AÖF Felsefe bölümü ders notları-Platon



Platon

Platon, MÖ 427/428 yılı dolaylarında Atina’da doğdu. Ailesi Atina’nın ileri gelenlerindendi. Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim aldı. Sporlar, şiirle ve değişik düşünsel disiplinlerle ilgilendi.

Platon ya da Eflatun Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusudur. Bu akademi aynı zamanda günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak da kabul edilir. Platon’un akıl hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini atmıştır. Platon, Sokrates’in öğrencisiydi. Sokrates’e ilişkin bilgilerin çoğu Platon’un diyaloglarından edinilmiştir. Asıl adı Aristokles olan düşünür, geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle, Yunanca Platon (geniş) lakabı ile anılmıştır.

Felsefe tarihinin en büyük düşünürlerindendir ve etkisi günümüze kadar gelebilmiş, sistematik felsefe çağının başlangıcını taşıyan filozoftur. Sokrates’in öğrencisi olmuş ve onun sorgulama yönteminden etkilenmiştir. Yaşadığı dönemde Atina, oligarşiyi savunanlar ile demokrasi yanlıları arasında şiddetli çekişmelere sahne olmaktaydı. Platon hem ailesinden dolayı hem de özel ilgisi onu sitedeki siyasal yaşamın bir parçası haline getirmiştir, iktidarı elinde bulunduran oligarşi yanlıları, zaman zaman şiddete başvurmakta ve Sokrates’ide kendi amaçları için alet etmeye çalışmışlardı. Demokrasi yanlılarının yönetime gelmesi ile de Sokrates suçu olmadığı halde Atina gençliğini sapkın inanışlara yönlendirdiği için idama mahkum edilmiştir. Bu duruma yakından şahit olan öğrencisi Platon yaşananların derin tesiri altında kaldı ve siyasi bakımdan da demokrasi karşıtı bir düşünceyi hayatı boyunca hep korudu. Bu olaydan sonra siyasetten vazgeçip felsefeye yöneldi ve çeşitli seyahatlere çıktı. 40 yaşından önce gittiği Güney italya’da yaygın bir düşünceye sahip Pythagoras’ın öğretilerinden etkilendi. M.Ö. 387-388 dolaylarında Atina’da Akademia adında felsefe, matematik, geometri, astronomi ve fizik eğitiminin verildiği okulu kurdu. Bu aynı zamanda Batı düşüncesinin ilk büyük akademisi olarak anılacaktı. Okul hem Platon’un kendi hayatında hem de düşüncesinin gelişiminde önemli bir adım oldu. Okulda Aristoteles de öğrenim görüyordu.

Platon, ilk büyük dizgesel yaklaşımı olan, bir dizge kuran, büyük bir filozoftur. Bazı yorumcular, Platon’un en önemli yanının, doğrunun araştırılmasında biricik kılavuz olarak “akıl”ı kabul etmesi olduğunu belirtmişlerdir.

Hemen hemen hepsi diyalog şeklinde olmak üzere 30’dan fazla eser yazmıştır. Önemli eserleri dil, düşünce ve zaman bakımından seyirleri şöyle gruplanmaktadır:

Sokratik Dönem Eserleri: Gençlik döneminde kaleme aldığı ve Hocası Sokrates’in etkilerini taşıyan eserlerdir.  Savunma, Kriton, ion, Lakhes, Kharmides, Euthyhron, Lysis ve Devletin 1. Kitabı) Bu eserlerdeki amaç, erdemin ve onun alt türlerini tanımlama çabasını, erdemin değişen görünümünü değil, değişmez özünü bulabilme arayışıdır.
Geçiş Dönemi Eserleri: Hocasının eserlerinden sıyrılıp kendi özgün eserlerini ortaya koyduğu yapıtlardır. Protagoras, Gorgias, Menon, Euthydemos, Kratylos
Olgunluk Dönemi Eserleri: Özgün düşüncesini ortaya koyduğu ve Platoncu söylemin doruğa çıktığı eserlerdir.Symşposium,Phaidon, Devlet, Phaedrus
Yaşlılık Dönemi Eserleri: Öğretilerini çeşitli açılardan sınamaya ve sorgulamaya yönelik eserlerdir. Theaetetos, Parmenides, Sofist, Devlet Adamı, Philebos, Timaois, Yasalar.

Platon’a göre dört ana erdem

  • Bilgelik: Yöneten kesimlerin erdemidir.
  • Cesaret ve yiğitlik: koruyucu kesimin erdemidir.
  • Ölçülülük: Üreten kesimlerin erdemidir.
  • Adalet: Bütün sınıflarla ilgili bir erdemdir.

Platon’un Varlık Anlayışı

Bütün duyulur/görnür şeylerin düşüncelerimizin ve kavramlarımızın , duyulur dünyanın ötesinde ve ondan bağımsız bir varlığa sahip bir gerçeklikle idealarla ilişkili olduğu kabulüne dayanır.

  • İdealar öğretisi sokratik diyaloglarla sonuçsuz bırakılan erdem tartışmasına bir yanıt olarak geliştirilmiş gibi görünmektedir. Öğretinin bütünlüklü biçimde ilk kez ortaya konduğu eser Phaidon’da sözü edilen ideaların adalet, güzellik, iyilik gibi ahlaki kavramlara ilişkin olması bunun bir göstergesidir.
  • Platoncu felsefe, duyu organlarımıza hitap eden şeylerin oluşturduğu görünür/duyulur alan ile (aisthetos topos) düşünülür alanı (noetos topos) yani ideaları birbirinden kesin biçimde ayırır.
  • Platon il kez  güzelin kendisi yani güzellik ideası ile kendisine güzel dediğimiz şeyler arasında bir ayrım yapmakta ve güzelin kendisini, güzel olan şeylerin nedeni olarak göstermektedir. Bu kabul “varlık” ile “var olanlar” arasında bir ayrım olduğu ve var olanların varoluşlarını varlığa borçlu oldukları düşüncesine dayanır.

İdealar ve duyulur evren arasındaki ilişki sorunu : Demiorgus
Duyulur şeyler tamamen maddi yapıdadırlar. Bu nedenle duyu organlarıyla algılanabilirler. Oysa idealar hiçbir maddi özellik taşımayan sadece düşünceyle kavranabilen soyut yapılardır. Platon’a göre idealar duyulur ve şeylerin nedenidir. O halde duyulur şeylerle idealar arasında bir ilişki olduğu kesindir.

Demiorgus idealarla madde arasındaki ilişki sorununu bir anlamda çözmektedir. Demiorgus’un zihni bu ilişkinin sağlandığı yer olmaktadır.  Platon’un çözüm önerilerine göre duyular nesneler, idealara katılırlar, onlara onlardan belli oranda “pay alırlar” ve onlar gibi olmaya çalışırlar onalrı taklit ederler.

İyi İdeası

Platon, Parmenides’in yaptığı gibi tek bir Varlık öne sürmek yerine, bir varlıklar çokluğu (idealar) önermiştir. Bu varlıklar, yani idealar kendi aralarında kusursuz bir düzene ve hiyerarşiye sahiptirler. Bu hiyerarşinin en üstünde ise iyi ideası yer almaktadır.

Eserlerinde idealardan öz (ousia), iyi ideasından ise öz ötesi öz (hyperousia) diye söz etmiştir. Devlet kitabında ideaları duyulur şeylerin nedeni, iyi ideasını ise diğer idealar da dahil evrendeki her şeyin en yüksek nedeni olarak gösterilmiş, her şeyin iyi ideasından bir miktar pay aldığı, her şeyin iyi ideasına yöneldiği, onun gibi istediği ve tanrılığını onda bulduğu şeklinde bir görüş getirmiştir, bunun nedeni iyi ideasının diğer idealarda ortak bulunuyor olmasıdır.

Böylece iyi ideası, evrendeki her şeyin ontolojik özlüğü oluşturur (Platon’un temel ontolojik tezlerinden biridir), iyi varlıkla özdeş tutulur (“İyi varlıktır ve varlık iyidir”). Bu ontolojik yargı, Platon’un bilgi, varlık, ahlak ve toplum anlayışına da yansır ve insanın özünün de iyi bir varlık olduğu sonucuna götürür.

Demiourgos’ın Tanrısal gücü ile İyilik ideasının tüm varlığın nedeni olarak gösterilmesi bunlardan hangisinin Tanrı olmaya layık olduğu sorunu gündeme getirmiştir. Platon’a göre Demiourgos ve iyi ideası Tanrısallığın iki yönünü temsil ederler. Demiourgos, Tanrının etkin düzenleyici (akıl ve ruh sahibi) yönünü, iyilik ideası ise değişmez formel yönünü (durgun ve sabit) temsil eder.

Platon, iyilik, güzellik ve adalet idealarını birbirinden bağımsız düşünmez, bilakis üçü arasında hiçbir fark görmeyerek üçünün de tek bir idea olduğunu ve varlığın en yüksek özlüğü olduğunu ifade eder (üçünü de tek başına temsil eden iyi ideasıdır). Yani varlık, özü gereği hem iyi, hem güzel hem de adildir. Bu görüş, zıt unsurların birbirinin yerini alırken adaletsizlik cezasını da taşıdıklarını savunan anaksimandros’a da bir cevap niteliğindedir.

Şeylerin ası! Doğası olarak idealar

Sofistler ve Sokrates’e kadarki Yunan felsefenin çoğunlukla doğa araştırmalarına yönelmesi ve bu yüzden de düşünürlerin doğa bilimcileri (pyhsikoi) olarak adlandırılmasına yol açmış, Platon’un idealar öğretisinin son kertede doğayı (physis) açıklamaya yönelmesi, bu durumu tekrar felsefenin gündemine taşımıştır. Ancak Platon, kendisinden önceki düşünürlerin görünür evren ve onun dayandığı hakikatlerden ibaret gördükleri physisi, görünür evrenden tamamen bağımsız bir özelliğe sahip olan idealarla değiştirmiştir.

Platon sık sık “idea” sözcüğü yerine “physis” sözcüğünü de bu anlayış bağlamında kullanır ve ideaları görünür şeylerin asıl doğaları olarak görür.

İdealar kavranırlar, görünemezler.

Duyulur dünyadaki her nesnenin ideasına yönelmesi ve ideasındaki tamlığa ulaşarak tamamlanmaya çalışması, aynı zamanda kendi doğasına doğru bir yöneliştir. İdealar, duyulur şeylerin varoluşlarının “nedeni”, “amacı” ve “yetkinliği/tamlığı”dırlar.

Evrendeki her şey, doğası gereği son kertede iyiliği, Güzelliği, Adaleti tek başına temsil eden İyi ideasına yönelmektedir.

Dolayısıyla Platon’un varlık, ahlak ve toplum anlayışında bir şeyin iyi, güzel ve adil olabilmesi için mümkün olduğunda ideasına benzemesi, yani mümkün olduğunca doğasını gerçekleştirmesi düşüncesine dayanmaktadır.

Ruhun Ölümsüzlüğü Öğretisi ve İdealar

Platon, ideaları duyular dünyasından tamamen ayırdığında, insanın bu aşkın varlıkla nasıl temas kuracağı da gündeme geliyordu ki, bu durum, idealar öğretisiyle birlikte, ruhun ölümsüzlüğü öğretisine yönelmeyi beraberinde getiriyordu.

Platon, benzer benzerle bilinebilir ilkesinden hareketle, ruhu da mümkün olduğunca idealara benzer bir yapıya sahip şekilde ele almıştır.

Ruh, maddeye oranla daha temel ve önemli bir varlık olarak görülmüştür. Daha önce idealar dünyasında bulunan ruh, Platon’a göre tanrısal bir nitelik taşır. Ruh sonradan yeryüzüne sürüklenmiş, kökünden ayrı düşmüş ve bir bedenin içinde hapsedilmek zorunda kalarak alçalmıştır.

Platon, maddi ve somut yapıdaki bedensel duyu organlarının, hiçbir maddîlik içermeyen soyut idealarla asla temas kuramayacağını, bunun için insanı duyu organlarından farklı bir bilme yetisiyle donatmak gerektiğini düşünüyordu, insanı ideaların bilgisini elde edebilmesini sağlayacak bir nitelikle donatmak gerektiğinin farkındaydı. Hiçbir duyusal ve maddi içerik taşımayan idealar, maddi yapıdaki duyu organlarıyla bilinemezdi. Bunun için Platon, yapıca idealara benzeyen (ruhu, hiçbir zaman idea olarak görmeyen ama idealar dünyasında yer alan) ölümsüz ruh anlayışını idealar öğretisiyle eş zamanlı biçimde geliştirme gereği duydu.

İdealara ve ruha yüklenilen özellikler aynıdır: ikisi de değişmezdir, yalındır, ölümsüzdür ve tanrısaldır. Platoncu düzende ruha çok büyük işlevler yüklenmiştir. Çünkü ruh, idealara mümkün olduğunca benziyor olmasından ötürü, ideaları kendisine bilgi nesnesi haline getirmesine yol açar. İnsan ruhu ideaya en çok benzeyen yapı olarak ve bundan dolayı da ideaların bilgisinin ancak ruh tarafından elde edilebileceği düşünülmüştür.

Ruh, sonsuz olduğu için yapıca formlara benzer ama beden içinde bulunması, zaman ve mekanda maddi olmasına da yol açar. Ruh, bu ara konumundan dolayı idealar alemiyle insanın kültür, toplum ve siyaset düzeni arasında bağlantı sağlayan bir köprü vazifesi görür.

Ruh evrendeki tanrısal düzeni, kendisinde bulunan bilme yetisi sayesinde yeryüzüne taşıyacak, iyi ideasını kavramasıyla sitenin ve yurttaşların ideal düzene kavuşmasını sağlayacaktır.Ruhun bir başka işlevi ise duyulur dünyadaki şeylerin özünü, yani bilgisini bize anımsatmadır.

Platon’un Bilgi Anlayışı

Platon ruhumuzda doğuştan bilgilerin bulunduğunu ve bu bilgilerin dış dünyadan elde edilmiş olamayacaklarını çünkü dış dünyanın böyle bir içeriğe sahip olmadığını savunur. Değişken yapıdaki duyulur dünya hiçbir değişmez ve özlük taşımaz ve bize her seferinde çoklu görünümler sunar ama bizler dış dünyadaki değişime ve çokluğa rağmen şeyleri değişmez özlükler olarak bir teklik temelinde algılarız.

Diyalektik Yöntem

Diyalektik yöntem başlıca iki faaliyete dayanır; “Dağınık kavramları genel bir tanım doğrultusunda toplamak” ve “düşünceyi tabii eklem yerlerinden öğelerine ayırmak.” Platon bu iki faaliyetten ilkini toplama (sunagoge) ikincisini ayırma (diairesin) diye adlandırmıştır.

Platon insan ruhunda saklı bulunan idea bilgisinin açığa çıkarılması için kişiden kişiye değişmeyen ve her zaman kendi yolunda en doğru olana varan bir yöntem önerir. bu yöntem felsefenin yöntemi olan diyalektiktir. Amacı  ideaların düzenini kavramaktır.

Platon düşünmeyi tam insan olmanın temel şartı olarak görmüş herhangi bir ruhun yeryüzünde insan olarak yaşayabilmesinin düşünebilmesine yani duyumların çokluğunun bilgisine idea denilen tekliğe indirebilmesine bağlı olduğunu savunmuştur.

Bölünmüş Çizgi Benzetmesi

Platon burada, ortasından iki eşit parçaya bölünmüş bir çizgi varsayar. Bu iki eşit parçanın biri görünen dünyayı, öteki kavranan dünyayı, yani idealar dünyasını temsil etmektedir. Sonra bu iki eşit parçanın her birini yine ortasından ikiye ayırır ve böylece dört eşit parçadan oluşan bir çizgi ortaya çıkmış olur. Bu dört parça aşağıdan yukarıya doğru düşünüldüğünde, alttaki iki parça duyuların değişken ve karanlık dünyasını, üstteki iki parça ise düşünülür olanın aydınlık dünyasını temsil eder. En üstte, değişmez kesin bilgi (episteme) sağlayan ideaların alanı yer alır. Onun altında ise sayıların ve geometrik şekillerin alanı bulunur. İdealar saf akılla (nous) bilinebilirken sayılar ve geometrik şekiller çıkarımlı akıl yürütmeyle yani zihinle (dianoia) kavranırlar. İlki diyalektiğe, ikincisi matematik ve geometriye karşılık gelir. İşte düşünülür yapıdaki aydınlık alan bunlardan oluşur ve bu her iki alan da bize kesin bilgi (episteme) sağlar.

Mağara Alegorisi

Devletin yedinci kitabında geçen bu mitosta, yer altında bulunan bir mağaradan söz edilmektedir. Bu mağarada insanlar başlarını sağa sola yada geriye oynatamayacak şekilde zincirlenmişlerdir. Ve önlerindeki mağara duvarlarından başka bir yeri görmemektedirler. Arkalarında yanmakta olan bir ateş ateşin önünde ise ellerinde insan, hayvan vb. biçimli cisimler taşıyan insanlar geçmektedir. Mağaradakiler sadece duvara yansıyanları görmekte oldukları için tüm gerçekliği duvara yansıyan  gölgelerden ibaret sanırlar.

Mutluluk Ahlakı ve Erdem Alayışı

Platon’un felsefi çabalarının en yüksek amacı tek tek insan bireylerinin ve bir bütün olarak toplumun ahlaki bir yüksekliğe eriştirilmeleri ve mutlu kılınmalarıydı. Platon, mutluluğu gerek insan bireyleri, gerekse toplum ve site için nihai amaç olarak görmekteydi. Ahlak anlayışı da mutluluğun elde edilmesi amacına yönelmişti. Bu yüzden Platon’un ahlak anlayışı bir “mutluluk ahlakı” olarak nitelenebilir.

Platon’a göre insanların ve toplumların nihai amacı mutluluktur. Platon’un ahlak anlayışı da bu amaca yönelmiştir. Platon’a göre mutluluğu sağlayabilecek şey iyilikten başkası değildi. Çünkü Platon’a göre “İyi” en yüksek ideaydı ve şeylerin doğalarının tamlığını ifade ettiği için “İyi” ideası gerek insanın, gerek toplumun yetkinliğini temsil etmekteydi. Bu yüzden iyiye benzeyen, mümkün olduğunca iyi olmaya çalışan bir insan, aynı zamanda kendi doğasını tamamlamak yolunda mesafe kat etmiş, kendine yeterli hâle gelmiş insandır. Bu yüzden mutlu olmak isteyen herkesin iyiyi istemesi, iyiyi hayatının amacı sayması gerekmekteydi . Eğer insanı mutlu kılan şey iyilikse insanı iyi kılan nedir? Platon’a göre insanı iyi kılan, erdemden (arete), doğruluktan (aletheia) ve adaletten (dikaiosyne) başkası değildir. Menon’da insanı iyi kılanın erdem olduğu, Gorgias’da, bir şeye iyi denmesinin onda erdem bulunmasından kaynaklandığı, Devlet’teyse adaletin iyilik ve mutluluk, adaletsizliğinse kötülük ve mutsuzluk olduğu söylenir

O halde sorun gelip, insanı iyi ve mutlu kılacak olan “erdem”in ne olduğunun belirlenmesine dayanmaktadır. Önceki ünitede Platon’un Sokratik diyaloglarında bu sorunun ele alındığı ama erdeme kesin bir tanım atfedilemediği belirtilmişti. Oysa diyalogların birçok yerinde Sofistler, erdemi ve doğruluğu çeşitli şekillerde tanımlamaya çalışırlar. Örneğin; Sofistlerden Kallikles, insana iyilik ve mutluluk sağlayan şeyin kişinin istediği her şeyi yapabilme gücüne sahip olması olduğunu Menon, erdemin insanlara hükmetme yeteneğinden başka bir şey olmadığını, Trashymakhos ise güçlünün işine gelenin doğru olduğunu savunur. Erdemi, doğruluğu ve adaleti güç ile ilişkilendiren bu tavır, mutluluğun ve iyiliğin anca haz (hedone) ile elde edilebileceği varsayımıyla desteklenmiştir Böylece Sofistlere göre mutlu hayat, güçlünün gücünü dilediğince uyguladığı, mümkün olan en yüksek hazları elde ettiği bir hayattır ve iyilik, her şeyden önce sağlık, zenginlik ve mevki gibi şeylerin elde edilmesine bağlıdır.

Sofistlerin bu iddialarına karşılık Platon, “Erdem nedir?” sorusuna ilk kez Gorgias diyalogunda bir yanıt verme girişiminde bulunmuştur. Diyalog, bu özelliğiyle Platon’un düşünce yaşamının seyrinde bir kırılmaya işaret eder. Bu diyalogda Platon, erdemi ilk kez “ruhun düzeni” olarak tanımlamaktadır. Yalnızca ruhun değil, kendisinde bir erdem bulunduğundan söz edilebilecek her şeyin erdemi düzeninden gelir. Mutluluğun Yunanca’daki karşılığı olan “eudaimonia” sözcüğü de onun bir tür ruh düzeni olduğu düşüncesini çağrıştırmaktadır. Sözcük, kişinin iyi ve uyumlu bir daimona (eu-daimon) sahip olmasını ifade eder. Ruhun eudaimonia durumu, insanın içindeki her şeyin daimonu ile uyumlu olması, daimonun iyi düzenlenmiş olmasıdır. Bu düşüncede mutluluk insana dışarıdan gelmez. Ruhunu düzenleyen kişi, kendi iyiliğini ve mutluluğunu da kendi elleriyle çizmiş olur.

Platon’ göre erdem ruhun düzenidir. Ruhun düzeni ifadesiyle kast edilen şey, ruhun parçalarının doğalarına uygun durumda olmalarıdır.

Platon erdemi insan doğasıyla ilişkilendirir. Ona göre erdem insanın doğasına uygun durumda olmasıdır.

Platon’un Ruh Anlayışı ve Ruhun İç Düzeni

“Ruhun düzeni” ifadesinden ne anlaşılmalıdır ve bu düzen nasıl sağlanabilir? “Ruhun düzenlenmesi” ifadesi, onun çeşitli parçalardan meydana geldiğini ve bu parçaların birbirleriyle doğru bir ilişki içinde olmaları gerektiğini ima eder. Platon bu konuyu, Phaedrus isimli eserinde bir mitosla örneklendirmektedir. Bu mitosta ruh, biri siyah, diğeri beyaz olmak üzere iki kanatlı attan ve bir sürücüden oluşan bir at arabasına benzetilir. Bu atlardan beyaz olanı son derece uysaldır ve sürücüsünün talimatlarına uyar. Oysa siyah at hırçın bir tutumla daima arabacının talimatlarının aksine hareket eder. Bu mitosa göre tüm ruhlar, tanrıların kusursuz arabalarının ardından gökyüzünün ötesine açılırlar ve arabalarını iyi idare edebilenler tanrılarla birlikte gökyüzünün en üst noktasına çıkıp orada hakikatleri, yani ideaları görürler. Bu görüşle kanatları beslenir, güçlenmiş şekilde yeniden yeryüzüne dönerler. Mitos, ruhunu uygun biçimde düzenleyen bir insanın hakikatlerin bilgisini kolayca elde edebileceği, böylece bilgi ve ahlak sorunlarının birbirlerinden ayrı olmadıkları kabulüne dayanır. Bu benzetmeden yola çıkıldığında ruh, üç parçalı bir yapı sergiler;

  1. Akıllı parça (to logistikon).
  2. Yürekli-atılgan parça (to tumoeides).
  3. İştah duyan, arzulayan parça (to epitymetikon).

Akıl gerek ruhta gerek sitede gerekse bütün evren düzenleyici gücünü idealardan alır. Böylece Anaksagoras’ın Nous’u düzenleyiciliğini kendi doğasından alırken Platon’un ruhu düzenleyiciliğini hakikatin bilgisine ve bu bilginin uygulanmasına borçludur.

Platon’un tüm felsefesi, aklın, ezeli olmayıp sonradan meydana gelmiş olan her tür düzenin açıklayıcısı ve nedeni olduğu kabulüne dayandırılabilir.

Toplum ve Sites Düzeni

Yunanlılar, insanı özünde toplumsal bir varlık olarak görmekte site işlerinden ayrı duran insanların eksik olacaklarına inanmaktaydılar. İnsanın bireysel mutluluğu diye bir şeyden söz edilemezdi, insan ancak mutlu bir siteninyurttaşı olmakla mutlu kılınabilirdi.

Platon’un site düzeni anlayışı, var olan tüm site düzenlerinin bozuk olduğu ve bu bozukluğun nedeninin, “iyi”, “doğru” ve “güzel” denen üç yüksek değerin bu sitelerde eksik olduğu kabulüne dayanır.

İdeal site düzeni, ancak yurttaşların ruhlarının ahlaki yüksekliğe erişmeleriyle sağlanabilecektir. Bu yüzden Platon, yönlü bir çabayla bireyin ve toplumun düzenini birlikte sağlamaya girişmiştir.

Ruhta ve evrende olduğu gibi, sitede de her parçanın kendine has, tek ve doğal bir konumu vardır. Parçalar, doğal yapılarına uygun konumlandıklarında düzen sağlanmış olur. Bu da siteyi erdemli, doğru ve adil kılar.

Filozof Kral Anlayışı

Platon, sitede filozoflar kral ya da krallar filozof olmadıkça ideal düzenin kurulamayacağını düşünmekteydi.u söz “ya güçlüler akıllı olmalı ya da akıllılar güçlü olmalı” şeklinde de yorumlanabilir. O hâlde ideal düzen, güç ile aklın uyumlu birlikteliğiyle mümkündür. Platon, aklın idaresindeki bir sitede her sınıfın kendine has, gerçek hazları elde edip mutlu olacağını savunmaktaydı. Ona göre aklın idare etmediği sitede, cesaret, ölçülülük gibi erdemler bile insanların felaketine yol açabilirler

Filozof kral, siteyi düzenleyip yönetme gücünü, daima varlığın en yüksek hakikati olan idealardan, özellikle de tüm ideaların ötesinde yer alan en yüksek İyi ideasından alır. O hâlde site düzeninin dayandığı ilkeler, akıldan bağımsız, kozmik ve tanrısaldır.

Platon’un düzen anlayışı son kertede “her şey düzensiz bir hâldeyken akıl onları düzene soktu” yargısına dayandırılabilir. Ezeli olmayıp sonradan meydana gelmiş olan her şey, düzenini bir aklın düzenleyici etkinliğine borçludur.

Platon’un sözünü ettiği siyasi rejimler : 

  • Aristokrasi
  • Timarşi
  • Oligarşi
  • Demokrasi
  • Tiranlık

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir