AÖF Birey ve Davranış ders notları



BİREY VE DAVRANIŞ

  1. ÜNİTE STRES VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ

STRESİN AŞAMALARI

alarm aşamasında bireyin otonom sinir sistemi acil duruma ilişkin olarak harekete geçerek salgı bezlerini uyarırr. Birey tüm bu Şzyolojik değişimler sonucu ya olaylarla mücadele edecek ya da kaçarak kendini koruyacaktır.

direnç aşamasıdır. Bu aşamada alarm tepkisi ortadan kalkarak vücut stres yaratan duruma bir şekilde uyum yapar. Birey strese karşı kaynaklarını tüketmeye başlamıştır ve aynı anda yaşanabilecek diğer stres unsurlarına daha hassas hale gelmeye başlar.

tükenme aşamasında stresle ilişkili olarak insan vücudu artık tüm direncini kaybetmeye başlamıştır. Her bireyin uyum yeteneği farklılaşsa da sı- nırlı olan direnme enerjisi son bulmaya başlar ve organizma geri dönülmesi zor bir sürece girer.

STRES BELİRTİLERİ

Şziksel belirtiler Sırt boyun ve başta gerginlik nedenli ağrılar Terleme, kalp çarpıntısı ve kalp rahatsızlıkları Mide ağrıları, ülser ve sindirim sistemi rahatsızlıkları Nefes almakta zorlanmak, nefes darlığı Gürültü ve yüksek sese karşı duyarlı olma Uyku düzeni bozukluğu, uykuya dalmakta zorluk Bitkinlik hissi

Davranışsal belirtiler Madde ve alkol kullanımı Sürekli telaş içersinde olmak Sosyal ortamlardan uzaklaşma, Aşırı uyuma

Duygusal belirtiler Kaygı, sıkıntı, gerginlik ve huzursuzluk durumu Duygusal çökkünlük ve sinirlilik hali Neşesini kaybetme, saldırganlık Duygusal kayıtsızlık ve durgunlaşma

 Bilişsel belirtiler Konsantrasyon kaybı ve algısal sorunlar Kararsızlık, unutkanlık, zihin karışıklığı İlginin azalması ve işleri organize edememek Basit işlemlerde bile sıkıntı yaşar duruma gelmek Sadece olumsuz yönleri görür hale gelmek

STRES KAYNAKLARI

Değişme Plan dışı, beklentilerin ötesinde iyi ya da kötü tüm farklı durumlar bireylerin stres yaşamasına neden olur. 300 veya daha yukarı puan toplaması stresin yarattığı baskı altında çeşitli fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıklara yakalanma riskini arttırır. Küçük olaylar da birikerek ya da birbirine eklenerek toplamda büyük stres durumlarına yol açmaktadır.

Baskı

Eğer birey kendisine ulaşamayacağı hedefler koyuyorsa ya da bu hedeflere ulaşma adına yeterli bir çaba içinde olursa baskı hisseder.

Çatışma

insanlar farklı ihtiyaçlar, fırsatlar, amaçlar arasında seçim yapma durumunda kalırlar. cazip gelen seçeneklere yaklaşmakta, hoşlanmadıkları ve uzaklaşmak istedikleri seçeneklerden kaçınmaktadırlar.

Yaklaşma-yaklaşma karar vermenin ertelenmesi ya da sürecin uzaması bireyi daha stresli bir hale getirebilmektedir.

 Kaçınma-kaçınma Aslında işini sevmeyen kişinin işini sevmemesine rağmen işinden ayrıldığı koşulda iş bulamama durumuyla karşı karşıya kalacak olması bu çatışmaya örnek olarak verilebilir. Kocasından şiddet gören bir kadının ayrıldığı takdirde ekonomik yönden sıkıntı yaşayacağını düşünmesi ve bu iki olumsuz koşuldan birini tercih etmek zorunda kalması

Yaklaşma-kaçınma  Çikolata yemeyi sevmesine rağmen kilo almaktan korkan bir kadın da bu duruma örnek olarak verilebilir.

Engellenme Çok sevdiği bir kızla maddi sebepler dolayısıyla evlendirilmeyen genç engellenmenin etkisiyle çevresine ve topluma karşı kin ve düşmanlık besleyebilir.

Çevresel Stres Kaynakları

Aile Sorunları Aile içersindeki ilişkilerin sağ- lamlığı, yaşanan sorunlar karşısında aile üyelerinin birbirine desteği, stres durumlarını aşmada önemlidir.

Monoton (Tekdüze) Yaşam Düzeni Bireyin kendini gerçekleştirememesi, kendine özgü ilgi ve yeteneklerini ortaya koyan bir yaşam sürememesi de aynı şekilde stres unsurudur. iş ve ev arasında vakit harcayıp kendi ilgi ve hobilerine ayıramayan insanlar stresin getirdiği zorluklara daha çok maruz kalırlar.

Ekonomik Sorunlar

Siyasi ve Politik Belirsizlikler

bireylerin gelecek ve yaşama dair kaygı yaşamaları normaldir.

Sosyal ve Kültürel Değişmeler

Trafik ve Yaşam Sorunları

 Trafikteki zaman kaybı, trafik içersinde gerilime neden olan diyaloglar, gürültü, kirlilik stres sebebidir.

Teknolojik Değişmeler

bilgisayar kullanmayı bilmeyen birinin, işinin değişen gereği olarak Internet üzerinde yazışmalar yapmayı gerekli kılması bu kişi için strese neden olabilecek bir durumdur.

Bireysel Stres Kaynakları

Stresin kaynağı olduğuna inanılan olaylar ve durumlar başlatan olaylar olarak adlandırılmaktadır. Dürtülerin etkisinde kalmak, • Acelecilik ve zamanı iyi kullanamamak, • Her işi mükemmel yapmaya çalışmak, • İnsanları memnun etmek için sürekli kendinden ödün vermek, • Hayatındaki diğer insanları ve sorumlulukları ihmal edecek şekilde çok çalışmak, • Herkesten daha güçlü olma isteği, • Bireyin kendisi için ortaya koyduğu imkânsız standartlara ulaşma çabası, • Görevi gereğinden fazla iş ve sorumluluk üstlenmek

STRES VE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Kişinin içe dönük bir yapıda olması onun birçok sorunu kendi sorunu gibi ele almasına ve kafasında farklı şekilde kurmasına neden olabilir. Katı, endişeli, sosyal olmayan bir yapı sergilemeleri, kendilerini sürekli kontrol altında tutmaları stresle ilişkili özelliklerdir. Dışa dönük yapıdaki kişiler ise konuşkan, aktif, sosyal, daha iyimser bir yapı sergilemektedirler. İçe dönük kişilere oranla bu kişilerin stres dü- zeyleri daha düşüktür.

“A tipi” kişilik özellikleri

Aynı anda iki ya da ikiden fazla işi düşünürler

 Ailelerinden beklentileri yüksektir

 Rekabet ve zamanla yarış duyguları ağırlık kazanmaktadır.

 Sürekli bir koşuşturma sebebiyle çevredeki gü- zelliklerin farkına varamazlar

“B tipi “kişilik özelliklerine sahip olan bireyler daha uysal daha rahat, daha az aceleci ve rekabetçi özelliklere sahiptirler.

B tipi bireyler sosyal değerler için fazla kaygılanmazlar. • Zamanın esiri olmazlar, daha rahat ve sabırlıdırlar. Sosyal ortamlarda bulunarak, ailelerine, kendilerine daha çok zaman ayırırlar. 5. Ünite – Stres ve Sağlık Psikolojisi 103 Resim 5.4 A tipi kişilik davranışı olan gereğinden fazla sorumluluk alma ve yoğun çalışma temposu strese neden olmaktadır. • Daha hoşgörülü bir yapıya sahiptirler. Ayrıntılara takılmak yerine olaylara farklı açıdan yaklaşabilirler. • Kolay sinirlenmeyip karar vermede aceleci davranışlar sergilemezler. • İş dışında geçirilen zaman onlar için boşa geçen zaman ya da suçluluk duygusu sebebi değildir.

STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI

  1. Doğrudan Başa Çıkma

yüzleşmede strese ilişkin bir olayla karşılaşan birey tüm gücüyle stresi meydana getiren olayla mücadele edebilir. Uzlaşma durumunda kendinden bir şeyler feda eder veya karşı taraftan alacaklarının bir kısmına razı olabilir. Karşı tarafı bazı isteklerinden vazgeçmesini konusunda razı edebilir. Geri çekilmede ise birey kendisine zarar gelebileceğini ya da sıkıntı yaşabileceğini düşünerek yenilgiyi kabullenir.

uzlaşma yolunu seçtiklerinde isteklerinden daha azına razı olurlar

  1. Savunma Yoluyla Başa Çıkma

sorunun kendisinden kaynaklandığına ilişkin gerçeği kabullenemeyen genç aslında kız arkadaşının başkasından hoşlandı- ğını ve bu durumu bahane ettiğini ya da çok çalışmadan, çok para kazanmadan ilişkilerin yürümeyeceğine dair yeni bir gerçeklik geliştirir. Bu yolla birey stres ve ona dair belirtilerle daha kolay başa çıkar.

Bastırma: Acı verenin bilinçdışına itilmesi, Bir asker için savaş anında yaşadığı sıkıntı verecek bir olayı hatırlamakta zorluk çekmek,

İnkar (Yadsıma): acı verici bir gerçeği kabullenememek, reddetmek, kocasını kaybeden bir kadın, sanki o hala yaşıyormuş gibi her akşam sofraya kocası için de bir tabak koyabilir.

Yansıtma: Birey kendi içinde toplumca onaylanmayan ve yadsıdığı bir durumu başkalarında görür ve çatışmanın kaynağını kendi dışına kaydırır. . Diğer insanlara kar- şı öfke ve kıskançlık duyguları besleyen bir kişi aslında diğer insanların kendisinden nefret ettiğini ve kendisini kıskandığını ifade edebilir.

Özdeşim Kurma

Kendisi doktor olmak istemesine rağmen bunu başaramayan baba, oğlu doktor oldu- ğunda onun başarısıyla özdeşim kurarak sanki kendi doktor olmuş gibi hissedebilir.

Yüceltme saldırganlıkla ilgili güçlü ihtiyaçlarını spora yönlendirerek dövüş sanatlarında ba- şarı kazanabilir.

Gerileme 4-5 yaşlarındaki bir çocuk yaşından beklenmeyecek şekilde emeklemeye başlayabilir ya da ilgi çekmek için parmağını ağzına götürme alışkanlığını edinebilir.

Yer Değiştirme İşyerinde patronuna kızan bir çalışan patronuna yönelik olarak ortaya koyması gereken öfkesini evde karısına ya da çocuklarına gösterir.

Karşıt Tepki Geliştirme Aslında hiç sevmediği arkadaşını abartarak övme, içindeki kıskançlık ve nefret hislerini saklamaya çalışmanın bir ifadesi olabilmektedir.

Strese Karşı Neler Yapılabilir?

 bireyin olayları anlamlandırma süreçlerini bozan travma adı verilen sorunları yaşayabilmektedir. Ciddi kazalar, tecavüz, deprem ve benzeri yıkıcı doğa olayları, saldırıya uğrama gibi olaylar bu duruma örnektir.

Travma: Beklenmedik bir şekilde meydana gelen dehşet, kaygı ve panik yaratan ciddi kazalar, tecavüz, deprem ve benzeri yıkıcı doğa olayları sonucu bireyin olayları anlamlandırma sürecinin bozulmasıdır.

Stresin uygun seviyede yaşanmasının başarıda etkisi olduğu söylenebilir. Hiç stres yaşamayan birey başarıya ulaşma adına gerekli güdülenmeyi sağlayamayacaktır. Nasıl ki bir kemandan en iyi sesi almak için onun uygun gerginlikte olması beklenirse, bireyden de başarılı olma adına uygun bir stres seviyesinde olması beklenebilir. Çok gergin olan bir tel kopabileceği gibi çok gevşek olan telden de ses almak mümkün değildir.

Stres yatan olaylara bakış açısını de- ğiştirip daha olumlu bir bakış açısını ve düşünce yapısını yakalamanın, algılama ve değerlendirmelerimizi gözden geçirmenin, stresle mücadelede başarılı insanları gözlemlemenin de stresle başa çıkmada faydalıdır.

 

  1. ÜNİTE

NORMAL DIŞI DAVRANIŞLAR

“normal dışı”nın ne olduğunu tanımlamak oldukça zordur. Normallik ortalama ile eş anlamlıdır. çoğunluğu oluşturan grup normal sayılırken, çoğunluktan uzaklaşan uçlardaki durumlar, normal dışı olarak değerlendirilir

Normal Dışı Davranışların Tanımlanmasındaki Ölçütler

Normdan uzaklaşma:

İstatistiksel olarak az rastlanan davranış gösterme:

Kişisel rahatsızlık:

İdealden sapma:

Normal Dışı Davranışlarla İlgili Yaklaşımlar

Biyolojik Yaklaşım

Hasta bir hastalıktan dolayı Şziksel ya da duygusal acı çekmektedir • Bu hastalığı belli bir belirtiyle tanımlayabilmek olasıdır. • Her hastalığın kendine özgü ve belli bir nedeni bulunmaktadır.

Psikolojik Yaklaşımlar

Bireyde derin iz bırakan bir olay, çok fazla stres, yıkıcı aile ilişkileri gibi pek çok faktör bu tür davranışlardır.

Psikodinamik Yaklaşım Örneğin karısına şiddet uygulayan bir adam aslında küçüklük yıllarından itibaren bilinçdışında annesine olan öfkesini yansıtıyor olabilir. Psikodinamik yaklaşımının kurucusu Freud çekici ve değişik Şkirler ortaya koymasına karşılık, zihinsel bozukluklarla ilgili nedenleri ve tedavi yollarını açıklayan bilimsel kanıtları ortaya koymakta yetersiz kalmıştır.

Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım

kendisine verilen bir projeyi tamamlamayı beceremeyeceğini düşünerek en kötü şekilde sonlandırır. Bu süreç sonunda patronundan azar işiten çalışan, kendisinin bu konuda yetersiz biri olduğuna dair bir yapı geliştirir.

İnsancıl – Varoluşsal Yaklaşım

Çocuğun büyürken bazı ihtiyaçlarının karşılanmasında ortaya konulan engeller, çocuğun temel ihtiyaçlarını yadsımasına ve gerçekte ne istediğini bilemediğinden duygusal çöküntüye uğramasına neden olabilir.

KAYGI İLE İLGİLİ BOZUKLUKLAR

Kaygının nedeni ne hasta ne de ailesi ve yakınları tarafından anlaşılabilir.

Fobiler

 Freud’un görüşüne göre ise fobi, bilinçdışında altında çözümlenmemiş çelişkilerden oluşmaktadır. Fobileri basit ve karmaşık fobiler olarak sınışandırmak mümkündür. Belirlenmiş tek bir nesneden veya durumdan duyulan korku basit fobidir. Karmaşık fobilerde Agorafobi olarak nitelendirilen açık alana çıkma fobisinin sebebi farklı uyarıcıları içerebilir. Bu fobi, diğer insanlarla bir araya gelme, yabancılarla karşılaşma, ya da en basitinden telefonla konuşma gibi farklı boyutlarda ortaya çıkabilmektedir.

Basit fobilerin tedavisi daha kolayken karmaşık fobilerin tedavisinde zorluklar yaşanabilmektedir. Çünkü birey fobiye neden olan uyarıcıdan sürekli kaçınmakta, ona olan korkusunu yenmek için olumlu tecrübe arayışına girmemektedir.

Belli başlı fobileri şu şekilde sıralamak mümkündür: • Akrofobi: Yükseklik, • Hidrofobi: Su, • Agorafobi: Açık alan, • Ailorofobi: Kedi, • Amaksofobi: Araba sürmek, • Anthofobi: Çiçekler, • Niktofobi: Karanlık, • Brontofobi: Gök gürültüsü, • Fonofobi: Yüksek sesle konuşma, • Klostrofobi: Kapalı yerler, • Thanatafobi: Ölüm.

Obsesif-Kompülsif Bozukluklar

Saplantı: Kişilerin durduramadıkları istem dışı düşünce ve Şkirlere saplantı adı verilir .

Zorlantı: Kişilerin sürekli tekrarladıkları törensel davranışlara zorlantı adı verilir.

Panik Bozukluğu: Gerçek bir sebep olmadan bir anda ortaya çıkan bunaltıcı korku ya da dehşet yaşantısıdır.

BEDENDE GÖRÜLEN (SOMATOFORM) BOZUKLUKLAR

Herhangi bir neden olmasa da kaygının neden olduğu bedensel (somotoform) bozukluklar yaşanabilmektedir. Bu tarz bozukluklarda duyguların boşalımı açısından yollar kapanmış olduğundan, gerilim iç organlara yansır.

Hipokondriyasis : Kişinin beden fonksiyonlarıyla aşırı derecede ilgilenerek iç organların işlevlerinde bozukluk veya hastalık olduğu konusundaki mantık dışı inanışlarıdır. Hipokondrik kişiler kendilerinde ciddi bir hastalık olduğuna dair kesin bir inançları vardır ve bu hastalığın iyileşme umudu yoktur.

Çünkü vücuttaki bir ağrı ile yüzleşmek, asıl kaygı veren durumla yüzleşmekten daha kolay olmaktadır. Kocasını kaybeden bir kadının aslında Şziksel bir temeli olmamasına rağmen sürekli olarak göğsünde ağrı hissetmesi bu duruma örnek olarak verilebilir.

Hiperkondriyasis Birey kendisine bir şey olmayacağını düşünerek, ya da kendisi ile ilgi güçlü olma yönündeki benlik bilincini korumak ve hastalık ihtimalinin yarattığı kaygıdan kaçmak için tedaviyi reddeder.

Konversiyon Histerisi Bu tür bozukluğu olan bireyde Şzyolojik ve nörolojik hiçbir neden olmadığı halde belirli duyu organlarında işlevsel yetersizlikler görülebilmektedir. Örneğin, ki- şide hiçbir bedensel bozukluk olmamasına karşın işitme kaybı oluşur ya da bedeninde felç durumları görülür.

Psikojenik Ağrı

k işlev kaybı yerine bedenin herhangi bir yerinde devamlı ağrı ve acının oluşmasıdır. acı ve ağrı kaygı- dan kaçışın ifadesidir.

DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR

Amnezi kısa bir zaman dönemine ait olaylar unutulmaktadır. Felaketlerin ardından veya savaş anlarında daha sık görülür. Kadınlarda da fazla görülür. İyileşme genelde kendiliğinden oluşur.

Dissosiyatif Füg (Tüm Bellek Kaybı)

tüm bellek kaybı ile ilgili durumuna dissosiyatif füg adı verilir. Hasta, kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik sorunları ve parasal sıkıntılar gibi durumlarla, her zamanki evinden veya işinden uzak bir yere, ani, beklenmedik seyahatlere çıkar. Önceki kimliğini, ailesini, adını yani önceki kimliğinin önemli kısmını hatırlayamaz ya da hatırlamakta güçlük çeker. kişi bunun farkında değildir. Yeni kimliğiyle tamamen normal bir görünümdedir; gariplik içinde görülmez. Kısa ya da aylarca sürebilir ve çok uzak mesafelere seyahatler görülebilir. İyileşme genellikle kendiliğinden olur ve hızlıdır. Hastalığın yinelemesi nadirdir.

Çoklu Kişilik Kişi o sırada, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişilik, tutumlarına ve davranışlarına hakim olur. Hasta ikinci bir kimliğe geçtiğinde, gerçek kişilik genellikle hatırlanmaz. Gerçek kişilik diğerinden haberdar değildir. Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle anidir.

PSİKOZLAR

Psikozlar fonksiyonel ve organik psikozlar diye ikiye ayrılır. Şizofreni ve psikotik duygusal bozukluklar gibi herhangi bir beyin zedelenmesi veya bozukluğu bulunmuyorsa fonksiyonel psikoz, beyin zedelenmesi, beyin tümörü, ya da beynin çalışmasındaki aksaklıklar bulunuyorsa organik psikozdan söz edilebilir.

Şizofreni

Bu bozulmalar halü- sinasyonlar, sanrılar, tuhaf konuşmalar şeklinde gerçekleşmektedir. sanrılar şu başlıklar altında

Kişinin baskı altında olması:

Kişinin muhteşemliği:

Kişinin hakkının yenmesi:

Şizofreni Türleri

 Basit şizofren:

yavaş biçimde gelişir. Birey çok az konuşur. Basit şizofreninin en büyük özelliği içe yönelim belirtisidir. Birey gerçeklerden ka- çar içe yönelir.

Paranoid şizofren: Kendilerini büyük görürler. saldırgan davranış yaygındır. insanların kendisine karşı bazı tasarılar hazırladıklarına ve girişimlerde bulunduklarına inanır.

Katatonik şizofren: Burada her türlü hareket birden yitirilir ve kişi belirli bir beden durumunu değiştirmeksizin, bir heykel gibi, saatlerce hatta günlerce bulunduğu yerde kalır. Katatonik donmada gözler boş bakar, yüz anlatımsızdır, tehditlere ve acı veren uyaranlara tepki gösterilmez.

Hebefrenik şizofreni (Dağınık şizofreni): Çocuksu konuşma ve kıkırdama, bağlantısız konuşma, el ve kol hareketleri ve yüz mimikleri, kendi kendine konuş- ma, nedensiz bir kahkahayı izleyen ağlama nöbetleri, dışkı ve idrara aşırı ilgi, dış- kının elbisesine, duvarlara silmesi, utanç duygusunun tümden ortadan kalkarak cinsel organlarını göstermesi, öfke nöbetleri ve saldırganlık hebefrenik şizofreninin belirtileridir.

Psikotik Duygusal Bozukluklar

Bu dönemler ya manik ya da depresif olup genellikle altı ay sürer. Duygusal bozukluklar, depresyon (duygusal çöküntü), mani (duygusal coşku), mani depresyon (bipolar bozukluklar) ve intihar şeklinde kendini gösterir.

Depresyon (Duygusal Çöküntü) Bu dönemde kişi değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk duyguları içindedir. kişi kendi kendine bakamaz duruma gelir.

Mani (Duygusal Coşku): Depresyonun tam tersidir. Birey bu dönemde neşelidir. Kendine güveni vardır. Kendisini devamlı olarak büyük görür ve gücünün yetemeyeceği işleri yapmaya kalkar.

Manik Depressif (Bipolar Bozukluk) :hem coşkulu hem de çöküntülü. Coşku devresi haftalarca, aylarca sürdükten sonra bu devreyi normal bir süre izler, daha sonra uzunca bir süre devam edecek olan çöküntü devresi başlar. Bu devreler dü- zenli olmamakla birlikte, devrelerin ne zaman başlayacağı ve ne zaman biteceği belli değildir. saniyede 200 kelime gibi bir hızla konuşabilmektedir. Konuşurken konudan konuya atlar ve kendisini yargılayan bir tutum geliştirir.

İntihar: r. Bu devre kısadır. Birey bu dönemi, atlatabilirse intihar etmekten vazgeçer. İntiharın belirtileri genellikle duygusal çöküntü, sessizlik, kendini beğenmeme ve küçük görme, kendini suçlama, yaşamı anlamsız görme biçiminde ortaya çıkar.

ORGANİK ZİHİNSEL BOZUKLUKLAR

Genel Felç Hali Bulaşıcı hastalıkların neden olduğu, beynin zedelenerek felç halinin yaşandığı durumlardır. Örneğin, frengiye yakalanan bir kişide hastalığın son devresinde duygusal kütleşme, sinirlenme, bir derece bellek kaybı olabilir. Frengi hastalığı ilerledik- çe kişi paranoid sanrılar görmeye başlar. Belleklerinin büyük bir kısmını kaybeden bu hastalar, ortalama beş sene sonra ölür.

Korsakov Psikozu          : Sürekli alınan bir ilaç veya başka bir kimyasal madde ile beyinde zedelenme ve işlev bozukluğunun oluşmasıdır. birey öğle ve akşam yemeğinde ne yedi- ği gibi bilgilere dayanan son zamanlarda meydana gelen olayları hatırlamaz.

Zekâ Geriliği: Down sendromu olarak adlandırılan hastalık zekâ geriliği türlerinin en yaygınıdır. Özellikle 40’lı yaşlardan sonra yapılan doğumlarda kromozom yapısının normalden farklı olmasıyla gelişir. Beyinde meydana gelen bozukluk mongolism olarak da bilinen down sendromunun temelinde yatar. Bu tür hastalığa tutulan bebekler çok fazla yaşamaz. Bu hastalığın beraberinde getirdiği kalp rahatsızlıkları olabilir.

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI          

Benmerkezci, sorumsuz ve düşüncesizce davranan bireylerdir. Bu kişileri tedavi olmak için hastaneye yatırmak fayda etmez. Onlar ancak yasayı çiğnedikleri için yasalarca cezalandırırlar. Belli başlı kişilik bozuklukları, şizoid kişilik ve antisosyal kişiliktir.

Şizoid Kişilik                     Bu grup kişiliğin temel özelliği sosyal ilişkilerden uzaklaşmadır. Bu kişiler baş- kaları ile birlikteyken duygu ifadelerini kısıtlı olarak yansıtırlar. Genellikle evlenmeyip ailelerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürmeyi seçerler.

Antisosyal Kişilik: Aklı- na geldiği gibi hareket eden bu bireyler için hiçbir yasa ve kural bulunmaz. Sürekli heyecan ve hareket arayışı içindeki bu kişiler çabuk sıkılırlar.

PSİKOSEKSÜEL BOZUKLUKLAR

cinsel sapmalar: Cinsel açıdan sapkın kişi teşhircilik, ırza geçme gibi suç- ları işleyebilir. Teş- hirci olarak nitelendirilen kişilerin karşı cinse saldırmak yerine onları korkutmak ve şok etmek daha hoşlarına gidebilmektedir.

Irza geçme

KÖTÜ ALIŞKANLIKLARA BAĞLI BOZUKLUKLAR

Alkol, eroin, kokain gibi uyuşturuculara bağımlılık. Konsantrasyon, bellek ve yargılama yeteneklerinde bozulmalar oluşur. Birey sorumluluklarından kaçmaya, ailesi ve dış görünü- şü ile ilgilenmemeye başlar. Toplumsal değerler önemini yitirmeye başlar ve kişi onurunu yitirici davranışlarda bulunmaktan çekinmez.

Sürekli olarak biriken öfke ve düş kırıklığı duyguları alkol yardımıyla baskı altına alınarak daha kolay baş edilebilir duruma gelir.

delirium tremens: , hızla hareket eden fare, yılan ve böcekler biçiminde ortaya çıkan ve bireyi sıkıntıya düşüren görme sanrılarıdır. Diğer bir rahatsızlık ise uzun süre alkol alınması sebebiyle etkinlik kazanan akut alkol halüsinasyonudur.

 

  1. ÜNİTE PSİKOTERAPİ

Toplum İçine Geri Gönderme: Ağır psikotik bozuklukları olan kişilerin, büyük devlet hastanesi yerine, toplum içinde veya ev benzeri geçici bakım merkezlerinde tedavi edilme politikalarına verilen addır.

Psikoterapiler

  1. Psikanaliz: Serbest çağrışım, danışanın, düşüncelerini ve hislerini serbestçe ifade etmeye ve aklına ne gelirse, üzerinde düşünmeden ve sansür uygulamadan dile getirmeye teşvik edildiği bir tekniktir. Serbest çağrışım tekniğinde, danışandan ne kadar önemsiz, ne kadar aptalca ya da ne kadar utanç verici görünürse görünsün aklına tüm gelenleri ifade etmesi beklenir. direnç, kişi için hassas alanlarda, kişinin bilinç dışı denetim uyguladığı anlamına gelir ve terapist açısından önemli olan nokta bu direnci kırmaktır.

Rüya Analizi: Bilinçdışındaki düşünce ve arzularını ortaya çıkarmak için danışanın rüyalarını ve rüyaların sembolik anlamlarını inceleme tekniğidir.

Aktarım:  Terapötik süreç ilerledikçe, danışan, yaşamındaki önemli bir ki- şiye (anne, baba ya da sevgili) hissettiği yoğun duygusal tepkileri (aşk ya da nefret) terapiste yöneltmeye başlar. Danışan, aktarımla ortaya çıkan bu bilinçdışı duygularını bilince getirmekte direnç gösterebilir. Bu direnç kırıldıkça ve danışan kendisi hakkında içgörü geliştirdikçe aktarım zayışar ve sonunda biter.

 yorumdur. Yorum, danışanın düşünce, duygu ve eylemlerinin, terapist tarafından, bilinçdışı anlamının gösterilmesidir. Terapist, danışanın direnç noktalarına dikkatini çekerek, onun çağrışımlarının nerede ve neden kesildiğini, bir şeyi neden unuttuğunu ya da ge- çiştirdiğini yorumlayarak, kişinin kendisini daha iyi anlamasına yardımcı olur. Önemli noktayı danışanın kendisinin görmesini sağlamasıdır.

Katarsis: Danışanın psikoterapi sürecinde ilk defa farkına vardığı düşünce ya da anıları sonucunda yaşadığı duygu boşalımı deneyimidir.

Psikanalizde danışanda üç tür yaşantı gözlendiğinde iyileşme olduğu sonucuna varılabilir: Bunlar abreaksiyon, içgörü ve işlemedir. Abreaksiyon, kişinin daha önceden yaşamış olduğu güçlü duygusal tepkileri, terapinin güvenli ortamında tekrar yaşamasıdır.

Geleneksel psikanaliz, uygulaması zor olan bir terapi yöntemidir.

birkaç yıl da sürebilir. bu yöntem pahalıdır.e psikanaliz acil ihtiyaca cevap veremez. psikanaliz, sözel becerileri gelişmiş eğitimli insanlar için daha uygundur.

Günümüzde kullanılan yöntemde danışanın çocukluğuna değil, şimdiki zamanda yer alan kişisel ilişkilerine odaklanılır. Serbest çağrışım tekniği yerine danışanla önemli konuların yüz yüze tartışıldığı bir teknik kullanılır.

İnsancıl Terapiler: İnsancıl yaklaşımın insan doğasına ait varsayımları Freudçu yaklaşımın tersine iyimserdir.  Buna göre, insanlar kişisel gelişimleri engellendiğinde duygusal sıkıntı yaşarlar ve uyum bozucu davranışlar sergilerler. danışanın, olmak istediği kişi olmasına yardım etmektir. Bu da kişinin olgunluğunu ve özerkli- ğini arttırmakla gerçekleştirilmeye çalışılır.

insancıl terapistler terapi sırasında aktif değillerdir, danışana ne yapması gerektiğini, neyin onlar için iyi olduğunu söylemezler. Çünkü neyin kendisi için iyi olduğuna, problemi nasıl çözeceğine danışanın sadece kendisi verir. Terapist burada sadece danışanın kendisi hakkında içgörü geliştirmesi ve problemini çözmesi için kolaylaştırıcı rolü oynar. İnsancıl terapistler tüm bunlardan dolayı yardım arayan kişiyi “hasta” olarak değil, “danışan”

carl rogers danışan merkezli terapiler: danışanın kendisini değiştireceği kabul edilir. kişi, söylediklerinden bağımsız olarak terapist tarafından kabul edildiğini ve kendi deneyimlerine saygı gösterildiğini hissetmelidir.

Eleştiriler: danışandan danışana değişen bir yaklaşım yoktur, kişi toplumda da böyle koşulsuz saygı göreceği beklentisine kapılabilir. sağlam bir kuram değildir.

Davranışçı Terapiler

e, davranışçılar için önemli olan, problem haline gelmiş davranışların nedenlerini anlamak değil, bizatihi davranışın kendisine odaklanmak ve onu değiştirmektir. Teknikler:

Sistematik Duyarsızlaştırma: en çok korku ya da fobilerin tedavisinde. eğer danışana kaygı duyduğu durumda gevşemesi öğretilirse ve gevşeme tepkileri güçlendirilirse kişi aynı anda hem kaygılı hem de gevşemiş olamayacağı için kaygı tepkilerinin yerine gevşeme tepkilerini koymuş ve terapi başarıya ulaşmış olacaktır. fobi geliştirilmiş olan nesne ya da duruma ilişkin olaylar en düşük korku düzeyinden en yüksek korku düzeyine kadar listelenir. Kişi korktuğu bir durumu gerçekte tehlike altında değilken sık sık zihninde canlandırdığından, klasik koşullamadaki sönme ilkesi gereğince, zihnindeki koşullu uyarıcı ile koşulsuz uyarıcı arasındaki bağ zayışamış olacaktır

İtici Uyarıcılarla Koşullama: alkolizm, şiş- manlık ve aşırı sigara içme gibi durumlarda. Sistematik olarak cezayla eşleştirerek istenmeyen davranışı ortadan kaldırmayı hedeşeyen bir davranışçı terapidir. ceza ortadan kalktığında istenmeyen davranış büyük olasılıkla tekrar görülebilir. Günümüzde çok kullanılmaz.

Girişkenlik Eğitimi: İnsanlara temel sosyal becerileri ve kendi haklarını nasıl savunacaklarını öğreten davranışçı grup terapisi biçimidir. . Örmeğin işyerinde patronunun yaptığı bir haksızlığa sesini çıkaramayan danışan, terapi esnasında terapisti patronu yerine koyarak onun karşısında yeni ve etkili bir davranış tarzı geliştirmeye çalışır.

Edimsel Koşullanmaya Dayalı Terapiler

simgesel ödül biriktirmedir. Simgesel ödül biriktirme tekniği okul ve hastane gibi koşulların kolayca kontrol edilebildiği kurumlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kurumlarda öğ- renciler ya da hastalar istenen ve uygun davranışları için ödül olarak puan ya da marka alırlar. Daha sonra bu puan ya da markalar kişilerin istedikleri ve hoşlandıkları faaliyet ya da nesnelerle değiştirilir (tv izleme, hafta sonu izinli olarak dışarıya çıkma, kantinden yiyecek alma vb.).

davranışı şekillendirme kullanılabilir. Davranışı şekillendirme tekniğinde, hedef davranışa yakın davranışların ödüllendirilip, hedef davranışa uzak davranışlar ödüllendirilmeyerek kişinin aşamalı olarak hedef davranışa yakınlaştırılmasıdır. Okumayı sevmeyen bir çocuğun okumasını sağlamak için belki masanın başında on dakika oturma, kitabın resimlerine bakma vb. gibi kitaba yöneltecek davranışları ödüllendirilerek sonuçta hedef davranışı ortaya çı- karması sağlanabilir.

Bilişsel Terapiler

Düşünceler değiştirilirse hastalığın da ortadan kalkacağı varsayılmaktadır. Bilişsel terapiler danışanın bilinçdışına ya da çocukluk deneyimlerine odaklanmazlar. Bilişsel terapistler danışanlarına yönerge verirler, ev ödevleri verirler ve danışanlarının kendilerine özgü hedeşer koymalarına yardımcı olurlar. Bilişsel terapistler tarafından uygulanan temel teknik bilişsel yeniden yapılandırmadır. Bu teknik, sistematik bir biçimde uyum bozucu düşüncelerin yerine uyum sağlayıcı düşünceleri koymayı içerir. mantıksal-duygusal terapide, danışanların mantıksız Şkirleri bırakması için mantık, otorite ve ikna kullanılır. “Mutlu olmak için başarılı olmalıyım.”, “Herkes tarafından sevilmeliyim.” gibi düşüncelerle örneklendirilebilir. . “Benim sorunlarım beni eksik, yetersiz bir birey haline sokuyor.” gibi düşünmekten çok “Bu sorunlar beni mutlu bir hayat yaşamaktan alı- koymaz.” gibi düşünmeyi seçmiştir.

Terapistler onlara düşünceleri değiştirerek duygularını da değiştirebileceklerini öğretirler. , depresyon, en azından kısmen insanın kendi bindiği dalı kesen ve çarpık düşüncelere sahip olması sonucu ortaya çıkar. Depresyondaki düşünce biçimi sınırlı bir bilgi temelinde aşırı genellemeler yapmak (insanın bir alandaki başarısızlığından kalkarak kendini değersiz bir insan olarak görmesi), herhangi bir olumlu olay ya da başarıyı bir istisna olarak değerlendirmek gibi eğilim vardır. Mantıklı-duygusal terapinin tersine, Beck, bilişsel-davranış terapide, danışana mantıksız düşüncelerinin temelsiz olduğunu kanıtlamaya çalışmaz. Bunun yerine, danışanla birlikte danışanın bunlar hakkındaki varsayımlarını, inançlarını ve beklentilerini saptamaya ve bu tür düşünceleri test etmenin yollarını bulmaya çalışır. Çalışmalardan elde edilen kanıtlar, bilişsel-davranış terapisinin depresyonlu kişilerde önemli ölçüde iyileşme sağladığını göstermektedir.

Grup Terapileri

grup terapilerinin bireysel terapiye göre birtakım avantajlara sahip olmasıdır. daha makul miktarda parayla ulaşma imkanı doğar. başkalarının da benzer problemleri görerek rahatlarlar ve bu deneyim hayatta başka türlü elde edemeyecekleri bir destek ve güven hissi geliştirmelerine yardımcı başkalarının deneyimlerinden öğrenme fırsatı bulurlar. Psikodrama bireyler diğer grup üyelerinin önünde problemlerini eylemlerle anlatırlar. İçinde rol oynama, aynalama gibi çeşitli tekniklerin kullanıldığı psikodramada amaç, kişinin çeşitli durumlarda nasıl davrandığını ve neden böyle davrandığını kendisine göstermektir. Kendi terapötik tekniklerini grup ortamına uyarlamada en iddialı olan psikologlar insancıl yönelimli olanlardır. etkileşim grupları, bireyler arasında olabildiğince açık ve dürüst bir duygu alışverişini sağlamaktır. bu gruplarda öfkelenmek, bağırmak, ağlamak ya da diğerine dokunmak gibi “aşırı” görülebilecek davranışlar sergilenebilir.

PSİKOTERAPİLERİN DE⁄ERLENDİRİLMESİ

Psikanaliz, insancıl terapiler ve davranış- çı terapiler. Psikodinamik terapilerin tümünü temsil etmese de bu terapilerin kö- keni olarak psikanaliz ele alınmış, diğer yandan farklı tekniklere ve önceliklere sahip olsalar da bilişsel terapiler davranışçı terapilere dahil edilmiştir.

Ancak, şaşırtıcı bir biçimde danışanlar tüm terapi türlerinden eşit derecede fayda sağlıyor gibi görünmektedirler. Örneğin, araştırma bulguları, özgül kaygı ve fobilerde davranışçı terapilerin psikanalitik ve danışan merkezli terapiden daha iyi sonuçlar verdiğini göstermiştir. hangi terapi türünün hangi problem türlerinde ve hangi tür insanlarda daha etkili olduğunu sormak gereklidir.

BİYOLOJİK TEMELLİ TERAPİLER

şizofreni ve iki uçlu duygudurum bozukluğunda hastalar genellikle psikoterapi ile etkili bir biçimde tedavi edilemezler, ilaç tedavisine ise çok iyi yanıt verirler.

Elektrokonvülsif Tedavi ve Psikocerrahi

Şok Beyne kısa elektrik akımının uygulandığı ve daha çok ağır depresyonda son çare olarak kullanılan biyolojik temelli bir tedavidir. EKT’nin bu ilk başarısının ardından ciddi yan etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. EKT çok yaygın kullanılan bir yöntem değildir. “son çare” olarak kullanılır. Bellek kaybı ve beyinde kalıcı hasara yol açabildiği için danışanlar bu yöntemi uygulatmak istemezler.

lobotomi adı verilen bir psikocerrahi yöntemini uygulamaya başlamışlardır. Bu yöntemde frontal lobu beynin geri kalanına bağlayan nöronlar kesilmektedir. Risk olarak aşırı kanama, enfeksiyon, nöbet, duyguların kalıcı kaybından söz edilebilir. Günümüzde beyne kalıcı hasar veren bu yöntem kullanılmamaktadır. sadece bir “son çare” uygulamasıdır.

İlaç Tedavileri  

bu ilaçlar hastalıkları iyileştirmezler, hastalıkların semptomlarını geriletirler. dozu doktor tarafından ayarlanmalıdır. antidepresanlar depresyon olmayan kişilerin duygu durumunda olumlu bir değişme yaratmaz ama depresyonlu ki- şilere iyi gelir.

Antipsikotik İlaçlar                            

1950’de geliştirilmiş ve hastaları sakinleştirmede işe yaramış- lardır. şizofreninin ortaya çıkmasında dopaminin artması ya da dopamine duyarlılığın artması önemli bir rol oynamaktadır. Bu ilaçların beyindeki dopamin alıcılarını bloke eder. bu ilaçların istemsiz ağız ve çene kasılmaları, yerinde duramama gibi bazı yan etkileri vardır.

antipsikotik ilaçlar çok önemli bir ilaç grubudur. Ancak şizofreni ya da diğer ağır zihinsel bozuklukları iyileştiren ilaçlar olmadıkları unutulmamalıdır. Bu ilaçlar şizofreninin en garip semptomlarını yok ederler ama hastanın eve dönmesini sağlayamazlar. Çünkü bu ilaçlar hastada bir tür içekapanıklık yaratır ve duygusal tepkilerini azaltır ve yavaşlatır. Ancak bu durumdayken ilaçlar bırakılırsa hastada tekrar ağır semptomlar görülür. psikoterapiye gitmeleri de önerilmektedir.

Antidepresan ve Antimanik İlaçlar

Bu iki ilaç grubu da belirli depresyon türlerini haŞşetmede etkilidir. Ancak bu ilaçların istenilmeyen yan etkileri de vardır. Trisiklikler uyuşukluk, kalp atımlarında düzensizlik, görmede bulanıklık ve kabıza yol açar. MAO inhibitörlerinin en ciddi yan etkisi hipertansiyona yol açmalarıdır. Prozac en yaygın ilaç. çeşitli türlerde depresyon olduğu için her ilacın her depresyonu haŞşeteceğini söylemek mümkün değildir. Son olarak, antidepresan ilaçların depresyonu haŞşetmede etkili olduklarını söylemek, bu ilaçların psikoterapilerden daha etkili olduklarını söylemek anlamına gelmez

Antianksiyete İlaçları

Kaygı bozukluklarını tedavi etmede en yaygın kullanılan ilaçlar benzodiazepinlerdir. Düzenli olarak alınırsa panik bozukluk, fobi ve genelleşmiş anksiyete bozukluğu olanların çoğunluğunda semptomları haŞşetir. r tüm kaygı bozukluklarında etkili değildir. Örneğin travma sonrası stres bozukluğu ya da obsesif-kompulsif bozukluklarda kullanılmazlar. bu ilaçlara bağımlılık geliştirmiş bireyler ilacı birdenbire keserlerse daha önce yaşadıkları kaygıdan daha yoğun bir kaygı yaşarlar. Bu yüzden ilaç zamana yayılarak kesilmelidir.

 

  1. ÜNİTE SOSYAL PSİKOLOJİ

SOSYAL BİLİŞ

sosyal biliş, insanların kendileri ve diğer insanlar hakkındaki bilgiler söz konusu olduğunda nelere dikkat ettikleri, bu bilgileri nasıl algıladıkları ve hatırladıkları ve farklı sosyal durum ya da bağlamların bu tür bilişsel süreçleri nasıl etkilediğini incelemektedir.

Sosyal Algı Sosyal algı kendimizin ve diğer insanların davranışlarını nasıl algıladığımıza dair bir bilişsel süreçtir. r. Birinin bizi belirli bir kategoriye koyduğunu bilmemiz değişmemize yol açabilir.

İzlenim Oluşturma

. Sosyal biliş yaklaşımına göre, elimizde ne kadar az bilginin olduğu, daha önce ilk izlenim konusunda ne kadar yanıldığımızı düşünmeksizin yeni tanıştığımız insanları mutlaka bir kategori (ŞEMALAR) içine koymaktayız.

örtük kişilik kuramları, hepimizin zihninde hangi kişilik özelliklerinin ne tür kişilerde olduğu, neden bu kişilerin bu özellikleri geliştirmeye yatkın olduğu, hangi özelliklerin bir kişide nasıl bir araya geldiği gibi farkında olmadan geliştirdiğimiz kuramlar bulunmaktadır.

Öncelik Etkisi: İzlenim oluşturma çalışmalarında, başlangıçta edinilen bilginin sonradan edinilen bilgiden daha ağır basmasıdır. zihinsel enerjimizi cimrice kullanarak, tanıdığı- mız kişiye dair her özelliği ya da ayrıntıyı yorumlamakla uğraşmayız. Bunun yerine, oluşturduğumuz izlenime inanarak yaşamayı yeğleriz.

Atıf Kuramı İnsanların, davranışların nedenleri hakkında nasıl karar verdikleri sorusuna yanıt arayan kuramdır. Atıf kuramının öncüsü Fritz Heider’dır. Davranışın nedenini, davranışı yapanın kişiliğine, arzu ya da ihtiyaçlarına atfederiz. Bu atışara kişisel ya da içsel atışar denir. ortamdaki birtakım faktörlerle açıklarız. Bu atışara da durumsal ya da dışsal atışar denir. Heider, bir davranışın hem içsel faktörlere hem de dışsal faktörlere atfedilemeyeceğini, sözkonusu bir davranışta bu faktörlerden sadece birine atıf yapılır. Örn: Bu işçi mesai bitimine kadar ustabaşının onunla neden konuşmak istediği gibi soruları sorar. cevaplara bağlı olarak, örneğimizdeki işçi ya o gününü gayet iyi geçirecek ya da mesai saatinin sonunu endişeli bir biçimde bekleyecektir.

Atıf Yanlılıkları

Savcı, suç olarak adlandırılan davranıştan sanığı sorumlu tutarken, sanığın avukatı bu davranışı sanığın kendisi dışındaki faktörlere atıf yaparak açıklamaya ve müvekkilini korumaya çalışır.

Davranışı açıklarken ortamsal faktörlere değil de, kişinin kendisine atıf yapma eğilimimiz sosyal psikolojide temel atıf hatası olarak adlandırılır.

Kendine Hizmet Eden Yanlılık: Olumlu sonuçları kendi kişiliğimize ama olumsuz sonuçları kontrolümüz dışındaki faktörlere atfetme eğilimidir. iyi notu öğrenci alır, kötü notu öğretmen verir! Başarılarımızı içsel faktörlere, başarısızlıklarımızı dışsal faktörlere atfetmek açıkça benlik değerimizi korumak için başvurduğumuz bir stratejidir

TUTUMLAR genel olarak bir nesne, olay, kişi ya da duruma yönelik görece kalıcı zihinsel eğilimler olarak tanımlanabilir.

Tutumların İşlevleri:  bilgi sağlama işlevi- uyum sağlama işlevi,- benliği ifade edici işlev- egoyu koruma işlevi

Tutum ve Davranış İlişkisi

tutum ve davranış arasındaki ilişkinin basit bir ilişki olmadığını ve tutumların her zaman davranışa yol açmaz. Genel düzeyde varlığı saptanan bir tutumdan çok spesiŞk bir davranışı tahmin etmek çoğu zaman tutum davranış uyuşmazlığını ortaya çıkarır. güçlü tutumlar zayıf olanlara göre davranışa daha çok yansır. Şshbein ve Ajzen tarafından geliştirilmiştir. planlanmış davranış kuramı davranışın kendisini değil, davranışa yönelik niyeti tahmin etmek üzere kurulmuş bir modeldir. m. Ayşe’nin davranışa yönelik tutumundan kastedilen Ayşe’nin genel olarak zararlı maddelere yönelik tutumu değil, spesiŞk olarak sigaraya yönelik tutumudur.

Tutum Değişimi

davranışlarını değiştirmek için önce tutumlarının değiştirilmesi gerekir. e ikna büyük bir sektör haline gelmiştir. Politik kampanyalar, sağlık ilanları ve reklamlar modern yaşamın ayrılmaz birer parçası durumundadır. Popüler ve Şziksel olarak çekici olan kaynaklar daha ikna edicidirler. bazı durumlarda tek yönlü mesaj etkili olurken bazı durumlarda çift yönlü mesaj etkili olmaktadır. Kendine güveni düşük olan insanlar kendine güveni yüksek olanlara göre daha kolay ikna olurlar. Hızlı konuşan iletişim kaynağı yavaş konuşan iletişim kaynağından daha fazla etki yaratır.

İknada Merkezi Yol: İkna edici mesajlardaki bilginin sistematik olarak işlenmesi sonucu gerçekleşen tutum değişimidir.

İknada Çevresel Yol: Mesaj kaynağının uzmanlığı, çekiciliği ya da statüsü gibi çevresel ipuçlarından kaynaklanan tutum değişikliğidir. Merkezi yol tutum değiştirmede daha etkilidir.

ÖNYARGI

söz konusu kişi ya da şeyle doğrudan bir deneyimi olmadan, o kişi ya da şey hakkında Şkir oluşturmaya ve değerlendirmedir. 1- Ön yargı bir tutumdur. 2- Esnek olmayan ve hatalı bir genellemeye dayanır. 3- Ön yargı peşin verilmiş bir hükümdür. 4- Değişime dirençli ve katıdır. 5- Ön yargı kötüdür. ön yargının hedeŞ olan grup üyesinin kişisel özellikleri ve davranışlarının iyi ya da kötü olması- nın bir önemi yoktur.

Kalıp Yargı Belirli sosyal grupların tüm üyeleri tarafından belirli özellikleri paylaştığı varsayılan bilişsel çerçevelerdir. kalıp yargıların kullanımı sosyal adaletsizliğe yol açar. grup hakkındaki kalıp yargılar, bize o grup hakkında kestirme yoldan bir Şkir, bir bilgi verir. Bu, çoğu zaman o grubun üyesi ile karşılaştığımızda onun davranışı hakkındaki beklentimizi ve ona karşı davranışımızı önceden ayarlamamızı sağlar

Ayrımcılık

Ayrımcılık: Gruptaki tüm insanlara ya da bir grubun tek tek üyelerine karşı yöneltilmiş haksız eylem ya da eylemlerdir. , ayrımcılık, ön yargının davranışa dönüşmüş halidir. Ayrımcılık kategorileri, ırk (beyaz ırk dışında kalanlar) ve cinsiyet (kadın) başta olmak üzere, yaş, cinsel yönelim, Şziksel ve zihinsel engelliliktir

Ön Yargının Kökenleri

Sosyal Biliş Yaklaşımı

Sosyal Kategorileştirme: “Biz” ve “Onlar” Sosyal biliş yaklaşımına göre, sosyal dünyayı algılamadaki temel süreç, sosyal kategorileştirmedir. İnsanlar “biz” ve “onlar”ı yaratmak için grupiçi benzerlikleri ve gruplar arası farklılıkları arttırırlar. Bu işlem tamamlanınca artık grupiçi en küçük benzerlik ve gruplar arası en küçük bir farklılık bile önemli hale gelir.

Dışgrup Homojenlik Yanılgısı “Bunların hepsi aynıdır.”

Hayalî İlişkisellik “Hayalî ilişkisellik, gözlemcilerin, gerçekte aralarında ilişki bulunmayan iki olay arasında bir ilişki algılaması veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması” olarak tanımlanmıştır. iyi şarkı söyleyen birkaç Roman tanımamız nedeniyle Romanların hemen hepsinin aynı özelliği taşıdığını sanmak.

Otoriteryen Kişilik Kuramı

Geleneklere körü körüne bağlılık, otoriteye abartılı bir saygı ve toplumun normlarına uymayanlara karşı düşmanlık besleme ile nitelenen bir kişilik örüntüsüdür. Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökeninin acımasız çocukluk deneyimlerinde yattığını ileri sürmüşlerdir. Psikanalitik olarak ifade edilecek olursa, bu kişiler, çocukluklarında, bir tarafta aşırı idealleştirilmiş ve diğer tarafta aşırı olumsuzlukla dolu olan ikili bir dünya deneyimlemişlerdir. katı ve fakat tutarsız aile disiplini, otoriteye kolayca boyun eğmeyi öğrenen, fakat aynı zamanda kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmeye korkan çocuklar üretir. bu kişilerin psikolojik gerilimi azaltmak için, bilinçsiz bir biçimde savunma mekanizmaları kullandı- ğını ileri sürerler.

Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı

1980’lerde Altemeyer otoriteryen kişilik için güvenilir bir biçimde saptanabilecek sadece üç boyutu:

Otoriteryen boyun eğme:

Otoriteryen saldırganlık:

Konvansiyonalizm (gelenekçilik):

Adorno ve arkadaşları normal olan durumun hoşgörülü (ön yargısız) olmak olduğunu varsaymışlar, bu durumdan sapmayı yani bağnazlığı (ön yargılı olmayı) açıklanması gereken bir olgu olarak görmüşlerdir. Oysa Altemeyer’in bakış açısından normal olan ön yargılı olmanın kendisidir. otoritelerin haksız davranışlarına maruz kalmış genç insanlar daha az otoriteryen hale gelirler.

Altemeyer’in uzun yıllar boyunca yaptığı çalışmalar sonunda geliştirdiği otoriteryenizm ölçeği, Adorno ve arkadaşlarının F ölçeğinin sahip olmadığı pek çok psikolojik ölçüm özelliklerine sahiptir (yani daha güvenilir bir ölçüm aracıdır)

SOSYAL ETKİ

Bir ya da birden fazla bireyin algılarının, tutumlarının ve davranışlarının bir ya da birden fazla birey tarafından etkileme çabasıdır.

Belirsiz Durumda Norm Oluşumu

Grupta norm oluşumunu anlamak için bireylerin belirsiz bir durumda bırakılmaları ve bu belirsizliği azaltmak için bir araya gelmeleri gerekir. Otokinetik etki, tamamen karanlık bir odada sabit bir ışık noktasının hareket eder gibi göründüğü algısal bir olgudur. İnsanlar gerçeğe ait belirsizlik yaşadıklarında, gerçek hakkında bilgi edinmek için diğer insanlarla bir araya gelip belirsizliği aşmaya çalışırlar. Grup halinde oluşturulan normu, diğer bir deyişle gerçeklik tanımını kabul ederler ve kendi doğruları haline getirirler. Zira artık grup normu ile ulaşılan gerçeklik tanımı, kendilerinin gerçeklik tanımı haline gelmiştir.

Uyma (Konformite)

Asch’in çizgi uzunluğu kısalığı deneyi. Denekin doğru cevabı bilmesine karşın grubun yanlış cevap vermesinden dolayı kendinden şüphe duymasına yol açıyor. Deneysel ortamda uyma davranışı yaratabilmek için için 3-4 kişilik küçük grupların da daha büyük gruplar kadar etkili olduğu ortaya konmuştur. Diğer önemli bir faktör ço- ğunluğun söz birliğidir. Çoğunluğun söz birliği etmsi çok önemlidir. Çoğunluğun söz birliğinin bozulduğunda uyma davranışı %5 e düşüyor.  Çoğunluktan farklı ama gene başka bir yanlış cevap vermesi bile yeterlidir.

Otoriteye İtaat

Asch’ın deneyinde, sahte denekler, ger- çek deneklerden daha güçlü diğer bir deyişle statüsü daha yüksek ya da daha bilgili bireyler değildir. e Stanley Milgram tarafında Yale Üniversitesi’nde yapılan yanlış cevap verince elektirik verme deneyidir.

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir