AÖF Ders notları-Sivil toplum konusunda tartışmalar



Sivil Toplum Konusunda Tartışmalar

  • 1980’lerden sonra sıkça tartışılan bir konu haline gelmiş ve çok çeşitli içerikler yüklenmiş bir kavram olan ‘sivil toplum’un kökeni Antik Yunan’a kadar uzanır.
  • Klasik siyaset ve hukuk felsefesinde daha çok devlet referanslı olan sivil toplum kavramını ilk kez Aristoteles’in kullandığı ve bu kavramın Laticeye societas civilis olarak çevrilen ‘politike koinoia’ olduğu söylenebilir.
  • Sivil toplum 18. yy’ın ortalarına doğru piyasa ekonomisinin yükselişi, sanayileşme ve kentleşme ile birlikte devletten büyük ölçüde ayrılmış, karmaşık bir sosyal düzen olarak ele alınmıştır; bu anlamda teorik bir kırılma söz konusudur.
  • Aydınlanma düşünürleri sivil toplumu Aristotle, Hobbes ve Locke’dan farklı olarak, yeni yeni öne sürülmeye başlayan bireysel hak ve özgürlüklerin yanında devletin müdahalesine karşı bir savunma alanı olarak ele almışlardır.
  • İlk defa Batıda ortaya çıkan sivil toplum hareketi, Batıdaki mutlak monarşilerin bütün güç ve baskısına rağmen onların kontrollerinden kaçan ve böylece özerk(otonom) bir sürecin şekillenmesini sağlayan bir toplumsal hareket kaynağı olmuştur.
  • Ortaçağda Avrupa kentlerinde yaşayanlar kentli nüfus olarak zamanla kollektif bir bilinç geliştirmiş ve sivil toplum olgusunun oluşmasına yol açmışlardır.
  • Batı monarşileri sivil toplumun izlerini hiçbir zaman tam olarak silememiş, sivil toplum iktidarı dizginleyen bir güç olarak süregelmiştir.
  • Bugünkü anlamda sivil toplumun ortaya çıkışının Batıda Sanayi Devrimine koşut yeni toplumsal ve siyasal arayışlardan kaynaklandığı söylenebilir.
  • Batıda Rönesans sonrası gelişmelerin bir sonucu olarak yeni bir siyasal toplum arayışı gündeme gelmiş, bunun bir gereği olarak ulus devlet, ulusal nitelikli bir din, daha katılımcı ve özgürlükçü bir siyasal yaşam ve doğal halden arınmış bir siyasal yapı gibi temalar tartışılmıştır.
  • Zira Katolik kilisesi Rönesanstan önce yaşamın her alanında olduğu gibi siyasal yaşam ve normlar üzerinde de hegemonya kurmuş ve Katolizm eksenli değerler geliştirmiştir.
  • Fakat daha sonraları bir yandan Martin Luther King ve John Calvin öncülüğünde başlayan ulusal din arayışı bir yandan da Machiavelli tarafından başlatılan ulusal devlet arayışının etkisi ile yeni bir siyasal yapının temelleri atılmıştır.
  • Sivil toplum kavramı Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürler tarafından farklı biçimlerde yorumlandıktan sonra kavramı bugün bilinen anlamda Hegel kullanmıştır.
  • Hegel sivil toplum ile siyasal toplum arasında bir ayrım yapmış, analitik bir düzeyde devlet ve toplum arasındaki çizgileri belirtmiştir. Bu bağlamda devletin düzenlediği alanları ve toplumsal ilişkileri siyasal toplum kavramıyla ifade etmiş, geriye kalan özerk alanları ise sivil toplum olarak adlandırmıştır.
  • Hegel sivil toplumu bütün bireysel çıkarların birbirleriyle çarpıştığı bir savaş alanı olarak tanımlar.
  • yy ikinci yarısından itibaren sivil toplum, doğmakta olan sanayi toplumunun kavranışı ile ilgili olarak, kapitalist üretim, serbest piyasa ve modern üretim ve değişim tarzlarına dayanan topluma işaret etmiştir.
  • Hegel, ‘Bürgerliche Gesellschaft’ şeklinde ifade ettiği aile ile devlet arasında konumlanan sivil toplum kavramı ile tam da bu durumu ifade eder.
  • Hegel, sivil toplumu sadece ihtiyaçlar üzerine kurulmuş toplumsal bir birim olarak tanımlar.
  • Hegel’e göre bu ihtiyaçlar sistemini tarafsız olarak nitelediği devlet düzenler. Devlet, sivil toplum uğrağından geçen bireyin evrensel gelişiminin en yüksek, en son aşamasıdır.
  • Marx’ta sivil toplum, ekonomik ilişkilerin belirlediği bir ilişkiler bütünü olarak ortaya çıkar .Marx, sivil toplumu ekonomi politikte aranması gerektiğini belirterek altyapı ve üstyapı arasındaki ilişkiler hakkındaki tezini geliştirir.
  • Üstyapı olarak devlet yani siyasi toplum özerk bir alan olup ekonomik alanın ait olduğu altyapı ise bencil rekabet, sömürü ve sınıf eşitsizliği alanı olarak ifade edilir.
  • Marx’ın ifadesiyle “ Sivil toplum, üretici güçlerin gelişiminin belli bir aşamasında bireylerin bütün maddi ilişkilerini kucaklar. Sivil toplum, verili bir aşamanın bütün ticaret ve sanayi hayatını kapsar…”
  • Gramsci’nin teorisi, bütün Marksist gelenekle kıyaslandığında derin bir yenilik getirir; Gramsci’de sivil toplum altyapısal alanda değil üstyapısal alandadır.
  • Buna ek olarak Gramsci’ye göre sivil toplum Marx’ta olduğu gibi ekonomik ilişkileri değil, ideolojik ve kültürel ilişkileri, düşünsel hayatı içerir.
  • Gramsci, üstyapının iki ayrı düzeyi olarak devlet ve sivil toplumun birbirini nasıl etkilediğini açıklar.
  • Hegemonya teorisinde sivil toplum ile politik toplum yani devlet arasındaki ilişkinin iktidar mekanizmalarını nasıl ürettiğini ve bu iktidarı kalıcılaştırdığını anlatır.
  • Sivil toplum kavramı Gramsci’den sonra siyasi ve felsefi söylemlerde uzunca bir dönem yer tutmamış olup bu kavramın yeniden canlanışı 1990’lı yıllara dayanmaktadır.
  • Bu canlanışta, Doğu Bloğu ve Latin Amerika’daki demokratikleşme yanlısı muhalefetin, Batılı ülkelerde, gönüllü faaliyetlerdeki artışın ve yeni toplumsal hareketlerin kurumsallaşmasının önemli bir rolü vardır.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir