Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler



KUSURLULUK
Kusur veya kusurluluk, işlenen fiille ilgili olarak failin sorumlu
tutulup tutulmayacağı konusundaki değer yargıları
şeklinde tanımlanmaktadır. Kusurluluğu etkileyen hallerin
varlığı halinde kişi suç teşkil eden eylemden ya hiç sorumlu
tutulmamakta ya da sorumluluğu azalmaktadır.
KUSURLULUĞU ETKİLEYEN HALLER
1- Yaş küçüklüğü
2- Akıl hastalığı
3- Sağır ve dilsizlik
4- Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde
olma
5- Cebir ve tehdit
6 Zorunluluk (zaruret) hali
7- Mücbir sebep
8- Kaza ve tesadüf
9- Çeşitli hata halleri
10- Haksız tahrik
1. Yaş Küçüklüğü
Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların
ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza
kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik
tedbirleri uygulanabilir.
Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş
yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu
yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü
güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu
fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında ceza indirimi uygulanır.
Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz
yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ceza indirimi
uygulanır.
Fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş olması,
çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran
bir neden olarak kabul edilmiştir. Bu gruba giren yaş
küçüklerin ceza sorumluluğunun olmadığı kabul edilmiştir.
Suç oluşturan bir fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş
olup da henüz onbeş yaşını bitirmemiş olan kişilerin, işlediği
suç açısından davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine
sahip olduğunun belirlenmesi hâlinde, ceza sorumluluğunun
olduğu kabul edilmiştir. Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun
olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit
edilir.
Kusur yeteneği bulunmayan yaş küçüğü hakkında ceza
tertibine yer olmadığına karar verilir. Ancak, bu kişiler hakkında
koruyucu, eğitici ve yeniden topluma kazandırıcı
nitelikte güvenlik tedbirlerine hükmedilir.
Çocuk hâkimi, işlediği suç açısından ceza sorumluluğunun
olduğunu kabul ettiği yaş küçüğü hakkında ise kural
olarak indirilmiş cezaya hükmedecektir.
Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş ve fakat henüz
onsekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda,
gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını
kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin,
davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş
olabilmektedir. Azalmış kusur yeteneğine sahip
bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya
hükmedilir.
2. Akıl Hastalığı
Akıl hastalığının etkisiyle suç işleyen kişinin kusur yeteneğinin
olmadığı kabul edilmektedir.
Şizofreni, hallüsinasyon, mani, melankoli, paranoya ve
sara gibi hastalıklarda kişinin kusur yeteneğinin olmadığı
veya önemli derecede azaldığından bahsedilebilir. Örneğin,
hırsızlık hastalığı olan kleptomanide kişi, içten gelen ani ve
karşı konulmaz dürtülerle hırsızlık suçunu işler.
Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan
kişiye ceza verilmez. Ancak bu kişiler hakkında akıl hastalarına
özgü güvenlik tedbiri uygulanır
Akıl hastalığının ceza sorumluluğuna etkisi işlenen fiille
bağlantılı olarak değerlendirilmektedir.
Kişinin maruz kaldığı akıl hastalığı, işlediği fiille ilgili olarak
davranışlarını hukukun gereklerine göre yönlendirme
yeteneğini önemli derecede olmamakla beraber azaltmış
olabilir. Bu durumda kişinin işlemiş olduğu fiille ilgili olarak
kusur yeteneği vardır ve cezalandırılacaktır. Ancak akıl
hastalığı nedeniyle bu kişinin irade yeteneği normal bir
kişiye göre azalmış olduğundan cezasında indirim yapılacaktır.
3. Sağır ve Dilsizlik
İnsan, işitme yeteneğini, doğuştan veya küçük yaşta
kaybetmiş olabilir. İşitme yeteneğinin yitirilmesi sonucunda
konuşma yeteneği de gelişmez. Ayrıca işitme yeteneğine hiç
sahip olmayan insanın algılama yeteneği de gelişmez. Dolayısıyla
sağır ve dilsizlik kusur yeteneği üzerinde etkilidir.
Buna göre, fiili işlediği sırada;
a. Oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümler,
onbeş yaşını doldurmamış olan “sağır ve dilsizler”
hakkında,
b. Oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış
olan çocuklara ilişkin hükümler, onbeş yaşını doldurmuş
olup da onsekiz yaşını doldurmamış “sağır ve dilsizler”
hakkında,
c. Onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış
olan çocuklara ilişkin hükümler, onsekiz yaşını
doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır
ve dilsizler hakkında uygulanacaktır.
d. Yirmibir yaşını doldurmuş sağır ve dilsizlerde yaşın
ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi yoktur.
Bu kişiler hakkında akıl hastalarına ilişkin hükümler uygulanacaktır.

4. Geçici nedenler, alkol ve uyuşturucu madde etkisinde
olma
Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu
madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez
(Uyku hali, hipnotizma, baygınlık geçirme gibi).
Geçici nedenlerden söz edebilmek için bu nedenlerin
meydana gelmesinde kişinin kusursuz olması gereklidir.
Örneğin uykusuz olarak yola çıktığı için direksiyon başında
uykuya dalıp birisini ezen şoförün durumu geçici neden
değildir ve şoför işlenen taksirli suçtan sorumlu olur.
Alkol veya uyuşturucu madde iradi olarak alınmışsa ceza
verilir. Taksirli sarhoşluk da iradi sayılır.
5- Cebir ve tehdit
“Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet
veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu
suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve
şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.”
Cebir
Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı bir cebrin etkisinde
suç işleyen kişi, serbest bir iradeyle hareket etmediğinden
kusurlu sayılamayacak ve cezalandırılmayacaktır.
Kusur yeteneğini etkileyen cebir, kişinin iradesini tamamen
bertaraf eden mutlak cebir değil, zorlayıcı cebirdir.
Tehdit
Kişi, muhakkak ve ağır bir tehdidin etkisi altında bir fiili
işlediği hallerde de serbest iradeyle hareket etmiş sayılamayacağından
kusurlu sayılamaz. Tehdit edilen kişi, tehdidin
ileride gerçekleşebileceği korkusuyla belli bir davranışta
bulunmaya zorlanır. Kişi üzerinde maddi ve fiziki bir etki icra
edilmemektedir. Bu yönüyle tehdit, cebirden ayrılmaktadır.
Cebir ve tehdidin kusur yeteneğine etkisinin kabul edilebilmesi
için cebrin karşı konulamayacak ve kurtulunamayacak
bir nitelik taşıması, tehdidin ise ağır ve muhakkak
olması aranmıştır.
6- Zaruret Hali (Zorunluluk)
“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik
olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak
olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak
veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin
ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı
bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Zorunluluk halinin bir hukuka uygunluk nedeni olarak
kabul edilmesi ve ceza yaptırımı uygulanmamasının nedeni;
zorunluluk halindeyken, başkalarının hak ve çıkarlarına
yönelen bir fiil işleyen kimsenin, bu eyleminde aslında bir
toplumsal zararın olmamasıdır.
Zorunluluk halinin koşulları
a) Tehlikeye ilişkin koşullar
Tehlikenin varlığı koşulu
Tehlikenin var olmasından olasılık değil, kesinliği anlaşılmalıdır.
Tehlike henüz gerçekleşmemekle birlikte, gerçekleşmesi
büyük bir olasılık olarak gözüküyorsa yine tehlikenin
varlığını kabul zorunludur. Bu nedenle civarda dolaşan bir
kuduz köpeğin saldırısından korunmak için silah taşınması
halinde tehlikenin varlığı kabul edilir.
Ağır bir tehlike olması koşulu
Tehlike ağır olmalıdır. Tehlikeden kurtulmak için yapılan
hareketler, masum bir kişiye yöneldiği için bunun belli bir
ağırlıkta olması şarttır. Kişisel bütünlüğe yönelen tüm tehlikeleri
ağır saymak olanaksızdır. Bu nedenle açlıktan ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişinin bir yerden ekmek
çalması durumunda, zorunluluk halinin gerçekleştiği ileri
sürülürse de hamile kaldığı çocuğu düşürmeğe kalkışan
kadının eylemi bu nitelikte sayılmaz.
Hayata, vücut bütünlüğüne yönelen tehlikelerden başka,
özgürlüğe, şeref ve haysiyete yönelen tehlikeler de ağır
olmak koşuluyla zorunluluk halini doğurur. Yeni ceza kanunun
düzenlemesine göre “Gerek kendisine gerek başkasına
ait bir hakka yönelik olup..” ibaresi kullanılmış kapsam
genişletilmiştir.
Tehlikenin doğumuna bilerek neden olmamak koşulu
Tehlikeye bilerek neden olmamak koşulu geniş olarak
yorumlanmalıdır. Bu nedenle tehlikeye bilerek ve isteyerek
neden olanlar zorunluluk halinden yararlanamazlar. Örneğin;
arabasını normal hızın çok üstünde süren kimse, önüne
bir engel çıkması nedeniyle, bundan kurtulmak için direksiyonu
kırarak yayaya çarpması durumunda zorunluluk halinde
yararlanamaz.
Failin tehlikenin doğumuna bilerek neden olduğunu kabul
edebilmek için tehlikenin doğumuna doğrudan doğruya
katılmış olması aranır.
Tehlikeye göğüs germe görevinin olmaması
Bazı kişiler bir tehlikeyi karşılamak görevi ile donatılmışlardır.
Bu görev ahlaki değil, hukuki niteliktedir. Söz konusu
görev yasadan veya bir sözleşmeden doğabilir. Örnek olarak;
asker kişiler, itfaiye erleri, deniz adamları gibi kişilerin
tehlikeye karşı koymaları görevleri gereğidir. Bu nedenle
zaruret halinin bu koşulu anılan şahıslara uygulanmayacaktır.
b) Korunmaya ilişkin koşullar
Başka türlü korunma olanağının bulunmaması koşulu:
Zorunluluk halinin hukuka uygun sayılmasının asıl nedeni
nitelikleri belirtilen bir tehlike karşısında bulunan kimsenin,
başka türlü hareket olanağından yoksun olması, yani yasanın
suç tarifine uygun bulunan ancak bu nedenle suç sayılmayan
eylemi işleme zorunda kalmasıdır.
Başka türlü korunma olanağının bulunması, başkasının
hak ve çıkarlarına zarar vermeksizin kurtulmayı, kaçmayı
ifade eder.
Ancak bu şart görecelidir. Tehlikenin meydana geldiği
durumlarda failin ruhsal durumunu da dikkate almak gerekir.
Tehlikeden kurtulma olanağı bulunmakla birlikte, failin
bu durumunda seçme yapabilecek kudret ve kabiliyette
olup olmadığına da bakılmak gerekir. Seçme yapamayacaksa
zorunluluk halinden yararlanacaktır.
Ancak kaçmanın tehlikeden kurtulmayı sağlaması gerekir.

Tehlikeden korunmada orantının bulunması koşulu
Bu koşuldan şu anlaşılmalıdır. “Tehlikeyle karşı karşıya
kalan hak ya da menfaat ile, tehlikeden korunmak için zarar
verilen hak ya da menfaat arasında bir nispet mevcudiyeti
olmalı, feda edilen menfaat, korunmadan daha üstün olmamalıdır.
Bu nedenle çocuğunu şeref ve haysiyetinin zarar
görmemesi için düşüren kadının eyleminde orantı yoktur.
Burada şu atasözünün söylenmesi, sanırız yersiz olmayacaktır.
“Pire için yorgan yakılmaz.”
Üçüncü şahıs kurtarma
Türk Ceza Kanunu, üçüncü bir kişiyi uğradığı ağır ve muhakkak
bir tehlikeden kurtarmak için suç işlenmesi halinde
de zorunluluk durumundan yararlanılacağını kurala bağlamıştır.
Üçüncü kişinin; kurtaran kimsenin, hısmı olmasına
gerek yoktur. Ayrıca bir kimseyi tehlikeye uğrattıktan sonra
kurtarmak için kanunun yasakladığı bir eylemi işleyen kimse
zorunluluk halinden yararlanamaz.
7. Mücbir sebep (zorlayıcı neden)
İnsanın doğal güçler tarafından belli bir hareketi yapmaya
zorlanmasıdır. Bu durumda da kusursuz olduğundan
kişinin ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Mücbir sebep
TCK’da düzenlenmemiştir.
8. Kaza ve tesadüf (beklenmeyen durum)
Tahmin edilmesi ve dolayısıyla da kaçınılması mümkün
olmayan olaya kaza ve tesadüf denir. Bu durumlarda netice
öngörülebilir değildir. Örneğin tüm trafik kurallarına uyulmasına
rağmen aniden otomobilin önüne atlayan sarhoşa
çarpmak kaza ve tesadüftür. Bu durumda kusursuz olduğundan
kişinin ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Kaza ve
tesadüf TCK’da düzenlenmemiştir.
9. Çeşitli Hata Halleri
İradenin oluşumu sürecinde meydana gelen yanılmalara
“hata” denir.
a. Hukuki hata (kural üzerinde hata)
Hukuki hata, ceza normunun bilinmemesi veya yanlış bilinmesidir.
Hukuki hata kural olarak ceza sorumluluğunu
etkilemez. Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz
b) Fili Hata
Fiili hatada fail ceza kanununda değil, suçun maddiyatına
ilişkin hususlarda yanılmaktadır.
Suçun Maddi Unsurlarında Hata
Kişinin kasten hareket ettiğinden söz edilebilmesi için,
işlediği fiille bir suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların
gerçekleşmekte olduğunu bilerek hareket etmesi gerekmektedir.
İşlemiş olduğu fiille suçun kanuni tanımındaki maddi
unsurların gerçekleşmekte olduğunu bilmeyen kişi kasten
hareket etmiş olmaz. Dolayısıyla suçun manevi unsuru
gerçekleşmemiş olacağından işlemiş olduğu fiil suç oluşturmayacaktır.
Örneğin, arkadaşlarıyla ava çıkan A, av sırasında
bir çalının arkasından gelen çıtırtıya doğru tavşan olduğu
düşüncesiyle ateş eder. Ancak çalının arkasından bu sesi
çıkaran arkadaşı B’yi vurur ve ölümüne sebebiyet verir.
Olayda A, ateş ettiği cismin bir insan olduğunu bilmemektedir.
Dolayısıyla kasten öldürme bakımından kastının varlığından
söz edilemez, taksirli sorumluluğu saklıdır.
Suçun Nitelikli Hallerinde Hata
Bir suçun daha ağır veya daha az cezalandırılmasını gerektiren
nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya
düşen kişi de hatasından yararlanacaktır. Buna göre, cezanın
artırılmasını gerektiren bir hal olayda vardır. Ancak fail
bunu bilmemektedir. Bilmediği için bu nitelikli halden sorumlu
tutulmaz.
Örneğin, A, gece karanlığında hasmı B’ye benzettiği
kendi babası C’yi vurur ve ölümüne sebebiyet verir.
Kişinin babasını vurması kasten öldürmenin nitelikli halini
oluşturmaktadır. Ancak A, babasını vurduğunu bilmediği
için bu nitelikli halden sorumlu olmaz.
Hukuka Uygunluk Nedenlerinin Maddi Şartlarında Hata
Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata
halinde, kişinin gerçekte bir hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde
hareket ediyor kabul edilebilmesi için gerekli şartlar
oluşmamıştır. Ancak bu kişi yanılarak bu şartların oluştuğu
düşüncesiyle hareket etmektedir.
Örneğin, A, karşıdan gelen hasmı B’nin elindeki şemsiyeyi
gece karanlığında silaha benzetir. Bir gün önce yaptıkları
kavganın da etkisiyle, B’nin şemsiyeyi açmak için yaptığı
hareketi silahı kullanmak üzere harekete geçtiği şeklinde
yorumlar. Bunun üzerine kendini savunmak amacıyla B’ye
doğru ateş eder ve ölümüne sebebiyet verir. Bu olayda A,
meşru savunmanın maddi şartlarında hataya düşmüştür.
Olayın şartları itibariyle A kaçınılmaz bir hataya düşmüştür
diyebiliyorsak kasten işlemiş olduğu bir suçtan söz edilemeyecektir.
Buna karşılık, kaçınılabilir bir hatası vardır diyebiliyorsak,
taksirle öldürmeden dolayı sorumluluğu gündeme
gelecektir.
Kusurluluğu Kaldıran veya Azaltan Bir Nedenin Maddi
Şartlarında Hata
Kusurluluğu kaldıran veya azaltan bir nedenin maddi
şartlarının gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi de
hatasının kaçınılmaz olması halinde bundan faydalanacaktır.
Örneğin, sık sık yer sarsıntıların yaşandığı bir bölgede
oturan A, yoldan geçmekte olan ağır tonajlı bir kamyonun
meydana getirdiği sarsıntıyı deprem zannederek kendini
evin penceresinden komşusu B’nin aracının üzerine atar ve
aracın tavanının çökmesine neden olur. Burada A, B’ye karşı
mala zarar verme suçunu işlemiştir). Ancak A, bu fiili, zorunluluk
halinin şartlarının var olduğunu düşündüğü, ancak
gerçekte şartların oluşmadığı bir ortamda işlemiştir. Bu gibi
hallerde hatasının kaçınılmaz olduğu söylenebiliyorsa
kişi işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu sayılamayacağı için
cezalandırılmayacaktır. Buna karşılık, kusurluluğu kaldıran
veya azaltan nedenlerin maddi şartlarında hatanın kaçınılabilir
olması halinde, kişi indirim uygulanarak cezalandırılacaktır.
İşlenen Fiilin Haksızlık Oluşturduğu Hususunda Hata
Kişinin işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu sayılabilmesi
için, işlediği bu fiilin haksızlık teşkil ettiğinin farkında olması
gerekmektedir (haksızlık bilinci). Eğer kişi işlemiş olduğu
fiilin içinde yaşamış olduğu toplumda geçerli olan davranış
normları çerçevesinde onaylanmadığını bilmiyorsa, bir
haksızlığı gerçekleştirme bilinci ile hareket etmediğinden,
kusurlu sayılamayacak ve cezalandırılamayacaktır.

Örneğin, kanuna göre, taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarını bulanlar, sahip oldukları arazi içinde kültür
ve tabiat varlığı bulunduğunu bilenler bunu en geç üç gün
içinde, en yakın müze müdürlüğüne vb makamlara bildirmeye
mecburdurlar. Bu bildirim yükümlülüğüne bilerek
aykırı davranılması altı aydan üç yıla kadar hapsi gerektiren
bir suç olarak tanımlanmıştır. Kişi, kendisine miras kalan bir
tarihi eserin bildirim yükümlülüğünün olduğunu bilmeyebilir.
Bu gibi hallerde kişi ihmali davranışının haksızlık teşkil
ettiğinin bilincinde değildir.
Dolayısıyla kişi, kusurlu sayılmaz ve cezalandırılmaz.
c. Şahısta hata
Şahısta hatada hedef alınan kişi bir başkasıyla karıştırılmaktadır.
Örneğin karanlıkta (A)’nın öldürmek amacıyla (B)
zannederek (C)’ye ateş etmesinde şahısta hata vardır. Şahısta
hata suçun oluşumunu engellemez. Çünkü suçun maddi
unsurlarında bir hata yoktur ve bu hata esaslı değildir. Failin
insana ateş ettiğini bilmesi yeterlidir, bunun (B) ya da (C)
olması kasten öldürme suçunun oluşumunu engellemez.
Yani verilen örnekte, (A)’ya kasten öldürmeden ceza verilir.
10- Haksız Tahrik
Haksız tahrik, bir kimsenin haksız bir fiilin doğurduğu öfke
veya şiddetli bir elemin etkisi altında hareket ederek suç
işlemesi halidir. Tahrikin ceza hukuku bakımından anlamı,
bir kimseyi suç işlemeğe yöneltme, teşvik etme ve bu kişinin
iradesi üzerinde yapılan etki sonucu bu kişinin suç işleme
doğrultusunda harekete geçirilmesidir. Diğer bir ifade ile
haksız tahrikte; fail, mağdurun haksız davranışının neden
olduğu öfke içerisinde suç işlemektedir.
Maruz kalınan haksız fiilin doğurmuş olduğu hiddet veya
şiddetli elem, kişinin hukukun gereklerine göre davranışlarını
yönlendirme yeteneğini azalttığından, haksız tahrikin
etkisi altında suç işleyen kişinin cezasında indirim yapılmaktadır.
Haksız tahrik kusur yeteneğini kaldırmamakta, sadece
azaltmaktadır. Cezada indirim yapılmasının nedeni kusur
yeteneğindeki bu azalmadır.
Suç tahrik edene karşı işlenmelidir.
Haksız tahrikin etkisi altında işlenen suç haksız fiili gerçekleştiren
kişiye karşı işlenmiş olmalıdır.
Şayet haksız fiili işleyen kişiden başka bir kimseye karşı
suç işlenmişse haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır.
Tahriki oluşturan bir eylem olmalıdır
Bu eylem olumlu veya olumsuz bir hareket olabileceği
gibi, hareketler, işaretler, sözler, alaycı bir gülüş şeklinde de
olabilir.
Tahriki oluşturan fiilin mutlaka tepkide bulunan faile
yöneltilmiş olması şart değildir, failden başkasına yöneltilen
haksız bir fiil de faili öfke veya elem durumuna sokabilir. Bu
kişinin failin akrabası veya ona yakın bir kişi olması da şart
değildir. Nitekim kanunumuz da tahrik fiiline maruz kalanın
fail olmasını aramamıştır. Bu nedenledir ki, üçüncü kişi ile
faile ait bir şey veya bir hayvan da tahrik fiilinin hedefi
olabilir.
Bu fiil haksız olmalıdır
Faili öfke veya eleme sürükleyen fiil haksız olmalıdır.
Suç olmayan bir fiil hukuk düzenince onaylanmıyorsa,
tahriki oluşturan haksız fiil olarak kabul edilir.
Taksirli fiiller de tahriki oluşturabilirler; çünkü taksirli
hareket kusursuz değildir.
Buna karşılık hakkın kullanılması durumlarında mağdurun
hareketi failde öfke veya şiddetli bir eleme neden olmuşsa
bile, bu fiil haksız sayılamaz. Çünkü böyle hallerde fiil
hukuka uygundur ve failin tahrik edilmiş olması önemli
değildir.
Tahrikin haksız olması yanında ağır olması da gerekli
değildir. Fakat tahrikin haksız olması şart olduğundan, ilk
önce tahriki oluşturan hareketi yapan kimse, kendisi için
tahrik mazeretini ileri süremez. Bununla beraber, tepki
kendi yaptığı fiil bakımından çok aşırı nitelik almışsa tek
başına haksız tahrik oluşturabilir.
İsnat yeteneğine sahip olmayan kimselerin fiilleri de
haksız olarak kabul edilir ve diğer şartların bulunması durumunda
tahrik hükümleri uygulanır.
Fail, öfke veya şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır
“Öfke” içerisinde suç işlenebileceği gibi “şiddetli elem”
halinde de suç işlenebilir.
Tahriki oluşturan fiil, faili öfke veya şiddetli elem durumuna
soktuğuna göre, suçun işlenmesi sırasında bu etkinin
varlığını araştırmak gerekir. Diğer bir deyişle, tahrikin mazeret
nedeni sayılabilmesi için fiilin, failin öfke veya şiddetli
elem durumu içerisinde bulunduğu sırada işlenmesi gerekir.
Bu durum saat ile ölçülemez ve tahrik edilenin fiilini ani
olarak işlemesi şart değildir. Burada önemli olan nokta, fiilin
buhran durumu sona ermeden işlenmiş olmasıdır. Bu nedenledir
ki; bu öfke veya şiddetli elem durumunun devam
edip etmediğinin belirlenmesi bakımından haksız hareketin
niteliğine bakmalı ve bunun normal bir kimse üzerinde ne
kadar bir süre etkisini sürdüreceği hesaplanmalıdır.
Failin işlediği suç bu ruhi durumun bir tepkisi olmalıdır
Fail, haksız tahrikin neden olduğu öfke veya şiddetli
elemin etkisi altında ve bu durumun tepkisi olarak suçu
işlemelidir. Diğer bir ifadeyle failin bu ruhi hali ile işlenen
suç arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Fail, tahrikin
neden olduğu heyecan durumunun bir tepkisi olarak suç
işlemelidir. Fail tahrik edilmemiş olsaydı böyle bir suç işlemeyecekti.
Bu nedenledir ki, fail zaten söz konusu suçu
işlemeye daha önce karar vermişse, tahrik edilmiş olması,
haksız tahrik hükmünden yararlanması sonucunu doğurmaz.
Çünkü burada işlenen suç ile haksız tahrik arasında bir
nedensellik bağı yoktur.
Haksız tahrik meşru müdafaadan ayrılır. Meşru müdafaada
saldırı bitmiş değildir ve bunu ortadan kaldırmak zorunluluğu
vardır, haksız tahrikte ise, faile yönelmiş olan fiil sona
erdikten sonra karşılıkta bulunulmakta olup böyle bir karşı
konma zorunlu değildir. Ayrıca haksız tahrikte yapılan hareket
suç olmaya devam etmekte ama cezada indirim yapılmaktadır.
Meşru müdafaa ise devam eden bir saldırıyı
önlemek ve savuşturmak için yapılan bir fiil vardır. Bu bir
hukuka uygunluk sebebidir.

Hukuka uygunluk sebepleri
Ceza kanunu tarafından yasaklanan bir fiil, yine ceza kanununun
özel bir hükmü veya diğer kanunlarda yer alan
başka bir düzenleme ile meşru sayılıp cezalandırılmıyorsa
bu duruma hukuka uygunluk sebepleri denilmektedir. 5237
sayılı
1- Kanun hükmünü (görevi) yerine getirme
2- Meşru savunma
3- Hakkın kullanılması
4- İlgilinin rızası
1- Kanun hükmünü (görevi) ve verilen emri yerine getirme
“Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez”
Kanunun hükmü kişiye herhangi bir konuda bir hak veya
yetki vermişse, bunun öngörüldüğü şekilde uygulanması
durumunda hukuka aykırılık söz konusu olmaz.
Kanunun hükmünü yerine getiren kimse, işlemiş olduğu
fiille, objektif olarak bir suçun maddi ve manevi unsurlarını
gerçekleştirmektedir. Ancak bu fiil hukuka aykırı olmadığı
için tipik olmasına rağmen suç oluşturmamakta ve bu nedenle
kişi cezalandırılmamaktadır.
Burada “kanun” deyiminden pozitif hukuk metinlerini,
yani “yazılı hukuk kuralları”nı anlamak gerekmektedir.
Kanun hükmünün yerine getirilmesinde, belli konularda
kişiye kanun tarafından tanınan yetki, aynı zamanda o kişinin
görevini de oluşturmaktadır. Bu anlamda, söz konusu
hukuka uygunluk nedenini görevin ifası olarak anlamak
gerekir.
Örneğin, İcra İflas Kanununun verdiği yetkiyi kullanarak
haciz işlemi yapmak için başkasının konutuna giren icra
memurunun konut dokunulmazlığını ihlâl suçunu işlediği
söylenemeyecektir.
Kanun hükmünü yerine getirme kimi zaman sivil kişilere
de yüklenebilir. Örneğin, kolluk görevlilerinin yanı sıra, suçu
işlerken rastlanan bir kimseyi herkesin yakalama yetkisinin
olduğu kabul edilmiştir. Bir vatandaşın şüpheliyi yakalayarak
özgürlüğünü kısıtlaması hukuka uygun olacaktır.
Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği
zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez.
Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu
olur.
Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun
tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden
emri veren sorumlu olur.
Konusu suç oluşturan emir hiçbir surette yerine getirilemez.
Buna karşılık hukuka aykırı emir bazı durumlarda
yerine getirilebilir. Eğer hukuka aykırı emir, emri veren kişi
tarafında yazı ile yenilenmişse emri alan memur bunu yerine
getirir.
Bu tür hukuka aykırı, ancak bağlayıcı olan emirlerin yerine
getirilmesinden yerine getiren sorumlu olmaz; emri
veren sorumlu olur.
2- Meşru Müdafaa (Haklı Savunma)
” Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş,
gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak
olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı
ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden
dolayı faile ceza verilmez.”
Meşru müdafaa hukuka uygunluk nedenlerinin en eskisidir.
Günümüzde bu kurumu kabul etmeyen hukuk düzeni
yok gibidir.
Meşru müdafaa halinde işlenen eylem hukuka uygundur.
Bunun nedeni hukuk düzeninin kendi koruduğu hakkın
çiğnenmesine, yok edilmesine izin vermeyeceği düşüncesidir.
Hukuk düzeni; bizzat varlığını haksızlıkların ortadan kaldırılmasında,
adaletin sağlanmasında bulur. Kişiler tarafından
bu tür haksızlıkları yok etmek için yapılan hareketleri de
bu nedenle cezalandırmaz.
Meşru müdafaanın bir hukuka uygunluk nedeni oluşturabilmesi
yani haklı olabilmesi için saldırıya ilişkin koşullarla,
savunmaya ilişkin koşulların gerçekleşmiş olması gerekir.
Saldırıya İlişkin Koşullar
Bir saldırının varlığı
Meşru savunmadan bahsedebilmek için ortada maddi
nitelikte bir fiil, yani bir saldırı bulunmalıdır.
Saldırı, kişinin hukuken korunan değerlerine zarar verme
tehlikesi taşıyan veya zarar veren iradi insan davranışları
olarak tanımlanabilir.
Meşru savunmaya konu olacak fiilin mutlaka bir suç
oluşturması şart değildir.
Saldırının mutlaka bir insandan kaynaklanması gerekir.
Kişinin iradi olarak hareket etme yeteneğine sahip olması
ve fiilin saldırı teşkil etmesi, kendisine karşı meşru
savunmada bulunulabilmesi için yeterlidir.
Ayrıca işlemiş olduğu fiil bakımından kusurlu hareket
etmesi gerekli değildir. Örneğin, suç isnat yeteneği olmayan
akıl hastasına veya küçük çocuklara karşı da meşru savunmada
bulunulabilir. Karşılıklı çatışma veya kavga gibi hallerde,
ilk haksız saldırıya uğrayan kişi meşru savunmadan
yararlanır.
Mevcut, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak bir saldırının
varlığı
Meşru savunma kanunun ifadesiyle “gerçekleşen, gerçekleşmesi
veya tekrarı muhakkak olan saldırılar”a karşı
olur.
Mevcut saldırı, hali hazırda gerçekleşmekte olan saldırıdır.
Gerçekleşmesi muhakkak olan saldırı ise, henüz icrasına
başlanmamış olmakla birlikte eldeki somut verilerden işleneceği
kesin olarak söylenebilen saldırıdır. Tekrarı muhakkak
olan saldırı ise, daha önce gerçekleştirilmiş olmakla
birlikte yinelenecek olan saldırıdır. Örneğin, eline sopayı alıp
hasmına vuran kişinin saldırısı mevcuttur. Eline sopayı alıp
hasmına doğru koşmaya başlayan kişinin, bir saldırı gerçekleştireceği
muhakkaktır. Hasmına sopayla saldırıp vuran
kişinin sopayı bırakıp bu kez yerden eline taş alması halinde
tekrarı muhakkak bir saldırı vardır.

Saldırı savunmada bulunan kişinin bizzat kendisine veya
üçüncü bir kişinin herhangi bir hakkına yönelik olmalıdır
Bir kişi gerek kendisinin gerek başkasının herhangi bir
hakkına yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılara karşı meşru
savunmada bulunabilir. Yine meşru savunma, kişilere ait
bütün haklar bakımından söz konusu olabilir.
Dolayısıyla kişi, yaşama hakkına veya vücut tamlığına
yönelik saldırılara karşı meşru savunmada bulunabileceği
gibi, malvarlığına yönelik saldırılar bakımından da meşru
savunmada bulunabilecektir.
Savunmaya İlişkin Koşullar
Savunma Zorunluluğu Koşulu
Meşru müdafaanın en önemli koşullarından biri olan bu
şarttan saldırıdan savunmada bulunmaksızın kurtulma
olanağının bulunmaması yani saldırının başka suretle uzaklaştırılması
olanağının yokluğu anlaşılır.
Savunmada zorunluluk olup olmadığını, soyut olaylara
göre değil somut olaydaki durum ve koşullara göre değerlendirmek
gerekir. Genellikle saldırıdan kolluğa haber vermek
suretiyle kurtulma olanağı varken ya da ufak bir takım
hareketlerle kaçınma olanağı varken; bunu yapmayarak,
savunmada bulunma durumunda, meşru müdafaadan
yararlanmanın söz konusu olamayacağı kabul edilmektedir.
Buna karşılık kaçma olanağı varken kaçmayarak, kendini
savunan kişinin de meşru müdafaadan yararlanması doğaldır.
Çünkü hukuk düzeninde, kişinin kaçmasına ilişkin bir
yükümlülük yoktur.
Saldırı ile savunma arasında oran bulunması
Saldırı ile savunma arasında belirli bir oranın bulunması;
saldırıya uğrayan hakkın konusuna ve kullanılan vasıtaya
göre değerlendirilmek gerekir.
Kanunumuz; kişiye yönelik haklara karşı bir saldırı söz
konusu olduğundan, meşru müdafaayı kabul etmiştir. Bu
yüzden, bu koşul çok önemlidir. Bunun için yapılan savunmanın
ihlal ettiği hak ve menfaat arasında bir denge aranacaktır.
Kendisini tokatla döven kimseyi yaralama ya da
öldürmede bu oran yoktur. Olayda gerekli orantının değerlendirilmesi
saldırının objektif ağırlığına göre belirlenebilecektir.
Fakat bununla yetinilmeyerek; kendisine saldırılanın
kişisel durumu da dikkate alınacaktır.
Kullanılan vasıtalar bakımından da saldırı ile savunma
arasında oran bulunması şarttır. Ancak kullanılan vasıtaları
eşit anlamak ya da aynı nitelikte anlamak gerekmez. Önemli
olan kullanılan vasıtayı, yapılan saldırıyı uzaklaştırmaya
yetecek ölçüde kullanmaktır. Bütün bunlar somut olaydaki
hal ve koşullara göre değerlendirilir.
Savunmada zorunlu sınır aşıldığında, savunmada aşırılığa
kaçılmış olduğu için, eylem hukuka aykırı sayılır ve faile
indirimli ceza verilir.
3. Hakkın Kullanılması
“Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez”
Hukuk düzeni kişilere herhangi bir konuda hak tanımış
ve bu hakkın sınırları içinde bir fiil gerçekleştirilmişse, artık
hakkın kullanılmasını oluşturan fiil hakkında hukuka aykırılık
değerlendirmesinde bulunulamaz.
Hakkın kullanılması hukuka uygunluk sebebinin ceza kanunu
ile düzenlenen şartları şu şekildedir:
• Kişi tarafından doğrudan doğruya kullanılabilen sübjektif
bir hakkın bulunması
• Kişinin hakkını tanınma sebebinin sınırları içinde kullanması
• Hakkın kullanılması ile işlenen ve tipe uygun olan fiil
arasında nedensellik bağının bulunması
Örnek: Kişinin kendini mahkeme huzurunda savunurken
bir başkasına somut dayanak noktalarını da göstererek bir
fiil isnat etmesi hakaret suçunu oluşturmaz. Zira savunma
hakkı kapsamında kendisine böyle bir yetki tanınmıştır.
4. İlginin Rızası
“Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir
hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rıza çerçevesinde
işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.”
İlgilinin rızası çerçevesinde işlenen fiil hukuka aykırı olmayacağı
için suç teşkil etmeyecektir.
• Kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği
bir hakkın varlığı gereklidir.
• Kişi rızaya ehil olmalıdır. Rıza gösterdiği fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını anlama yeteneği bulunan kişinin göstermiş
olduğu rıza hukuken geçerlidir.
• İlgilinin rızasının fiili hukuka uygun hale getirebilmesi
için, rızanın geçerli bir şekilde açıklanmış olması gerekir.
Rıza açıklaması, açık veya örtülü, yazılı veya sözlü olabilir.
Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenlerde (Hukuka Uygunluk
Nedenlerinde) Sınırın Aşılması
Sınırın kasten aşılması
Sınır kasten aşılmışsa ceza indirilmez faile tam ceza verilir.
Örneğin, meşru savunmada bulunan kişi saldırıyı defetmek
için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve
sırf saldırıya uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı
öldürmüşse sınırın aşılması nedeniyle bir ceza indiriminden
yararlanmaz. (Ancak koşulları varsa haksız tahrikten
yararlanabilir).
Sınırın taksirle aşılması
TCK’nın 27/1. maddesine göre, “Ceza sorumluluğunu
kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde,
fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için
kanunda yazılı ceza indirilerek hükmolunur”. Yani hukuka
uygunluk nedenlerinde sınır taksirle aşılmışsa, taksirli suçtan
ceza verilir ve bu ceza indirilir.
Suçun taksirli şekli kanunda düzenlenmemişse hiç ceza
verilmez. Örneğin sınır taksirle aşılarak insan yaralanmışsa,
faile taksirle yaralama suçundan indirilmiş ceza verilir. Sınır
taksirle aşılarak mala zarar verilmişse faile hiç ceza verilmez.
Çünkü taksirle mala zarar verme, TCK’da suç olarak düzenlenmemiştir.
Meşru savunmada sınırın heyecan, korku veya telaşla
aşılması: Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek
bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile
ceza verilmez.

 

İlgili Kategoriler

Hukuk Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir