Ekonomi sosyolojisi ders notu



Ekonomi sosyolojisi
Fordizm ve post-fordizm
Ünite 5

                                     ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE ENDÜSTRİYEL KAPİTALİZM

18. yüzyıldan itibaren tarım toplumunun yerini endüstri toplumu almıştır. Endüstriyel üretim ve tüketim yapısı ile tarımsal üretim ve tüketim yapısı birçok noktada birbirinden ayrılmaktadır.

 Özellikle üretim sürecinde kullanılan teknoloji, işgücünün niteliği, işbölümü ve uzmanlaşma ve bu süreçte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik kurumsal yapı çok farklı bir toplumsal düzeni karşımıza çıkarmaktadır.

 Endüstri toplumu endüstriyel kapitalizm olarak da tanımlanmaktadır.

Tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş “endüstri devrimi” olarak tanımlanmaktadır. Çünkü endüstri devrimi toplumsal ve ekonomik yaşamı çok radikal bir şekilde değiştirmiştir. Bu değişimi kısaca şu alt başlıklar altında toplamak mümkündür.

  • Tarımsal üretim yerini endüstriyel üretime bırakmıştır.
  • İş bölümü ve uzmanlaşma artmıştır.
  • Endüstrileşme ile birlikte kırsal kesimlerden kentlere doğru yoğun bir göç yaşanmıştır.
  • Emek yoğun üretimden teknoloji yoğun üretime geçilmiştir.
  • Üretim miktarlarında çok büyük artışlar olmuştur.
  • İşçi sınıfı ve burjuvazi yeni toplumsal sınıflar olarak ortaya çıkmıştır.
  • Üretim ve tüketim süreçleri küreselleşmiştir.

Yukarıda ana hatlarıyla ifade edilen radikal değişimlere siyasal, kültürel ve sanatsal alanlarda da önemli ilaveler yapılabilir.

Sosyal ve ekonomik açıdan yukarıda sözü edilen endüstriyel gelişme modelinin 1800’lü yıllardan 1970’li yıllara kadar etkili olduğu söylenebilir.

 Bu dönemin bir başka ayırt edici özelliği ise endüstri devrimi ile birlikte küçük ölçekli üretim yapan işletmelerin ortaya çıkmasıdır. Ancak artan rekabet ortamı ile birlikte küçük işletmelerin önemli bir bölümü yok olmuştur.

 Bununla birlikte başarılı olan kimi işletmeler güçlenmiş ve bu yolla orta ve büyük boy işletmeler ortaya çıkmıştır. Endüstri toplumunda büyük ölçekli işletmeler modern teknolojiyi kullanarak üretim miktarlarında devasa artışlar sağlayabilmişlerdir.

 Artan üretim miktarları yerel ve ulusal sınırların ötesinde yeni pazar arayışını beraberinde getirmiştir. Bu arayış küreselleşmenin itici gücü olmuştur.

  1. yüzyıldan 1970’li yıllara kadar geçen süre içerisinde egemen olan endüstriyel model fordist dönem olarak da adlandırılmaktadır. Fordizm kapitalist gelişmeyi anlamak ve açıklamak açısından önemli bir kavramdır.

FORDİZM

Fordizm genel olarak Amerika’da Henry Ford tarafından geliştirilen ve daha çok endüstriyel kapital-

izmin üretim sürecinde uygulanan ilkeleri tanımlamada kullanılan bir kavramdır.

 İlk önceleri Antonio Gramsci tarafından Amerikan endüstriyel yaşam biçimini belirtirken kullanılmıştır. Fordizm en kısa ve özlü tanımıyla endüstriyel kapitalizmin kitlesel üretime ve kitlesel tüketime dayalı bir örgütlenme modelidir

Henry Ford (1863-1947): Ünlü Amerikalı işadamı. Otomobil firması Ford’un(Ford Motor Company) kurucusudur.

 Dünyada seri üretime dayalı olarak tasarlanan yürüyen bant sisteminin kurucusudur.

1908 yılında Ford tarafından geliştirilen T Model aracı bant sistemi ile üretilmiştir.

Yürüyen bant sistemi sayesinde üretimde otomasyona geçilmiş, maliyetler düşürülmüş, işçi ücretleri yükselmiş ve üretim miktarları çok büyük oranlarda artmıştır.

 Henry Ford’un geliştirdiği bu sistem yalnızca otomotiv sektöründe değil diğer tüm sektörlere de hızla yayılmıştır.

Bu nedenle 1990’lerin başlarında ortaya çıkan kitlesel üretim modeline Henry Ford’un isminden yola çıkılarak fordizm adı verilmiştir.

Kitlesel üretim ve kitlesel tüketim olgusu kendiliğinden oluşan bir yapı değildir.

Güçlü bir piyasa düzenlemesi, etkili sosyal politika uygulamaları, uygun bir teknolojik donanım, verimli bir işgücü ve de denetim ile kontrol odaklı bilimsel yönetim ilkeleri fordizmin olmazsa olmaz unsurlarıdır.

 Fordizmi tanımlarken tüm bu unsurları hesaba katmak gerekir. Fordizmin hangi alanları kapsamına aldığı hala tartışmalı bir konu olmakla birlikte aşağıda genel olarak belirtilen özellikleri içerdiği söylene-

bilir.

  1. Üretimin standartlaştırılması: Fordizm standart üretime dayanmaktadır.

Standart üretim tek veya sınırlı farklılıklara sahip bir ürünün çok sayıda üretilmesi demektir.

Diğer bir ifadeyle standart üretim aynı tasarıma sahip bir ürünün kitlesel olarak üretilmesi demektir.

Fordist üretim sisteminin temeli üretilmekte olan ürünün yalnızca belirli bir amaca göre tasarlanmış olan bir teknolojiye uygun olarak üretilmesidir.

 Çünkü fordist modelde belli bir ürünün renk, model, tasarım ve teknik özellikleri açısından standart olarak üretilmesi üretim maliyetlerinin düşürülmesi açısından son derece önemlidir.

Ürünlerin standart olarak üretilmesi belli bir teknolojik alt yapıyı zorunlu kılmaktadır.

Bu teknolojik alt yapının standart üretimi gerçekleştirebilecek özelliklere sahip olması gerekir.

Gerçekten de Henry Ford ile birlikte üretim sürecinde kullanılan makine, teçhizat ve aletlerin standart üretime uygun olarak geliştirildiği görülmektedir.

 Fordist üretim çeşitliliği az olan malların üretimine uygun olacak şekilde işletmenin bütün teknik ve insan gücü gibi kaynaklarının sistematik bir şekilde eşgüdümleşmesine dayalıdır. Bu yolla işletmeler standart üretim yapabilme olanağını elde etmiş olmaktadır

 

  1. Otomasyon yolu ile kitlesel üretim yapılması: Fordist üretim sisteminin en önemli amaçlarından biri ise üretim sürecinde maliyeti en aza indirgemek ve işletmeye istikrarlı bir kârlılık ka-

zandırmaktır.

 Bunun için üretim sürecinde özel amaçlı makinelerin ve teçhizatların kullanıldığı otomasyonun sağlanması gerekmektedir

 Fordist üretimde esas amaç büyük ölçekli standart ürünleri çok büyük miktarlarda kitlesel olarak üretmek ve bu yolla büyük kârlar elde etmektir. Çünkü fordist işletmeler otomasyon sayesinde kitlesel üretimin maliyetini oldukça aşağılara çekebilmektedir.

 

  1. Sosyal refah devletinin düzenleyici ve kontrol edici rolü:Büyük ölçeklistandartüretim sistemi ancak piyasadaki istikrarlı bir kitlesel talebin yaratılması ile beslenebilir.

Piyasalarda istenen kitlesel talebin yaratılması da ancak sosyal refah devletinin etkin bir şekilde gelir dağılımını düzenlediği ve makro ekonomik dengeleri kurmaya çalıştığı ‘Keynesyen’ politikalarla mümkündür.Gelir artırıcı Keynesyen politikalarla talep artışı sağlanmış, fordist üretim sisteminin belki de en önemli dayanağı olan kitlesel üretimin kitlesel tüketim ile beslenebilmesi gerçekleştirilmiştir. Böylece üretim süreci ile tüketim sürecinin iç içe geçtiği bir bütünlük oluşturulabilmiştir .

  1. Üretimde merkezi örgütlenme ve Taylorist yönetim anlayışı: Fordist üretim örgütlenmesi merkeziyetçi bir yönetim anlayışına dayanır.

Yani kararlar merkezi birimler tarafından alınmakta ve daha sonra da işletme içinde tepeden aşağıya doğru uygulanmaktadır.

 Üretim sürecinde ise çalışanların çok sıkı denetlendiği “bilimsel yönetim anlayışı” yani Taylorizmin ilkeleri uygulanmaktadır.

 Burada esas hedef işletme içi verimliliği ve karlılığı artırmak olduğu için üretim sürecinde kontrolün tümü yönetime geçmekte ve işçilerin yapacağı bütün işler en ince ayrıntısına kadar önceden belirlenmektedir.

Taylorizmin özellikleri literatürde genel olarak üç temel ilke çerçevesinde sınıflandırılarak ele alınmaktadır .Bunlar sırasıyla;

  1. üretim sürecinin basitleştirilmesi,

  1. kafa (veya zihinsel) emeğin üretimden alınarak planlama düzeyinde merkezîleştirilmesi,

iii. işçinin yapacağı işin her aşamasının yönetimce  planlanarak işçiye direktifler biçiminde iletilmesidir. Böylece işçilerin üretim süreci hakkında bilgi sahibi olmaları ve üretim sürecini kontrol etmeleri engellenebilmektedir.

  1. Kitlesel işgücünün büyük ölçekli işletmelerde yoğunlaşması:

İkinci Dünya Savaşı’ndan 1970’li yıllara kadar süren fordizmin temel özelliklerini en iyi yansıtan ekonominin Amerikan kapitalizmi olduğu belirtilmektedir.

Amerikan kapitalizmi savaş sonrasında endüstriyel olarak yoğun bir şekilde büyük ölçekli kitlesel üretime yönelmiş ve bunu üretim sürecinde Taylorist yönetim anlayışı ile desteklemiştir

Fordizm ile modernizm arasında yakın ilişki vardır. Şöyle ki 18. yüzyıldaki aydınlanma ile birlikte kapitalist gelişim sürecinin pozitif bilimler yolu ile daha çok kârlılığa, verimliliğe ve işlerliğe ulaşabileceği inancı kendini özellikle Taylorist bilimsel yönetim anlayışı ile ortaya koymuştu.

 Her ne kadar fordist-kapitalist üretim süreci sendikaların etkisiyle belli ölçülerde insanı merkeze alan yaklaşımlar içersede maksimum verimliliği ve kârlılığı hep ön planda tutmuştur.

 Bu çerçevede son yıllarda ortaya çıktığı iddia edilen önemli toplumsal ve kültürel değişimlerin sosyal bilimlerdeki modernizm ve post-modernizm tartışmalarındaki ağırlığı ne ise ekonomik ve endüstriyel olarak ortaya çıktığı iddia edilen değişimlerin fordizm ve post-fordizm tartışmalardaki ağırlığı odur.

Diğer taraftan Murray’a  göre fordizmin temel ilkeleri kapitalist ülkelerin yanı sıra sosyalist ülkelerin de endüstriyel yapılarını içermektedir.

Murray temelini Stalin döneminden alan eski Sovyetler Birliği’nin endüstriyel gelişim sürecinde genel olarak fordist özellikleri içeren büyük ölçekli kitlesel üretimin esas alındığını öne sürmüştür.

Sosyalist ülkelerde uygulanmış olan endüstriyel model dahi makro dengeleri kurmaya yönelik Fordist-Keynesyen anlayışa benzer şekilde piyasayı düzenleme, merkezden karar verme, ekonomik gelişmeyi planlama ve üretim ile tüketim arasındaki uyumluluğu sağlama anlayışı ile hareket etmiştir.

Makro ekonomik dengeler üzerine kurulan fordist sistemin kapitalist ekonomilerde üretim ve tüketim süreçlerinde ortaya çıkan kriz sonucu sarsılmaya başladığı ve kapitalizmin yeniden yapılanma süreci içerisinde yerini post-fordizme bırakmakta olduğu öne sürülmüştür.

 

FORDİST KRİZ VE POST-FORDİZMİN YÜKSELİŞİ

1970’li yıllarla birlikte fordist üretim sisteminin daha çok yaygın olarak uygulandığı gelişmiş kapitalist ülkelerde kitlesel üretimin iç ve dış pazarlarda meydana gelen ani talep değişikliklerine yanıt veremediği ve sistemin kendi içinde hızlı bir şekilde tıkanmaya doğru gittiği öne sürülmektedir.

Kitlesel olarak üretilen mallara olan talebin doyması, taleplerde meydana gelen aşırı farklılaşma, kullanılan teknolojik donanımın farklı türden üretim yapabilecek bir esnekliğe sahip olmaması ve artan krize bağlı olarak endüstri ilişkilerinin bozulmasının fordist sistemi oldukça olumsuz etkilediği belirtilmektedir.

 Fordist krizin ve buna bağlı olarak post-fordist koşullarda yeniden yapılanmaların neleri kapsadığını biraz daha ayrıntılı olarak aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür

 

  1. Taleplerde farklılaşma:
  2. Üretimde farklılaşma:
  3. Esnek üretim:

d.Küçük ölçekli üretim:

e.Üretim sürecinde yetkilendirme ve yatay işbölümü:

  1. İş ve işgücü istihdamı esnekliği:

fordizm Post-fordizm
Standart ürünlerin kitlesel olarak üretilmesi Çeşitliliği artmış ürünlerin daha küçük ölçekte üretilmesi
   
Tek amaçlı makineler ,standart teknoloji Genel amaçlı makineler ,esnek teknoloji
Hareket montaj bandı Modül üretimi ,montaj hattından bağımsızlık
Vasıfsız sadece bir iş yapan işçiler Vasıflı ,üretim süreci hakkında bilgisi olan,çok işlevli işçiler
Büyük ölçekli işletmelerde yoğunlaşmış iş gücü Daha az sayıda işçinin çalıştığı küçük ölçekli işletmeler
Taylorist yönetim ve dikey iş bölümü Katılımcı yönetim ve yatay iş bölümü
Keynesyen ekonomi politikaları Neo-liberal ekonomi politikaları

POST-FORDİST DÖNÜŞÜME YÖNELİK DEĞERLENDİRMELER

1970’li yıllar ile birlikte kapitalizmin içine girdiği post-fordist dönüşümün çok boyutlu olduğunu ve bu dönüşüm boyutunun ve hızının ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebildiğini gözden kaçırmamamız gere-

kir.

 İlgili literatüre bakıldığında üç farklı yaklaşımın ön plana çıktığı görülmektedir. Bu teorik tartış-

maların birinci grubu post-fordist dönüşümü olumlu bir süreç olarak ele almaktadır . Bunlara kısaca iyimser yaklaşımlar diyebiliriz.

Teorik tartışmaların ikinci grubu ise post-fordist dönüşümleri olumsuz bir süreç olarak ele almaktadır . Bu yaklaşımlara da kısaca kötümser yaklaşımlar diyebiliriz.

 Tartışmalarda öne çıkan üçüncü bir grup ise böylesi bir dönüşümün olduğu fikrine hiç katılmayanlardan oluşmaktadır. Bu gruptakilere de kısaca eleştirelci-şüpheci yaklaşımlar diyebiliriz.

 

İyimser Yaklaşım: Bu yaklaşımlardan ilk ikisi post-fordist dönüşümlerin olduğu görüşünde hem fikirdirler.

 Ancak bu dönüşümlerin sosyal ve ekonomik sonuçlarının ne olduğu konusunda farklı görüşler öne sürmektedir. Örneğin Piore ve Sabel  post-fordist dönüşümlerin sosyal ve ekonomik sonuçları açısından son derece iyimserdir. Piore ve Sabel post-fordist koşullara uyum sağlayabilen başta küçük  işletmeler olmak üzere sendikaların, işverenlerin ve tüm ülke ekonomilerinin olumlu etkileneceğini öne sürmektedir.

Piore ve Sabel daha da ileri giderek post-fordist dönüşümleri ikinci bir endüstriyel devrim olarak nitelemektedirler. Bu nitelemeye göre, ikinci endüstriyel devrimin sihirli anahtarı esneklik, aktörleri ise üst düzey teknoloji kullanan küçük ve orta boy işletmelerdir.

Piore ve Sabel’a göre üst düzey teknoloji kullanabilme kapasitesine sahip küçük işletmeler piyasadaki taleplerde meydana gelen değişmelere anında yanıt verebilme esnekliğine sahiptir.

Esnek teknolojik yapı, küçük işletmelere müşteri odaklı olma imkânını vermektedir. Küçük işletmelerin sahip olduğu esneklik, değişen koşullara göre gerek üretim miktarlarında ve gerekse de üretilen ürünün türünde bir değişiklik imkânı sağlamaktadır.

 Schmitz  ise küçük işletmelerin bir araya gelerek oluşturacağı güç birliği sayesinde uluslararası Pazarlara açılabileceğini öne sürmektedir.

Ayrıca Schmitz büyük işletmelerin yeterince esnek olamadıkları için küçük işletmelerle rekabette çok zorlanacağını öne sürmektedir.

Schmitz’e göre post-fordist koşullar küçük işletmelerin önünü açmaktadır. Gerek Piore ve Sabel tarafından gerekse Schmitz tarafından sözü edilen küçük işletmeler emek yoğun çalışan ve düşük teknolojik donanıma sahip olan işletmeler değildir. Tam tersine sözü edilen üst düzey teknolojik donanıma sahip, bilgisayar destekli tasarım ve üretim kapasitesine ulaşmış ve kendi aralarında işbirliğini gerçekleştirmiş olan küçük işletmelerdir..

Fordizmi daha çok piyasalardaki değişmelere bağlantılı olarak ele alan Piore ve Sabel’a  göre ise fordizm kitlesel üretim ile kitlesel tüketim arasındaki dengelerin kurulduğu bir sistemdir.

Buna göre kitlesel üretim, aynı türden malların standart olarak çok sayıda ve büyük ölçekli üretimi demektir.

Bu üretim yapısı, genellikle kalifiye düzeyi düşük işgücünün makineler ve tezgâhların rutin hareketlerine bağlı olarak belirlenmiş işleri yapmasına yönelik bir üretim örgütlenmesini gerektirmektedir.

Buradaki asıl hedef piyasadaki istikrarlı ve büyük ölçekli talebi düşük maliyetli kitlesel üretimle karşılamaktır.

Piore ve Sabel’in fordizmi ele alış biçimi daha çok ekonomik koşulların zorlaması ile ortaya çıkan teknlojik gelişmeler ve bunun toplumsal değişim süreçlerine etkisi çerçevesindedir.

Williams’a göre Piore ve Sabel’in yaklaşımı toplumsal çatışmaların biçimlendirdiği teknolojik değişmelere dayalı bir ekonomik belirlenimciliktir.

 Gerçekten de Piore ve Sabel’in yaklaşımı kapitalist üretim sürecindeki değişimleri ağırlıklı olarak piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak açıkladığından dolayı açık bir biçimde ekonomizme düşmektedir.

Hâlbuki kapitalist üretim sürecindeki değişmelerde ekonomik faktörler kadar endüstri ilişkilerinin bozulmasında olduğu gibi sosyolojik faktörler ve yine aynı şekilde sosyal refah devlet anlayışının terk edilmesinde olduğu gibi siyasal faktörler de önemli bir rol oynamaktadır.

Post-fordist dönüşümler konusunda Atkinson da  olumlu bir yaklaşıma sahiptir.

Atkinson’a göre  işletme işgücünün esnek kullanımı sayesinde çalışanlar üzerinde daha rasyonel bir kontrol kurabilmekte ve bu yolla istenilen hedeflere rekabetçi bir ortamda daha kolay ulaşabilmektedir.

Kötümser Yaklaşım: Bu yaklaşımlar genel olarak fordist dönemden post-fordist döneme geçildiği görüşüne katılmaktadırlar. Örneğin Marksist bir gelenekten gelen Fransız Düzenleme Okulu böylesi bir dönüşümün olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu okula göre bu dönüşüm daha çok sermaye lehine olmaktadır.

Bu yaklaşıma göre post-fordist dönüşümlerden başta sendikalar olmak üzere tüm çalışanlar olumsuz etkilenecektir.

 Fransız Düzenleme Okuluna göre fordist kriz aslında bir sermaye birikim rejiminin krizidir. Bu okula göre post-fordist dönüşüm sermaye birikim rejiminin önündeki engellerin aşılması çabalarından başka bir şey değildir.

 Düzenleme Okuluna göre, fordist krizin aşılabilmesi yeni makro ekonomik büyüme rejimine sermaye birikim sürecinin uyumlaştırılması veya sermaye birikiminin yeniden sürekliliğini sağlayabilecek toplumsal ve ekonomik ortamın oluşması ile mümkün olabilmektedir .

Fransız Düzenleme Okulu fordizmi ele alırken iki temel dinamiği esas almaktadır;

  • birikim rejimi ve

 (ii) düzenleme biçimi.

Fordist birikim rejimi daha çok sermaye birikimine bağlı olarak kapitalist üretim süreci ile nihai tüketim arasındaki uyumluluğa tekabül etmektedir.

Fordist birikim rejimi devletin makro ekonomik politikalar ile piyasa ilişkilerini düzenlemesine, sosyal refah devletinin toplumsal hizmetleri etkin bir şekilde sağlamasına ve piyasadaki kitlesel talebe karşılık olarak kitlesel üretimin standart olarak üretilmesine dayanmaktadır.

 Düzenleme biçimi ise gerek üretim sürecinde ve gerekse piyasada ortaya çıkan değişmelere paralel olarak var olan birikim rejiminin kendisini değiştirebilmesi ve geliştirebilmesidir.

Burada söz konusu olan bütün kurumsal yapıların, normların, politik uygulamaların, kültürel değerlerin ve piyasa ilişkilerinin uyumlu bir şekilde birikim rejimine bağlı olarak istikrarlı bir bütünlük gösterebilmesi durumudur.

Örneğin fordist birikim rejiminde sosyal refah devletinin izlemiş olduğu “Keynesyen politikalar” piyasa ilişkilerini birçok yönden düzenlemiş ve kapitalist ekonomilerde planlı ve istikrarlı büyümeyi sağlamıştır. Böylece üretim artışının talep artışı ile desteklenmesi sosyal refah devleti uygulamaları aracılığı ile başrılmıştır.

 Fordist dönemde devletin ekonomide etkin bir rol oynaması bir ölçüde makro düzeyde arz-talep dengesinin kurulması gerekliliğinden kaynaklanmıştır. Bu yolla iç piyasaların devletin bilinçli müdahaleleri ile planlanması, korunması, çalışanlara göreceli yüksek ücret verilmesi ve böylece ekonomik dengelerin kontrol altına alınmaya çalışılması düzenleme biçiminin işlevlerini oluşturmaktadır.

Fransız Düzenleme Okulu fordizmi daha çok sermaye birikim rejimlerine bağlı olarak açıklamakta ve üretim ile tüketim arasındaki dengenin kurulmasını ve bunun devletin makro ekonomik politikaları ile düzenlenmesini esas olarak almaktadır.

 Hâlbuki fordizm ve post-fordizm tartışmalarında sözü edilen olgular sermaye birikim rejimlerinin düzenlenmesi ile sınırlı değildir. Her ne kadar kendi içerisinde farklı yaklaşımları içeren bir yaklaşım olsa da Düzenleme Okulu fordizmi irdelerken genellikle sermaye birikim rejimini ve düzenleme biçimini esas almakta ve kapitalist üretim süreci içerisinde oldukça önemli bir rol oynayan diğer olgulara gereken önemi verememektedir. Oysa fordizm teknolojik donanımdan devletin yapısına, endüstriyel yönetim anlayışından piyasadaki tüketim kalıplarının değişimine, işgücünün istihdam ediliş biçiminden üretimdeki farklılaşmaya kadar birçok etkeni içermektedir.

Lipietz’e  göre kâr marjındaki düşüş ister istemez endüstriyel üretimde bir azalmayı beraberinde getirmiş bu da kaçınılmaz bir şekilde işsizliğin daha da artmasına neden olmuştur.

 Fordizm kendi içindeki krizi ve sermaye birikiminin önündeki sınırlılıkları aşabilmek için üçüncü dünya ülkelerindeki ucuz emeği ve hammaddeyi yeniden keşfetmiştir.

Merkez ülkeleri bunu başta tekstil ve elektronik gibi emek yoğun sektörler olmak üzere fordist endüstrileri üçüncü dünyaya transfer ederek fordist krizi çevre ülkelere yaymış ve böylece fordist kriz küreselleştirilmiştir.

 Merkez fordist ülkeler çok uluslu şirketler aracılığıyla üçüncü dünyadaki ucuz emek ve hammadde avantajlarından yararlanmaya ve kendi içlerindeki sermaye birikimine engel olan bu krizi dışarıya taşıyarak aşmaya çalışmaktadır.

Ancak bu da kesin bir çözüm olmayacaktır çünkü az gelişmiş çevre ülkeleri kendi içlerindeki fordist krizi aşabilmek için bir borçlanma kısır döngüsü içerisine gireceklerdir ve böylece fordist kriz küresel olarak daha da derinleşecektir.

Fordizmden post-fordizme doğru olan dönüşümü kabul eden ancak bunun kötümser bir gelişme olduğunu öne süren Pollert’e (1988) göre ise günümüzde var olan yeni gelişmeler kapitalizmin emek ve emek süreci üzerindeki kontrolünün güçlendirilmesinden başka bir şey olmamaktadır.

 Pollert’e göre kapitalist sermayenin verimliliğini ve karlılığını artırmak için üretim sürecinde kullandığı teknolojik donanıma ve işgücü istihdamı açısından esnekliğe her zaman gereksinimi olmuştur. Şu an var olan ise yeni koşulara kapitalist sermayenin uyum sağlamasından başka bir şey değildir.

Eleştirel-Şüpheci Yaklaşım: Fordizmden post-fordizme doğru bir dönüşümün olmadığı görüşü daha çok yeni Marksistler tarafından öne sürülmüştür. Williams ve diğerleri  fordist anlayışla çalışan ve kitlesel üretim yapan büyük işletmelerin sanıldığı gibi birkaç ürün üzerinde yoğunlaşmadıklarını, aksine kitlesel üretim yapan işletmelerin üretim çeşitliliğinin sanıldığından çok daha fazla olduğunu öne sürmektedirler.

Aynı şekilde Hyman’a  göre belirli bir sektördeki değişimleri bütün bir ekonomiye genellemek yanlıştır. Çünkü sanayi sektörü kapitalist ekonomilerde üçte bir civarında bir ağırlığa sahip olduğundan bunu diğer bütün sektörlere genellemek Hyman’a göre pek gerçekçi değildir.

 Clarke  açısından ise sözü edilen değişimler birer ütopyadan başka bir şey değildir. Clarke’a göre post-fordizm ne bir gerçeklik ne de geleceğin makul bir görünümü değildir. Yani bu tür kavramlaştırmaların temel dayanak noktası, kapitalist gelişimin kendisinin günümüz sözde fordist kriz koşullarında tek alternatif olduğunun ima edilmesinin bir başka ifadesidir.

 Clarke’a göre Batı toplumlarında Sosyal Demokrasi’nin düşüşü ile Neo- Liberalizm’in yükselişinin fordizmin düşüşü ve post-fordizmin yükselişi ile aynı döneme tekabül etmesi bir tesadüf değildir.

Yani fordist dönemde devletin ekonomik ve sosyal gelişmedeki düzenleyici rolü kendini sosyal demokrat politikaların yürütülmesi gerekliliği ile meşrulaştırmış iken günümüzdeki sözde post-fordist dönemde devletin değil piyasanın evrensel olarak gelişmenin gerçekleştirilmesinde düzenleyici olması gerektiği neo-liberal politikalarla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

 Bunun bir sonucu olarak da Piore ve Sabel (1984) bugünkü endüstriyel üretim yapısının tarihsel olarak çok önemli ve küresel boyutta büyük ölçekli kitlesel üretim yapısından küçük ölçekli esnek üretim yapısına doğru geliştiğini ve bu açıdan 18 yüzyıldaki sanayi devrimine benzer bir dönemecin yani ikinci bir endüstriyel bölünmenin yaşandığını öne sürmüşlerdir.

Aynı şekilde içinde bulunduğumuz dönüşümleri fordist ve post-fordist kavramlardan daha farklı bir şekilde ele alan yaklaşımlar da bulunmaktadır.

 Örneğin Urry göre dünya kapitalist ekonomileri büyük ölçekli örgütlülük, bütünsellik, toplumsallık, kitlesellik ve eşgüdümlülük biçiminden örgütsüzlüğe, farklılığa, bireyselliğe, değişkenliğe ve ayrımlaşmaya doğru değişmektedirler.

Aynı süreç Hall ve Jacques  tarafından da “yeni zamanlar” kavramlaştırılması ile açıklanmaktadır.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse bu dönüşümler literatürde fordizm ve post-fordizm tartışmalarında olduğu kadar modernizm ve postmodernizm üzerine olan tartışmalarda da büyük bir yer işgal etmiştir.

Ancak bu tartışmalarda gözden uzak tutulmaması gereken bir nokta da fordizmin olduğundan çok daha katı ve esnek olmayan bir sistem olarak ele alınması ve buna bağlı olarak fordist krizin de abartılması ve böylelikle radikal bir dönüşüm olduğu yönündeki tezin temellendirilmeye çalışılmasıdır. Örneğin daha çok batı ekonomilerinde ortaya çıkan kitlesel üretimdeki düşüşün küresel olarak bütün dünya ekonomilerini kapsayan bir kriz olarak ele alınması ister istemez eksik yorumları da beraberinde getirecektir.

 

GENEL DEĞERLENDİRME

Fordizmden post-fordizme doğru radikal bir dönüşüm olduğunu öne süren yaklaşımlar genellikle fordizmi basit bir bütün olarak ele almışlar ve bunu ekonominin tamamına genellemeye çalışmışlardır. Bunun yanı sıra fordizmin içinde bulunduğu krizin niteliği üzerine yeterli düzeyde sektörel farklılık analizi yapılmadığı için krizin kendisi olduğundan fazla abartılmış ve bu yolla radikal bir dönüşüm olduğu tezi doğrulanmaya çalışılmıştır.

Yine aynı şekilde fordist üretim tekniklerinin esnek üretim teknikleri kadar olmasa da belirli bir esnekliğe sahip olabildiği ve bu yolla ürün bazında belirli bir çeşitliliği gerçekleştirebileceği gözden kaçırılmıştır.

Post-fordist kavramlaştırmalarda dolaylı olarak öne sürülen bir görüş ise sosyal refah devleti anlayışının artık piyasalardaki dengeleri kuramayacağıdır.

Diğer taraftan esnek işletme modeli ile çalışanların çok büyük bir kısmının düşük ücret ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde istihdam edilmesi işletmelere işgücü maliyetlerini düşürebilmede ve verimliliğin artırılmasında belirli avantajlar sağlayabilmektedir.

Ancak bu çalışanların oldukça zor şartlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri sonucunu doğuracaktır ki bunun da toplumsal maliyeti ekonomik getirisinin çok üstünde olacaktır.

 Bu aynı zamanda üretim sürecindeki verimliliğin ve kârlılığın artırılmasında yalnızca ekonominin kavramlarıyla yola çıkılmasının ne kadar yetersiz ve tek yönlü bir açıklama olabileceğini de göstermektedir.

Kaldı ki fordist üretim sistemi içerisinde Taylorist yönetim anlayışı çalışanlara belirli bir ölçüde de olsa yüksek ücret ve iş güvencesi sağlamıştı oysa esnek işletmedeki çalışanların çok az bir kısmı (merkez işçileri) yeterli bir ücret ve iş güvencesine sahip olabilirken büyük bir kısmı bu haklardan mahrum kalmaktadır.

 Yani çalışan kesim için post-fordizm hiç de olumlu çalışma koşulları sunmamaktadır.

Bu şartlar altında çalışma barışının nasıl sağlanabileceği yanıtlanması gereken bir soru olarak önümüzde durmaktadır.

Diğer taraftan küçük ölçekli işletmelerin esnek üretimi sağlamada büyük işletmelere göre daha başarılı olduğu belirtilmektedir.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir