfındaki diğer İngiliz muvazzafların tekrar görevde bulunmaları imkanı kalmamıştır. Alman subaylar ise tatbiki faaliyetleri için sahalarının daraldığından ve askeri alandaki reformlarının serasker Gazi Osman Paşa tarafından kısıtlandığından şikayet etmişlerdir56. Bu gelişmeler ise mezkur subaylarla saray arasında olumsuzluk ve huzursuzlukların zuhuruna sebep olmuştur.
Yabancı kaynaklar yapılması öngörülen reform çalışmalarına Gazi Osman Paşa’nın muhalefette bulunmuş olduğu noktasında ittifak etmekle birlikte sebebi hususunda ihtilaf içerisindedirler. İstanbul’daki İngiliz askeri ataşesi Albay Chermside’a göre bu muhalefetin sebebi Gazi Osman Paşa’nın uygulanacak reform planını çok masraflı bulması ve yine bu reformların faydadan çok zarar vereceği düşüncesine sahip olmasıdır57. Ancak İngiliz ve Alman subayları ile Saray arasında bazı tatsızlıkların ortaya çıkmasında Gazi Osman Paşa’nın uygulanmaya konan reformlara karşı olumsuz tavır takınmasının payı olduğu kadar, Osmanlı ordusu bünyesinde görev yapan bu subayların kendilerini sadece akıl öğretip, emir vermekle sorumlu saymaları, ve üniformasını taşıdıkları ordunun gelenek ve kurallarına, her ne kadar aksi iddia edilirse de, gerekli itinayı göstermemelerinin de payı olduğu şüphesizdir58. Bu subaylar, başta Von der Goltz Paşa olmak üzere, faaliyetlerini sadece vazife alanlarıyla sınırlamamış, aksine hizmet ettikleri Osmanlı ordusunu Alman ordusunun güney uzantısı gibi telakki etmiş ve hatta Almanya’daki ilgili makamlara Osmanlı ordusunun durumuna dair raporlar sunmuşlardır59. Her ne kadar Gazi Osman Paşa, yapılmaya çalışılmış olan küçük ve büyük tüm yeniliklere karşı çıkmıştır şeklinde takdim edilmekteyse de60, aslında o, reformların yapılmasına değil, yapılış şekline itiraz etmiştir. O ve onunla aynı şekilde düşünenler; eğer Osmanlı Devleti mali işlerine karışma yolunda Avrupa devletlerine bir kere imkan tanıyacak olursa, bu tutumun, Berlin Kongresi'nce tasarlanmış olan uluslararası kaidelerin, devlet üzerine empozesini doğuracağına, sonucun ise, Mısır’da olduğu gibi, tüm mali yapının Avrupa idaresi ve kontrolüne gireceğine inanmakta ve Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Uygulanmak istenen bu politikaya karşı alternatif olarak kendileri ise, mevcut ihtiyaçları karşılayacak düzeyde gümrük ve diğer vergi nispetlerinin yükseltilmesini ve dolayısıyla devletin Avrupa’ya bağımlılığının tamamıyla ortadan kaldırmasını teklif etmişlerdir. Bu nedenle de yapılacak reformların eskiyi muhafazaya yönelik olmasını savunmuş ve dış müdahaleye ve bağımlılığa karşı durmuşlardır61. Gazi Osman Paşa ve onun paralelinde bulunanların bu tutumları, başta sadaret makamında bulunan Tunuslu Hayrettin Paşa ve Gazi Osman Paşa’nın önde gelen rakiplerinden biri olan ve aralarındaki bu rekabet dolayısıyla İstanbul’dan uzak bulundurulduğu beyan edilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa62 olmak üzere, devletin diğer ricalinin hoşuna gitmemiş63, kendisi seraskerlik makamında kaldığı sürece reform çalışmalarının hedefine ulaşamayacağı noktasında bütün muhalifleri fikir birliğine varmışlardır64.
C. GAZI OSMAN PAŞA İLE HAYREDDIN PAŞA ARASINDAKI SİYASİ MÜCADELE
Bu başlık altında, Gazi Osman Paşa ile Tunuslu Hayreddin Paşa arasında, uygulanan politika ve tatbike çalışılan ordunun ıslahı projesinden dolayı cereyan eden siyasi mücadeleye temas ederek bunun nedenleri üzerinde durmaya çalışacağız.
1. Mücadelenin Sebebi
Sadaret makamında bulunan ve ıslahat hareketinin baş savunucusu durumunda olan Tunuslu Hayreddin Paşa ile Gazi Osman Paşa ve taraftarları arasında husule gelen ve Hayreddin Paşa’nın sadaretten istifasını gerektirecek derecede de ciddi bir boyut kazanmış bulunan siyasi çekişme ve an-laşmazlığın ihtilaf nedenlerini bazı kaynaklar 1878 Berlin Kongresi’ne göre Bosna ve Hersek’in Avus-turya’ya bırakılması ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nin Avusturya ile yapmış olduğu Avusturya-Osmanlı Protokolü’nün gizli maddelerinin iptal edilmesi sonucu ortaya çıkan krize bağlamış65, bazıları ise bunu, Hayreddin Paşa’nın devlet idaresindeki yolsuzlukları ıslaha yönelmesi, Mâbeyn Makamı gibi muhtelif yerlerdeki garaz ve fesat sahibi büyük memurların menfaatlerine dokunmasından kaynaklandığına atfetmişlerdir66.
Bu iki paşa arasındaki ihtilafın bizce nedeni, devletin takip etmesi gereken dış siyasetle alakalı bulunmaktadır. Hayreddin Paşa devletin kurtuluşunu Avrupai usuller ve yeniliklerle yapılacak ıslahat hareketinde görüp İngiltere’ye bağımlı bir dış politika izlemeye çalışırken, Gazi Osman Paşa ve taraftarları ise, orduda yapılacak yenilikler ve değişikliklerin kendi kültürümüze ve değerlerimize ters düşmeden yapılması gerektiğine, dışarıdan ithal edilecek modeller ve subaylarla gerçekleştirilmeye çalışılacak yeniden yapılanmanın ve hele hele bağımlı bir dış politika takip etmenin devletin bağımsız-lığına halel getireceği ve dış müdahaleleri doğuracağına inanmıştır. Bu sebepledir ki, ülkenin kalkınmasının ve ordunun ıslah edilmesinin illa da dışarıdan sağlanacak kısmi ve geçici yardımlara bağlanmayıp, aksaklık ve noksanlıklarımız nazarı dikkate alınarak uygun olan projenin kendimizce hazırlanıp tatbikine konması taraftarı olmuşlardır67. Aslında bu sürtüşmenin bir bakıma nedeni, gerek Osman ve gerekse Hayreddin Paşa’nın, görüş ve fikirleriyle Sultan Abdulhamid’e tesirde bulunmaya çalışarak, benimsemiş oldukları siyaset dahilinde devleti idare etme kavgasını vermelerinden kaynaklanmaktaydı denebilir.
2. Hayreddin Paşa’nın Siyasi Nüfuzu ve Gazi Osman Paşa Hakkındaki Düşüncesi ve İstifası
Hayreddin Paşa iyi bir devlet adamı olmakla beraber idari mekanizmada yapmayı tasarladığı ıslahat çalışması noktasında anlaşılmamış olması; Dersaadet’e yeni gelmiş bulunması nedeniyle şahsiyet ve fikir olarak fazla tanınmaması; herhangi bir arzusunu yerine getirmek veya muhaliflerine karşı mücadelesinde başarılı olabilmesi için Sultan Abdulhamid’in desteğine ihtiyaç duyması ve sair hususlar onun başlıca olumsuz yönlerini oluşturmuştur. Yabancı bir kimlik taşımasının yanında himaye politikası gütmesi, mağrur olması ve Osmanlı ileri gelenleri ile memurlara karşı kibirli bir davranış sergilemesi gözden düşmesini artırmış, kendisine karşı antipati duyulmasına neden olmuştur68. Bu ve benzeri davranışlar onunla Gazi Osman Paşa arasındaki mücadeleyi hızlandırmaya neden olmaktan başka bir şeye yaramamıştır.
Hayreddin Paşa, reformların icra olunmasına Gazi Osman Paşa’nın mani olduğunu, yeni ordu planının seraskerlik makamında hasır altı edilmesi nedeniyle sultan tarafından imzalanmasının mümkün olamadığını ve Gazi Osman Paşa mezkur vazifesinden alınmadığı sürece de ıslahat girişiminin başarılı olamayacağını Sultan Abdulhamid’e arz ederek kendisinden şikayetçi olmuştur69.
Hayreddin Paşa’ya göre kendisine karşı düşmanlık besleyenler Sultan Abdulhamid’i harekete geçirmek için ellerinden gelen her şeyi yapmakta, kendisi, Karatedori Paşa ve bazı arkadaşlarının padişahı otoritesinden ve meşru haklarından mahrum etmek için bir araya geldiklerine inandırmaya çalışmışlardır70. Şeyh Zafir Efendi’ye yazmış olduğu bir mektupta bu hususa değinerek : "Devlet ricalinden çoğunun muvaffak olmaması için çalıştıklarını, Allah’ın yardımı ile elinden gelen mesai ve çalışmada sebat edeceğini..." belirtmiştir71.
Yine ona göre, Gazi Osman Paşa ve kayınbiraderi başkatip Rıza Bey, her ikisi de, devlet için faydalı tedbirlere ve Avrupai fikirlere karşı çıkan, fırsatçı, cahil ve dar görüşlü kimselerdi ve Rusya hesabına çalıştıklarına dair de bir çok neden bulunmaktaydı72.
Hayreddin Paşa, Gazi Osman Paşa ve Rıza Bey’in bulundukları vazifeden uzaklaştırılmadıkları sürece, sadaret makamında haysiyet ve kendisine güven duyarak daha fazla kalamayacağı fikrindeydi. Bu münasebetle 22 Mart 1879/28 Rebiulevvel 1296 tarihli bir ariza ile aleyhinde yapılan propagandaları ve Mâbeyn ile devlet ricalinin tutumunu Sultan Abdulhamid’e bildirmiş, hareketlerin-den ve takip edecekleri siyasetlerinden bizzat kendisinin sorumlu olacağı güvendiği adamları tercih edebilmesi için Gazi Osman Paşa ve onunla birlikte çalışan nâzırların görevlerinden alınması ve ayrıca hükümet icraatına inatla karşı çıkan hiç kimseye sarayda vazife yapma fırsatı verilmemesi hususunda müracaatta bulunmuştur73. Bu arizasına ilaveten, o ana kadar karşılaşmış olduğu güçlükleri hafifletmek için vükelâ ve Meclis-i Vükelâ vazife ve sorumlulukları hakkında bir kanun tasarısı hazırlamak üzere harekete geçmişse de bu teşebbüsünde pek başarılı olamamıştır74.
Gazi Osman Paşa - Hayreddin Paşa arasındaki bu siyasi mücadele, o sıralarda Sultan Abdulhamid başta olmak üzere sarayda muayyen şahıslara gönderilen sahibi meçhul mektuplarla daha da alevlenmiştir. Bu mektuplarda Hayreddin ve Said Paşa’nın imparatorluğun mahvına sebep oldukları dile getirilmiş ve Abdulhamid tahtını kaybetmekle ihtar olunmuştur.
Gazi Osman Paşa ve taraftarları bu mektupların Hayreddin Paşa ve arkadaşlarının entrikaları eseri olduğunu ileri sürerken, Hayreddin Paşa ve adamları ise bunun tam aksini savunmuşlardır. Onlara göre bu mektupların Gazi Osman Paşa’nın bizzat kendi gurubu tarafından yollandığına dair pek çok şüphe unsurları bulunmaktaydı ve amacı, günden güne Gazi Osman Paşa’ya karşı artmakta olan halkın kızgınlığını, şimdiye kadar kendilerini sadakat ve cesaretle desteklemiş bulunan, Said Paşa’ya kanalize etmekten ibaretti75.
Bu gelişmeler ile, daha önce kendi kabinesini oluşturması, Gazi Osman Paşa’nın seraskerlik makamından ve saraydan uzaklaştırılması, padişahın ve kabine üyeleri dışındakilerin idari yapı ve kararlara müdahalede bulunmaktan kaçınması ve vaat edilen reformların icraya konulabilmesi yolunda sunmuş olduğu arizanın Sultan Abdulhamid tarafından reddedilmesi üzerine, mevcut şartlar altında sadaret makamında kalmanın oldukça zor olacağını düşünen Hayreddin Paşa, nihayet 16 Temmuz 1879/26 Receb 1296 tarihinde görevinden istifa etmiştir76. Hayreddin Paşa ile sıkı bir işbirliği içerisinde bulunan Mr. Layard, onun istifa etmesine hayıflanarak olayı teessürle karşılamıştır.
Hayreddin Paşa’nın istifası üzerine, bunun padişahın yetkilerini kısıtlayıcı tedbirlerde bulunduğu için meydana gelmiş olduğu şeklinde umumi bir kanaat hasıl olmuşsa da, kendisi daha sonra bu tür haberlerin asılsız olduğu beyanında bulunmuştur77.
Şüphesiz ki Hayreddin Paşa’nın istifasının asıl sebebi ıslahat programını tatbikte Gazi Osman Paşa ve taraftarlarından gördüğü şiddetli ve amansız karşı koyuş olmuştur. Zaten onun padişaha sunmuş olduğu arizanın ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, sunuluş nedenini, Gazi Osman Paşa ve onunla aynı kanaati paylaşan kimselerden gördüğü muhalefet, hedefini ise bunları devlet kademelerin-den uzaklaştırabilmek oluşturmuştur.
3. Gazi Osman Paşa ile Fuat ve Nusret Paşalar Arasındaki Mücadele
a) Gazi Osman Paşa’nın Yolsuzluk Yapmakla Suçlanması
Islahat hareketinin sürdürülmeye çalışıldığı sıralarda Gazi Osman Paşa’ya karşı bir diğer suçlama da, Mr. Layard ile münasebet halinde olan, Fuat ve Nusret Paşalar tarafından yapılmıştır78.
İstanbul’da askeri kumandan olarak vazife yapmakta olan Fuad Paşa, Osman Paşa’yı, bir çok şeylerin yanında Ruslar tarafından satın alınmış olmakla suçlamıştır79.
Zuhur eden bu sürtüşme ve suçlamadan dolayı Gazi Osman Paşa Sultan Abdulhamid’e müracaat ederek, fazla müşkülât çıkarmaları ve işleri karıştırıp geciktirmelerinden dolayı, Fuat ve Nusret Paşaları Dâr-ı Şûrâ’daki görevlerinden uzaklaştırması talebinde bulunmuş ve ayrıca bunların makamlarında kalmaları halinde kendisi ve Dâr-ı Şûrâ’nın tüm diğer üyelerinin istifa etmeye mecbur bırakılmış olunacaklarını ilave etmiştir80.
Gazi Osman Paşa’nın bu şikayeti üzerine Sultan Abdulhamid Fuat Paşa’yı huzuruna çağırtmıştır. Fuat Paşa bu mülakat sırasında Abdulhamid’e, kendisinin ve Nusret Paşa’nın elinde Gazi Osman Paşa’nın bir takım değersiz kimseleri korunmakta olduğunu ve Harbiye Nezâreti’nde onun bilgisi dahilinde büyük çaplı yolsuzlukların gerçekleştiğini gösteren belgelerin bulunduğunu belirtmiş, Abdulhamid de Osman Paşa’yı ciddi şekilde tekdir edeceğine dair kendisine vaatte bulunmuştur. Fakat Fuat Paşa, bu yolsuzlukların mahkeme önüne çıkarılmasını padişahtan talep ederek Nusret Paşa’nın da bu noktada kendisiyle aynı görüşte olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca mahkemenin iddia ettiklerinin aksiyle neticelenmesi durumunda görevlerinden istifa edecekleri ilavesinde bulunmuştur81.
Her iki taraftan gelen şikayetler üzerine Sultan Abdulhamid, Gazi Osman Paşa aleyhinde ileri sürülen bu ithamların, sadrazamın başkanlık edeceği, meclis tarafından ele alınarak incelenmesini emretmiştir. Konuyu ele alan mahkeme heyeti, evvela paşalar arasında bir uzlaşma meydana getirmeye çalışmışsa da buna muvaffak olamamıştır. Bu başarısızlığın hemen arkasından ise, meseleyi halle kavuşturmada yetersiz olduğu mazeretiyle, davaya bakmaktan çekilmiştir. Bunun üzerine ileri sürülen iddiaları incelemek ve davayı neticeye bağlamak için özel bir mahkeme oluşturulmuştur.82
Mr. Layard’ın beyanına göre Fuat ve Nusret Paşaların Gazi Osman Paşa aleyhinde böyle bir ithamda bulunmalarından maksat, onun saraydaki nüfuzunu sarsmaya yönelikti83. Eğer bu girişimlerinde muvaffak olurlarsa, Abdulhamid’in, büyük bir ihtimalle, Gazi Osman Paşa’yı vali olarak Yemen’e göndereceğini, saray mareşalliğini Nusret Paşa’ya vereceğini ve halihazırda topçu sınıfı başkanı olan Ali Saib Paşa’yı da seraskerlik vazifesine atayacağını ümit etmişlerdi84.
Yapılan tahkikat neticesinde ileri sürülen iddiaların asılsız olduğunun anlaşılması üzerine Fuat ve Nusret Paşalar görevlerinden alınarak her birine ayda 10.000 kuruş aylık ödenmesi kararlaştırılmış ve kendilerine konaklarında ikamet etmeleri emri verilmiştir85.
Sultan Abdulhamid, davanın Gazi Osman Paşa’nın lehine sonuçlanması üzerine, ona olan güvenini izhar etmek maksadıyla kendisini ertesi hafta Cuma namazına giderken arabasına almış ve yanında yer vermiştir86.
b) Ali Suavi Vak’ası Sebebiyle Nusret Paşa’nın Gazi Osman Paşa Aleyhindeki Jurnali
Sultan Abdulhamid’e jurnaller takdim eden ve korkunç hafiyelerin başında gelen Çerkez asıllı Nusret Paşa, Ali Suavi hadisesinden evvel Suavi Komitesi münasebetiyle, serasker makamında bulunan Osman Paşa ile Süleyman ve Midhat Paşalar hakkında bir jurnalde bulunmuştur87. 26 Kanûnusâni 1294 tarihinde saraya verilen bu jurnalin ilgili kısımlarını sunmadan önce Ali Suavi’nin şahsiyetine ve sebep olduğu olaya kısaca temas etmek uygun olacaktır.
Doğu ve Batı dillerine olan vukûfuna, başarılı bir edip, gazeteci ve mütefekkir olmasına rağmen Ali Suavi, genelde geçimsiz bir tiptir. Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi meslektaşları ile dahi kanlı bıçaklı denecek şekilde bozuşmuştur. Ali Suavi, Rus kuvvetlerinin Yeşilköy‘de bulunduğu bir sırada, 20 Mayıs 1878 günü öğle üzeri, şuuru muvakkaten avdet etmiş bulunan sabık padişah V. Murat’ı tahta çıkarmak maksadıyla Sultan Abdulhamid’e karşı bir darbe girişiminde bulunmuştur. Onun böyle bir teşebbüste bulunmaktan maksadı görünürde Sultan V. Murad’ı tahta çıkarmak ise de, gerçekte devlet yönetimini kendi ellerine almak ve idarede bulunmak gayesine yönelikti. Bu emeline nail olmak maksadıyla 93 Harbi neticesi İstanbul‘a hicret etmiş bulunan Balkan göçmenleri arasından bu işe kafi sayıda insanı iğfal ederek Sultan V. Murad’ın bulunduğu Çırağan Sarayını basmıştır. Hadiseden haberdar olan ve daha sonra müşirlik rütbesine yükselen Beşiktaş Muhafızı Hasan Ağa (Paşa), olay yerine gelmiş ve elindeki sopayı kafasına vurmak suretiyle Ali Suavi’yi hemen orada öldürmüştür. Hasan Ağa (Paşa) ve adamlarının müdahalesi neticesi iki saat içerisinde bastırılmış olan bu olayda ihtilalcilerden 23 kişi ölmüş ve 15 kişi de yaralanmış, fakat Abdulhamid’e karşı girişilen teşebbüs bertaraf edilmiştir88.
Nusret Paşa, Gazi Osman Paşa’nın cereyan eden bu olayla yakın bir alakası olduğunu, en azından hadisenin vuku bulacağından haberdar bulunduğunu Sultan Abdulhamid’e sunduğu arizasında iddia etmiştir89.
D. MR. HENRY LAYAR’DIN GAZİ OSMAN PAŞA HAKKINDAKİ DÜŞÜNCE VE KANAATİ
1877-1880 yılları arasında İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi olarak İstanbul’da görev yapmış olan Austen Henry Layard (1817-1894), siyasi alanda sadrazam makamında bulunan Tunuslu Hayreddin Paşa’nın en büyük destekçisi, Gazi Osman Paşa’nın da en önemli ve nüfuzlu muhaliflerinden birisi olmuştur.
Tatbik etmeye çalıştığı politikada Hayreddin Paşa ile sıkı bir münasebet içerisinde gördüğümüz Mr. Layard, uygulanmak istenen dışa bağımlı reformlara karşı çıkması ve bir iddiaya göre Rus taraftarı bulunması ve Ruslarca satın alınmış olması yanında dini camianın liderliğini yapması ve sair sebeplerden dolayı Osman Paşa’yı sevmemiş ve kendince onu, Osmanlı ülkesinin kalkınmasına ve menfaatlerine mani görerek zararlı addetmiştir. Mr. Layard, siyasi gelişmeler ve ıslahat hareketi gibi konularda bir çok kez Sultan Abdulhamid ile mülakatta bulunmuş, bu görüşmeler sırasında Gazi Osman Paşa’yı, bulunduğu makamdan biran evvel alınması gayreti ile, tenkit ve tahkir etmiştir. Fakat onun bu görüşmelerde özellikle üzerinde durduğu nokta, sadrazamın, ki bu makamda bulunanın Hayreddin veya Saffet Paşa olmasının kendisi için hiç bir farkı yoktur, çalışmalarını medh ü sena etmek suretiyle, padişah nazarında onun kadr ü kıymeti artırmak ve kendisine olan güven duygusunu çoğaltmaya çalışmak ve yakından takip edip desteklediği reform projelerinin icraya konmasını sağlamaya çalışmak olmuştur90.
Sultan Abdulhamid ile görüşmeleri sırasında Gazi Osman Paşa’yı karalama imkan ve fırsatını elde eden Mr. Layard, onun iyi bir asker olmakla birlikte iyi bir nâzır ve devlet adamı olamadığını, ordunun ıslahına karşı çıktığını, jandarma sınıfının yeniden oluşturulmasına itiraz ettiğini, bu hususlar için tahsis olunan paraları başka yerlere sarfa yöneldiğini, caydırıcı fikirlerde bulunarak Hayreddin Paşa’nın ıslahat hareketini ve Avusturya Protokolü, Yunan sınırının tayini ve diğer konulardaki muhalif tavrı ile dış politikasını sekteye uğrattığını ifadeye çalışmış, sadrazamın girişimlerinde muvaffak olabilmesi ve devletin menfaatinin korunabilmesi için onun biran evvel kabineden uzaklaştı-rılması gerektiğini belirtmiştir91.
Hatta o, devletin kalkınması ve refahı arzusunda olan her kesin temel ve ortak gayesinin, Osman Paşa ve kayın biraderi Rıza Bey’in saraydan uzaklaştırılmasına çalışmak olması gerektiğini savunmuş92, Gazi Osman Paşa, Harbiye Nezâreti, saray mareşalliği ve padişahın yaver-i evvelliği vazifelerinde kaldığı ve Dersaadet’den uzaklaştırılmadığı sürece ıslahat girişiminin varlığından söz edilemeyeceği inancına kapılmıştır93. Kanaat getirdiği bu inanç ve ona karşı duyduğu başarısızlık korkusu nedeniyle Gazi Osman Paşa’dan o kadar muzdarip olmuştur ki, kendisine, padişahın onun varlığına olan ihtiyacından bahseden Kadri ve Abidin Paşalara o takdirde Paşa’nın satın alınması zorunluluğundan bahsetmiştir94.
E. II. ABDÜLHAMİD’İN GAZİ OSMAN PAŞA HAKKINDAKİ DÜŞÜNCE VE KANAATİ
Gazi Osman Paşa’nın Sultan Abdulhamid ile olan yakın münasebeti, onun Plevne muharebelerinde göstermiş olduğu dünyaca meşhur savunması ve kahramanlığı neticesi saraya alınması ile başlamıştır.
Abdülhamit, gösterdiği başarılardan dolayı halkın kendisine karşı sevgi ve hayranlık duyduğu Gazi Osman Paşa’yı takdir ve taltif ederek Mâbeyn Müşirliği, Seraskerlik ve Yaver-i Evvellik vazifele-rine getirmiş, iki kızını iki oğluyla evlendirmiş ve Cuma selamlığına çıkarken onu arabasına alarak karşısında yer vermek suretiyle kendisine olan muhabbetini ve gözündeki kadr ü kıymetini izhar etmiştir.
Gazi Osman Paşa Cuma namazları selamlığında olduğu gibi bayramlarda ve Ramazan’da Kadir Gecesi Akşamı Alayları’nda da padişahın yanı başında bulunmuş, saray mareşali olarak onunla birlikte Hırka-i Şerif ziyaretlerine katılmıştır95.
Gazi Osman Paşa, gerek padişaha olan yakınlığı ve gerekse uhdesinde bulunduğu vazifeler dolayısıyla sadece Sultan Abdulhamid’in etrafındaki şahsi yaverleri ve maliye üzerinde değil, aynı zamanda idari mekanizmanın önde gelen şahsiyetleri üzerinde de şümullü tesire sahip olmuştur. Ulema ve askeri sınıfının lideri ve batı menşeli reformların baş muhalifi olması hasebiyle Abdulhamid’in siyasetine muhafazakar bir tesirde bulunmuştur96.Dış politika konusunda Gazi Osman Paşa ve Rıza Bey, gizlice yapılan görüşmeler neticesinde İngiltere’nin Makedonya’yı alması girişiminde Avusturya’ya yardımcı olmaya razı olduğunu, diğer taraftan, İngiltere hükümetinin Anadolu, Mezopotamya ve Yemen’i kendisine ilhak edebilme düşüncesi içerisinde bulunduğunu ve bu emelini eninde sonunda tahakkuk ettirebilme yolunda da bir takım tedbirler almaya yöneldiğini belirterek, Abdulhamid’i buna ikna etmeye, bu doğrultuda padişahın dış politikada İngiltere’ye yanaşmasına mani olmak için, gerek mecliste ve gerekse ilgili hususlarda kendisine görüşlerini beyan ettiği sırada, ele geçen her fırsatı değerlendirmeye çalışmışlardır. Gazi Osman Paşa yine, Mısır hıdivinin idare tarzını haklı göstermeye çalışmış ve Abdulhamid’i bu noktada etkileyerek olayı tasvip ettirme çabasında bulunmuştur97.
Gerek Gazi Osman Paşa ve gerekse onunla aynı görüşte olan kimseler Sultan Abdulhamid’i etkilemeye muvaffak olmuşlar, padişah, nâzırların öneri ve tavsiyelerini benimseme yerine, onun ve arkadaşlarının görüş ve fikirlerini tercih etmiştir. Nitekim 18 Ekim tarihinde hükümette yapılan değişiklik neticesi Said Paşa’nın başbakanlığa getirilmesinde ve Mahmud Nedim Paşa’ya nâzaret verilmesinde Gazi Osman Paşa ve taraftarlarının mali alandaki görüşleri ile Abdulhamid’i etkileme-lerinin büyük payı olduğu98 belirtilir.
Sultan Abdulhamid, Gazi Osman Paşa’ya karşı müspet görüş ve düşüncelere sahip olmuştur. Mr. Layard ile olan görüşmelerinde yapılan suçlamalara karşı; muayyen kimselerin Gazi Osman Paşa’ya karşı entrika çevirdiklerini, haksız yere kendisini suçlama cihetine gittiklerini, bazı kıskanç ve düşmanlık sahibi kimselerin itham konusu olduğunu ve aleyhinde yerli ve yabancı basında makaleler neşredildiğini ifade etmiş, kendisinin ise sadakat sahibi bu paşaya güven duyduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla gerek Mr. Layard ve gerekse diğer muhaliflerinin Osman Paşa’nın ıslahat hareketi-ni baltaladığı ve tatbikine imkan vermediği ve sair şekillerde suçlanarak seraskerlik makamından alınıp İstanbul’dan uzaklaştırılması taleplerine Abdulhamid pek fazla ehemmiyet atfetmemiştir. Aksine, Gazi Osman Paşa’nın dış politikada düşünce ve görüş açısından farklı bir tutum sergilemesinin seraskerlik makamında bulunmasına mani olamayacağı kanaatinde olduğunu dile getirmiş, İngiltere de dahil olmak üzere her ülkede, bir kimsenin başkumandanlık makamına seçilip tayin edilmesinin o kimsenin politik görüşlerine mebni değil, fakat askeri kabiliyet ve başarısına istinaden olduğunu, Gazi Osman Paşa’nın ise bu sahada mümtaz bir asker bulunduğunu belirtmiştir99.
Sultan Abdulhamid’in Gazi Osman Paşa’ya olan bu ilgi ve yakınlığının sebebi, Paşa’nın halk nazarındaki şöhretini kullanarak kendisini tahtından indirme korkusundan kaynaklandığı, ona güven duymak ve itibar etmek suretiyle ordunun desteğini kazanma düşüncesinde olduğu, dolayısıyla da Paşa’nın kapasitesinin yetersiz olduğunu bilmesine rağmen tüm kabine değişikliklerine rağmen kendisini hep muhafaza ettiği100, kendi emniyeti için onun vazifesinde ve sarayda bulunması gerektiği ifade edilmiştir101.
Yine ileri sürülen iddialara göre Sultan Abdülhamit bu tutumuyla devletin tüm idari mekanizmasını yalnızca kendi elinde toplamayı düşünmekte, dolayısıyla muhalefetini sürdürmesi nok-tasında Gazi Osman Paşa’yı teşvik etmekte102 ve bu münasebetle, Hıristiyanlara fazla alaka göstermes-inin kendilerini kızdırmasından korkarak, saraya yerleştirdiği muayyen sayıdaki şeyhler vasıtasıyla Müslüman tebaasını hoşnut etmeye çalışmaktaydı103.
Yukarıda arz etmeğe çalıştığımız görüş, fikir ve iddiaların şüphesiz ki nispi de olsa bir hakikat payı vardır. Fakat, sanırız bu hususu tamamıyla ve sadece Abdulhamid’in vehmine ve devlet idaresini bütünüyle kendi eline alma çaba ve gayretine değil, fakat aynı zamanda o günkü siyasi dengeler, gelişmeler ve değişmeler açısından da ele almak ve değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bilindiği gibi 1830’larda İngiltere ile Rusya arasındaki muhalefetin artan bir derecede ve gittikçe ciddileşme gösterdiği bir sırada Osmanlı Devleti İngiltere lehine ve Rusya aleyhine olan bir dış siyaset takip etme tercihinde bulunmuştur. İngiltere Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı bir duvar vazifesi görmesini istemekte ve bu maksatla onu kendi egemenliği altına sokmaya çalışmaktaydı. Diğer taraftan mali açıdan ise, 1838 Ticaret antlaşması neticesi, Osmanlı devleti hemen hemen yarı sömürge durumuna gelmişti. O zamanki devlet ricalinin düşüncesi, İngiltere taraftarı olmak suretiyle devletin bekasını sağlamak olmuştu. Sultan Abdulhamid de saltanatının ilk günlerinde dış politikada aynı yolu tutmuştu104.
1877-1878 savaşı öncesi İngilizlerin Ruslarla savaşa girilmesi halinde mali yardımdan çekinmeyecekleri, acil bir durumda ise kuvvetleriyle derhal müdahale yoluna gidecekleri vaadinde bulunmalarına rağmen savaş sırasında bunların tümünü unutmuş olmaları ve harp sonrası ise Mısır’ı işgal etmeleri ile sair sebeplerden dolayı şahit olduğu hadiseler, Abdulhamid’i takip etmiş olduğu bu İngiliz yanlısı siyasetinden vazgeçmeye adeta zorlamıştı. Artık bundan sonra İngiltere Abdülhamit nazarında, Rusya’dan daha tehlikeli, sözüne güvenilemeyecek bir düşman olmuş ve iyi idare edilmesi gereken bir devlet olarak dış siyasetinin birinci konusu haline gelmişti.
Abdulhamid’in dış politikada bu şekilde bir karara varmasına sebep olan hususlardan bir diğeri de, İngiltere’nin dünya ekonomisindeki egemenliğinin artık sona ermesi ve Avrupa devletlerinin kendisiyle rekabete başlamış olması yanında, Bismarck Almanyası’nın kuvvetler dengesini bozarak tüm devletlerin dış politikasında değişiklikler yapmayı zorunlu hale getirmesi oluşturmaktaydı105. Bu sebeple Sultan Abdulhamid Rusya ve İngiltere’den endişe duymuş ve bu iki devlete karşı tedbir olarak Almanya’ya yaklaşmış106 ve eskiden beri süre gelen İngiltere yanlısı siyasete son vererek dış siyasette, büyük devletler arasındaki rekabetten faydalanarak diplomatik dengeyi muhafaza etmeye çalışmıştır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; İngiliz Dışişleri Arşivi vesikalarının bu hususta vermiş oldukları malumatın tarafsız olup olmadığı tartışılabilirse de, netice itibariyle Gazi Osman Paşa, özellikle ilk vazife yıllarında sarayda kaldığı süre zarfında, devletin menfaati ve istikbali için iyi niyet ve samimiyetle ifa ettiği vazifesinin bir gereği olarak siyasetle de yakından ilgilenmiş ve bu alanda da hizmette bulunmak istemiştir. Fakat muhaliflerinin fikir ve eğilimlerine şiddetle karşı çıkmasından dolayı aleyhinde bir takım ithamlarda bulunulmuştur. Açılan tahkikat ve yapılan inceleme ve araştırmalar neticesi tüm bu itham ve suçlamaların asılsız olduğu resmen tescil edilmiş, muhaliflerinin onu saraydan ve İstanbul’dan uzaklaştırma girişimleri akim kalmıştır. Onu saf dışı etmek isteyenlerin bizzat kendileri devlet idaresinden uzaklaştırılmış ve Gazi Osman Paşa ömrünün sonuna kadar sarayda kalarak vazifesini icraya ve Abdulhamid’in gözdesi bulunmaya devam etmiş, onun nazarında sahip olduğu hürmet ve kıymetten dolayı, vefatından sonra Mâbeyn Müşirliği makamı boş bırakılmıştır107.
Cevapla
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir