Açıköğretim-Medeni Hukuk 1 Kapsamlı Ders Notları



Sosyal hayatı düzenleyen kurallar şunlardır:

1) Din Kuralları

2) Ahlak Kuralları

3) Görgü Kuralları

4) Hukuk Kuralları

Hukuk: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen maddi yaptırımlı (uyulması zorunlu), genel, soyut ve sürekli kurallar bütünüdür.

1) Müspet Hukuk (Pozitif hukuk-Yürürlükte olan hukuk): Bir ülkede belli bir zamanda yürürlükte bulunan yazılı ve yazısız hukuk kurallarının tümüne birden verilen isimdir.

2) Mevzu Hukuk: Bir ülkede belli bir zamanda yürürlükte bulunan, yetkili bir makam tarafından konulmuş olan yazılı hukuk kurallarını ifade eder.

3) Tabii Hukuk (İdeal hukuk): Olması gereken  hukuk  kurallarını ifade eder.

4) Tarihi hukuk: Yürürlükten kalkmış olan hukuktur.

 

HUKUKUN DALLARI

 1) Kamu Hukuku: Kamu Hukukunun Alt Dalları

1) Anayasa Hukuku

2) İdare Hukuku

3) Ceza Hukuku

4-) Usul Hukuku

  • Medeni Usul Hukuku
  • İcra – İflas Hukuku
  • Ceza Yargılaması (muhakemesi) hukuku
  • Devletler Genel (umumi) Hukuku
  • Vergi Hukuku

2) Özel Hukuk:Özel Hukukun Alt Dalları

1)  Medeni Hukuk: Özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır.

 a- Kişiler hukuku  b- Aile hukuku  c- Miras hukuku  d- Eşya hukuku

2) Borçlar Hukuku

3) Ticaret Hukuku:a- Ticari İşletme Hukuku b- Kıymetli Evrak Hukuku c- Şirketler Hukuku d- Deniz Ticaret Hukuku e- Sigorta Hukuku

4) Devletler Özel Hukuku

Bazı hukuk dalları ise karma niteliktedir:

1- İş Hukuku

2- Fikri Hukuk

3- Hava Hukuku

4- Bankacılık Hukuku

5- Toprak Hukuku

MEDENİ HUKUK

Medeni hukuk özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır. Medeni hukuk kendi içerisinde; şahsın hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku dallarını barındırır.

Medeni Hukukun Yürürlük Kaynakları

  1. A) Asli Kaynaklar

1- Kanunlar

2- Kanun hükmünde kararnameler

3- Tüzükler (Nizamnameler)

4- Yönetmelikler (Talimatnameler)

5- İçtihadı birleştirme Kararları: Bunlar kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanırlar ve benzer olaylarda bütün mahkemeleri bağlar.

 

  1. B) Tali (İkincil) Kaynaklar

1-Örf ve Adet Hukuku  (ortakçılık,yarıcılık)

2- Hakimin Yarattığı Hukuk

– Hakim kanunda veya örf ve adette olaya uygulanacak bir hüküm bulamazsa kendi kanun koyucu olsaydı o olaya ilişkin nasıl bir hüküm getirecek idiyse ona göre karar verir, hukuk yaratır

 -Hakim kendisine tanınmış olan bu yetkiyi kullanmamazlık edemez.Yani gerek yazılı gerekse yazılı olmayan hukuk kaynaklarında bu hususta herhangi bir kaynak mevcut olmadığından ben bu anlaşmazlığı halledemeyeceğim diyemez. Buna hakimin hak dağıtmaktan kaçınması denir ki böyle bir halde zarara uğrayan taraf hakim aleyhine tazminat davası açabilir.

-Hakimin hukuk yaratırken başvuracağı ilk olanak, kanunun benzer durumları düzenlemek için koyduğu fakat önündeki olayı kapsamayan bir hükümden öncelik (evleviyet) veya kıyas (örnekseme) yolu ile yararlanmaktır. Başka bir kanun hükmünden yararlanma imkanı olmasa bile kanunun ruhundan yararlanabilir.

-Hakim yarattığı hukuk kuralını olaya uygular ve buna göre karar verir. Söz konusu karar, gerek hukuk yaratma şartları bulunup bulunmadığı, gerek konulan kuralın yerinde olup olmadığı, gerekse kuralın uygulanışının uygun olup olmadığı açısından Yargıtay tarafından temyiz denetimine tabi tutulabilir.

-Hakim yarattığı hukuk bir kanun hükmü değildir, dolayısıyla kuralı koyan hakim dahi kimseyi bağlamaz,sadece o olayı bağlar lakin eğer içtihadı birleştirme kararına dönüşürse  bütün mahkemeler bununla bağlıdır.

-Hakimin yarattığı hukuk kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelemez.

-Hakim hukuk yaratırken mevcut yazılı kuralları göz önünde bulundurur.

 

  1. C) Yardımcı Kaynaklar

Başvurulması zorunlu olmayan kaynaklardır. İkiye ayrılırlar:

1- Bilimsel görüşler (doktrin-öğreti)

2- Yargı kararları

 

MEDENİ KANUNUN BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ

  1. Madde: Hukukun uygulanması ve kaynakları
  2. a) Emredici hukuk kuralları: Aksi taraflarca kararlaştırılamayan, uyulması zorunlu olan kurallardır. Genellikle kamu yararının, genel ahlakın, zayıfların, kişiliğin korunmasına hizmet eden ve şekle ilişkin getirilen hükümler, emredici hukuk kuralı özelliği taşır.

Uyulmaması halinde karşılaşılacak yaptırımlar

-Ceza                   -tazminat   -iptal          -cebri icra           

Hükümsüzlük

1-Yokluk:Bir hukuki işlemin asli kurucu unsurlarından birinin eksik olması halinde bu işlem hukuk aleminde hiç yapılmamış sayılır.Örneğin evlenmenin resmi memur önünde yapılmaması halinde bu işlem hukuk aleminde hiç yapılmamış sayılır.

2-Geçersizlik:Bir hukuki işlemin geçerlilik unsurlarından birisi eksik ise bu işlem hukuk aleminde geçerli değildir.

-Mutlak butlan:Yapılan hukuki işlem ilk yapıldığı andan geçersizdir ve daha sonra geçerli hale getirilemez.Örneğin;evli bir kişinin tekrardan evlenmesi

Mutlak butlan sebepleri:
Bir sözleşmenin konusu emredici hükümlere aykırı ise.
Sözleşmenin konusu ahlaka aykırı ise.
Sözleşmenin konusu kişilik haklarına aykırı ise.

Ayırtetme gücüne sahip olmayan bir kişinin yaptığı işlemler

-Nisbi butlan(iptal edilebilirlik):bir hukuki işlem ilk yapıldığı andan itibaren geçerli daha sonra geçersiz hale getirilebilir.İrade sakatlıkları halinde yapılan işlemler iptal edilebilir.

-Tek taraflı bağlamazlık(askıda hükümsüzlük,eksiklikle sakatlık):Bir hukuki işlemin bir tarafı tam ehliyetli,diğer taraf sınırlı ehliyetsiz ise bu işlem,sınırlı ehliyetsizi bağlaması için yasal temsilcisinin icazet vermesi gereklidir.

 

  1. b) Yedek hukuk kuralları: Bunlar kendi arasında ikiye ayrılır:
  2. aa) Tamamlayıcı hukuk kuralları: Taraflarca aksi kararlaştırılabilen fakat kararlaştırılmadığı takdirde uygulanması gereken hukuk kurallarıdır. Ör. kural olarak sözleşmelerde taraflar ifa yerini serbestçe kararlaştırabilirler. Kararlaştırmamışlarsa Borçlar Kanunu’nun ifa yerine ilişkin tamamlayıcı kuralları devreye girer.
  3. bb) Yorumlayıcı hukuk kuralları: Taraf iradelerinden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin kurallardır. Ör. Vade olarak bir ayın başı kararlaştırılmamışsa bundan kural olarak ayın birinci günü anlaşılır.
  4. c) Tanımlayıcı hukuk kuralları: Hukuki bir kavramı ya da kurumu tanımlayan kurallardır. Ör. sürekli kalma niyetiyle oturulan yere ikametgah (yerleşim yeri) denir.

Kanun, sözüyle ve özüyle (ruhuyla) değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunun sözü (lafzı), kanunun açık metni, açıkça belirli madde ifadeleridir.

Kanunun özü ise, kanunun bütününe hakim olan ilkelere göre belirli bir kuralın taşıdığı anlamdır.

Kanunun içermiş olduğu hükümlerin gerçek anlamlarını ortaya koyabilmek için o hükmün yorumlanması gerekir. Bir zihinsel faaliyet olan yorum, bunu yapan organlara göre yasama yorumu, bilimsel yorum, yargısal yorum olmak üzere üçe ayrılır. 24 Anayasasıyla meclise yasama yorumu yapma yetkisi verilmişti, 61 ve 82 Anayasalarında bu yorum yetkisi kaldırılmıştır.

 

Yorum Metotları: Yorumlama yaparken kullanılan yöntemlerdir.

1) Lafzi (Gramatikal) Yorum: Kanunun kullandığı kelime ve deyimlerden yararlanılarak yapılan yorumdur.

2) Mantıki Yorum: Mantık kurallarına göre yapılan yorumdur.

a-Zıt yoruma dayanarak; (m. 129)’a göre hangi hısımlar arasında yani üst ve alt soylarla evlenmenin yasak olduğu buna karşılık zıt kanıt yoluyla yan soyla evliliğin yasaklılığının söz konusu olmadığı sonucuna varılmaktadır.

b-Kanunun evleviyetle uygulanması kapsamında da aynı maddeden örnek verecek olursak evlenmeleri yasaklanan alt ve üst soy veya evlenmeleri yasaklanmamış olan yan soy ile buna karşılık zıt kanıt yoluyla bir yasak söz konusu olmayan ( m.129)’a göre nişanlılık da haydi haydi, rahatlıkla uygulanabilmektedir.

3) Amaçsal (Gai) Yorum: Doktrinde ve uygulamada kabul edilen bu yorum yöntemi, hükmün amacına ve korunması gereken menfaate göre yorum yapılması esasını benimser. Amacın tespiti noktasında, sübjektif ve objektif tarihi yorum, zamana göre objektif yorum ve serbest yorum yöntemleri ileri sürülmüştür.

KANUNUN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI

Kural olarak kazanılmış haklar medeni kanun tarafında kabul edilir ve bunlara dokunulmaz lakin bunların bazı istisnaları vardır.

1-Beklemece(kazanılmamış) haklar için getirilen istisna:Edinilmesi ümit edilen haklar yeni kanunun yürürlüğe girmesiyle ortadan kalkar.Örneğin eski kanuna göre nişanlanan ve evlenmeyi bekleyen bir kişinin evliliği yeni kanuna göre yasaksa bu hakkı yitirir.

2-Kamu düzeni nedeniyle getirilen istisna:

3-Ahlaki düşüncelerle getirilen istisna:

4-Emredici kurullardan doğan istisna::

GENEL KANUN-ÖZEL KANUN AYRIMI

-Her iki kanun genel ise yeni tarihli kanun uygulanır

-Her ikisi özel kanunsa yeni tarihli uygulanır

-Genel kanun eski,özel kanun yeni tarihliyse özel kanun uygulanır

-Genel kanun yeni,özel kanun eski ise  ve iki kanun hükümleri çelişiyorsa kanun koyucunun iradesine bakmak gerekir.

 

Hakimin takdir yetkisi

Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.

Takdir yetkisinde kuralın içinde bilerek bırakılan bir boşluk vardır. Boşluk çeşitleri şunlardır:

a) Kural içi (hüküm içi) boşluk: Kanunda belli bir hukuki sorun için bir çözüm öngörülmüş olmasına rağmen söz konusu çözümün somut olaya doğrudan doğruya uygulanmasının mümkün olmaması durumunda ortaya çıkar. Ör. Haklı sebepler, takdir hakkı gibi kavramların kullanılmış olması, bilerek boş bırakılan boşluklar (ör. Yoksulluğa düşecek olan eş deyiminde yoksulluk tanımlanmamıştır).

 

 b) Kural dışı boşluklar (kanun boşluğu):

aa) Açık boşluk – örtülü boşluk: Hukuken çözüme varılması gereken bir hususta uygulanabilir hüküm bulunmadığının açıkça belli olduğu hallerde açık boşluk ortaya çıkar. Örneğin:Çocukla kişisel ilişki kuran tarafın ölmesi halinde o tarafın ana-babasının çocukla kişisel ilişki kurması kanunda düzenlenmemiştir.

Kanunda bir hüküm bulunmasına rağmen, hükmün sözü ile ruhunun bağdaştırılması mümkün olmayan hallerde veya var olan hükmün aynı değerde bir başka hükümle çatıştığı durumlarda ya da bir hükmün sözü ve ruhu itibariyle tespit edilen anlamda uygulanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve bir hakkın kötüye kullanılması sayılacağı hallerde ise örtülü boşluk ortaya çıkar.

Doktrinde kabul edilen diğer boşluk çeşitleri

bb-Gerçek boşluk- Gerçek olmayan boşluk: Gerçek boşluk, belli bir hukuki konuda, kanunda bir hüküm olması gerektiği halde, hiçbir hükmün yer almamasıdır. Hakim bu boşluğu doldurmakla yükümlüdür. Örneğin bir kimsenin cenaze masrafları terekesinden karşılanır.Terekenin aktifinde yeterli bir miktar yoksa??

Gerçek olmayan boşluk ise, bir konu hakkında hukuki bir sonuç öngörülmesine karşın, söz konusu sonucun ihtiyaçlara uygun olmamasıdır. Böyle bir hükmü değiştirmek hakimin değil, kanun koyucunun görevidir.

cc)Bilinçli boşluk – bilinçsiz boşluk: Bilinçli boşluk, kanun koyucunun bilerek bir hukuki konuyu düzenlememesidir. Buna karşılık kanun koyucu özen eksikliğinden dolayı, aslında düzenlemesi gereken bir hususta hüküm getirmeyi ihmal etmişse veya boşluk değişen haller nedeniyle ortaya çıkmışsa bilinçsiz boşluk söz konusu olur.

BOŞLUK SAYILMAYAN HALLER

1-Hukuk dışı alan

2-Kasıtlı susma:Bazı durumlarda kanun koyucu olumsuz bir çözüm yolu öngörebilir ve bu durumlar kanunda açıkca yer almayabilir.

 

Genel nitelikli hükümler

Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.

 İspat yükü (Beyyine Külfeti)

Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. İspat araçlarına delil denir. Ör. Tanık, keşif, bilirkişi vs.

 İddiasını bir karineye dayandıran kimse ispat yükünden kurtulur.

Karine; Mevcut ve bilinen olgulardan bilinmeyen bir olgunun çıkarılmasıdır. Karineler; kanundan doğan karineler ve fiili karineler olarak ikiye ayrılır:

a) Kanuni karine: Bir kanun hükmünün belli bir olaydan, belli olmayan bir olayın varlığını çıkarmasıdır. Kanuni karineler, bir açıdan olay ve hak karinesi bir başka açıdan da adi ve kesin karine olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Olay karinelerde bir durum ortaya çıkarılmaktadır. Ör. Ölüm ve birlikte ölüm karineleri.

Hak karinelerinde, kanun, belirli bir olay veya durumda bir hakkın ya da hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı neticesine varır. Ör. Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.

Adi karineler, aksi ispat edilebilen karinelerdir. Ör. Ölüm karinesi, iyi niyet karinesi, babalık karinesi vs.

Kesin karineler ,  aksinin ispatı mümkün olmayan karinelerdir. Ör. İcazet verilmişlik karinesi, tapu sicilindeki kayıtların herkesçe bilindiği karinesi.

b) Fiili karineler: Bir olaydan başka bir olayın varlığı veya yokluğu sonucunun çıkarılmasıdır. Bu karineler kanun tarafından belirtilmemiştir. Ör. Bir bardan çıkan ve sallanarak gezen kimsenin sarhoş olduğu şeklindeki karine.

 

Resmi belgelerle ispat

Resmi sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle bağlı değildir.

Resmi senet, resmi bir makamın katılması ile düzenlenen senettir. Ör. Vakıf senedi, miras sözleşmesi, resmi vasiyetname. Resmi senet düzenleme yetkisi noterlere, tapu memurlarına ve sulh hakimlerine aittir.

Resmi sicil, kanunun aleniyete intikalini arzu ettiği birtakım hukuki ilişkileri veya olayları kaydetmek için resmi makamlarca tutulan sicillerdir. Ör. Doğum, ölüm kütüğü, tapu sicili.

Resmi belgeler sadece fonksiyonları ve kanunen içermeleri ve düzenlemeleri gereken hususlar çerçevesinde delil oluştururlar.

 

Dürüstlük kuralı (objektif iyi niyet) (hakların kullanılması borçların yerine getirilmesinde kullanılır)

Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Dürüstlük Kuralı; bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlunun borcunu ifa ederken dürüst, makul ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranmasıdır.

DÜRÜSTLÜĞÜN UYGULANDIĞI HALLER

-hakların kullanılması,

-borçların ifası,

-sözleşmelerin tamamlanması, yorumlanması, değişen koşullara uyarlanması (emprevizyon),

-kanunun yorumlanması ve boşluklarının doldurulması, kanuna karşı hilenin önlenmesi durumlarında.

-Hukuki işlemin kuruluşunda,yorumunda,tamamlanmasında,

-Yan yükümlüklerin belirlenmesinde

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bir hak dürüstlük kuralına aykırı kullanılırsa kötüye kullanılmış olur. Bir hakkın kötüye kullanıldığını kabul etmek için failin kusurlu olması özellikle zarar verme kastının bulunmasına gerek yoktur. Ayrıca, birine zarar verilmiş olması veya zarar tehlikesi bulunması da hakkın kötüye kullanıldığının kabulü için zorunlu bir şart değildir.

Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması hakim tarafından re’sen nazara alınır.

Sübjektif iyi niyet(hakların kazanılmasıyla ilgilidir)

Durumun gerektirdiği özeni gösterdiği halde, bir hakkın kazanılmasına veya başka bir hukuki sonucun gerçekleşmesine ait bir engeli bilmemeye sübjektif iyi niyet denir. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.

Menkul mallarda sübjektif iyi niyetle ayni hakların kazanılmasında aşağıdaki kurallar uygulanır.

a) Sahibinin elinden rızası ile çıkmış menkul bir mal üzerinde emin sıfatı ile zilyedinden sübjektif iyi niyetle mülkiyet veya diğer ayni haklardan birini kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur (iyi niyetin tam koruyucu etkisi).

b) Sahibinin elinden rızası dışında çıkmış (çalınmış, kaybedilmiş, gasp edilmiş) menkul bir malı kazanan kimse sübjektif iyi niyetli olsa bile kural olarak o malın mülkiyetini kazanamaz. Söz konusu taşınırı geri almak için iyi niyetli zilyetlere karşı 5 yıl içinde menkul davası açılmalıdır. Kötü niyetli zilyetlere karşı ise bu dava her zaman açılabilir.

c) Sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkul mal, para veya hamile yazılı bir senetse, kişi de iyi niyetliyse malın maliki olur (iyi niyetin tam koruyucu etkisi).

d) Sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkul bir malı iyi niyetli 3. kişi bir açık artırmadan veya bir pazardan veya o tür eşyaların satıldığı bir yerden almışsa, söz konusu mal ancak bedeli kendisine verilmek şartıyla geri alınabilir (iyi niyetin kısmi koruyucu etkisi).

KİŞİLER HUKUKU

Hukukta hak sahibi olabilen ve borç altına girebilen varlıklara kişi (şahıs) denir. Hukuk düzenimiz iki tür kişi kabul etmiştir: Gerçek kişiler ve tüzel kişiler.

  1. GERÇEK KİŞİLER (HAKİKİ ŞAHISLAR)

Gerçek kişiler, sadece insanlardır.

1) Kişilik ve Kişiliğin Başlangıcı:

Kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar. Çocuğun tamamen doğmuş olması, onun ana rahminden tamamen ayrılarak bağımsız bir varlık haline gelmiş olmasıdır. Çocuğun sağ doğması ise, ana rahminden ayrıldıktan sonra bir saniye dahi olsa yaşaması demektir. Yaşama kabiliyetine sahip olması aranmaz.

Çocuk hak ehliyetini ise sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren kazanır. Ana rahmine düşmüş olan çocuğa cenin denir. Mirasçılar arasında cenin varsa mirasın taksimi onun doğumuna kadar ertelenir.

 Mirasın açıldığı anda henüz var olmayan bir kimseye art mirasçı ya da art vasiyet alacaklısı olarak tereke veya tereke malı bırakılabilir.

Doğum olayı kişisel durum sicili ile ispatlanır. Doğum bir ay içinde nüfus memuruna bildirilir.

2) Kişiliğin Sona Ermesi

         Gerçek kişilik 2 halde sona erer.

a) Ölüm: Ölüm ile kişilik sona erer, o kişinin şahsiyet hakları ve şahsa bağlı hakları ortadan kalkar. Malvarlığı hakları ise bir kül halinde mirasçılarına geçer. İnsan cesedi eşya sayılmaz.

Bir kişinin ölmüş olduğunun ispatı bundan kendi lehine bir hak sağlayacak kimseye düşer. Ölüm konusunda ispat kolaylığı bakımından kanunumuz iki karine kabul etmiştir.

aa) Ölüm Karinesi: Ölümüne kesin gözle bakılacak bir halde kaybolan ve cesedi bulunamayan kişi ölmüş sayılır. Bu kimsenin nüfus kütüğünün ilgili yerine mahallin en büyük mülki amirinin emriyle ölüm kaydı düşürülebilir.

Örneğin havada infilak ederek denize düşen bir uçakta yolculuk etmekte olan ve cesedi de bulunamayan bir kimsenin ölmüş olduğunu ispat etmek imkansız olacak kadar güçtür.Kanun bu halde ‘’Ölüm Karinesi’’ ile ilgilileri ispat yükünden kurtarmaktadır.

bb) Birlikte Ölüm Karinesi: Birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğü ispat edilemezse hepsi aynı anda ölmüş sayılır. Bu kişiler birbirlerinin mirasçısı olamazlar.

Ölüm ve birlikte ölüm karineleri adi karinelerdendir, bunların aksi her türlü delille ispatlanabilir.

b) Gaiplik: Bir kimsenin gaipliğine iki halde karar verilebilir:

aa) Ölümüne olası gözle bakılabilecek bir tehlike içinde kaybolan kimsenin, kaybolmasından itibaren 1 yıl geçtikten sonra ilgililerin talebi üzerine mahkemece gaipliğine karar verilir.

-Yetkili mahkeme sulh mahkemesidir

bb) Kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimse hakkında, son haber tarihinden itibaren 5 yıl geçtikten sonra ilgililerin talebi üzerine mahkemece gaipliğine karar verilir.

Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilanla çağırır. Bu süre, ilk ilanın yapıldığı günden başlayarak en az 6 aydır. 

Gaiplik kararı, o kişinin ölmüş olduğuna ilişkin bir karine oluşturur. Gaiplik kararı,  verildiği andan itibaren değil, geriye dönük olarak, gaibin ölümüne olası gözle bakılacak bir durumda kaybolduğu veya ondan en son haber alındığı tarihten itibaren hükümlerini doğurur.

Gaiplik kararı ile gaibin evliliği kendiliğinden sona ermez. Gaibin eşi ya gaiplik davasıyla birlikte veya ayrıca açacağı bir dava ile evliliğin feshini istemelidir.

Gaibin mirası teminat karşılığında mirasçılara teslim edilir. Söz konusu teminat; ölümüne olası gözle bakılacak halde kaybolma için 5 yıl (tereke mallarının tesliminden itibaren hesaplanır),

uzun süreden beri haber alınamama hali için 15 yıl (son haber tarihinden başlayarak hesaplanır) ve her halde en çok gaibin 100 yaşına varmasına kadar gösterilir. Bu süreler geçtikten sonra miras kesin olarak kazanılır.

Gaip daha sonra ortaya çıkarsa veya üstün hak sahibi olduklarını ileri sürenler bu sıfatlarını ispat ederlerse, tereke mallarını teslim almış olanlar, aldıkları malları zilyetlik kuralları uyarınca geri vermekle yükümlüdürler.

3)KİŞİLİĞİN EHLİYETLERİ

A) Hak Ehliyeti (Medeni Haklardan Yararlanma Ehliyeti): Hak ve borç sahibi olabilme iktidarıdır. Her insanın hak ehliyeti vardır (genellik ilkesi). Bütün insanlar hukuk düzeninin sınırları içinde (eşit şartlarda olanlara eşit işlem) haklara ve borçlara sahip olmakta eşittirler (eşitlik ilkesi). Yaş, cinsiyet, evlilik, yabancılık, ayırt etme gücüne sahip olmamak, haysiyet hayat sürme gibi hallerde hak ehliyetinin belirli noktalarda sınırlandırıldığı görülmektedir.

Hak ehliyeti pasif bir ehliyettir. Sağ doğmak şartıyla cenin bile hak ehliyetine sahiptir. Tüzel kişiler ise hak ehliyetini kanunun aradığı şekilde kurulmuş oldukları andan itibaren kazanırlar.

B) Fiil Ehliyeti (Medeni Hakları Kullanma Ehliyeti): Bir kişinin bizzat kendi fiil ve işlemleriyle lehine haklar, aleyhine ise borçlar oluşturabilme yeteneğidir. Fiil ehliyeti aktif bir ehliyettir. Fiil ehliyetinin, hukuki işlem yapma ehliyeti, dava ehliyeti ve haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti olmak üzere üç görünümü vardır. Fiil ehliyetinin iki olumlu, bir olumsuz şartı vardır.

a) Olumlu Şartlar

aa) Temyiz kudretine (ayırtım gücüne) sahip olma: Temyiz kudreti bulunan kimseye mümeyyiz, bulunmayana ise gayrı mümeyyiz Temyiz kudreti; bir kişinin fiil ve işlemlerinin sebeplerini, neticelerini, etkilerini ayırt edebilme ve bunlara uygun olarak hareket edebilme yeteneğidir. Temyiz kudreti nispi bir kavramdır. Bir kişinin temyiz kudretinin olup olmadığı her somut olayda ayrıca incelenmelidir.

Kural olarak, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı ve sarhoşluk veya bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes temyiz kudretine sahiptir.

bb) Reşit olmak (ergin olmak): Normal rüşt yaşı 18 yaşın doldurulmasıdır. Fakat iki halde erken rüşt söz konusudur:

aaa) Evlenme: Evlenme kişiyi reşit kılar. Normal evlenme yaşı erkek ve kadında 17 yaşın doldurulmasıdır.

Olağanüstü evlenme yaşı ise her iki cins için de 16 yaşın doldurulmasıdır. Evlenme ile kazanılan rüşt kesindir, yani, evlenme daha sonra ortadan kalksa bile reşitlik devam eder.

 

 

bbb) Kazai Rüşt (Yargısal Rüşt):

15 yaşını dolduran küçük kendi isteği ve velisinin rızası ile mahkemece

ŞARTLARI

  • Mahkeme hükmüyle ergin kılınacak küçüğün 15yaştnı doldurmuş olması
  • Ergin kılınmaya karar verilmesi isteminde bulunma, “kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan” olduğu içindir ki, bu istemin bizzat küçükten gelmesi şarttır.
  • Ergin kılınmaya karar verebilmek için hem babanın hem de ananın rızalarını bildirmiş olmaları gerekir; onlardan biri razı olmazsa şart gerçekleşmemiş olur.
  • Eğer ergin kılınmasına karar verilecek olan küçük, velayet altında değil de “vesayet altında” ise ayrıca vesayet dairelerinin izni de gereklidir.

– küçüğe önce vesayet makamı (sulh mahkemesi), sonra denetim makamı (asliye mahkemesi) tarafından izin verilmesi gerekir

  • Ergin kılınacak küçüğün korunmaya değer menfaatinin bulunması gereklidir.

Ergin kılınmaya karar verecek olan mahkeme, küçüğün yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesidir.

 b) Olumsuz Şart

aa) Kısıtlı Olmamak (Mahcur Olmamak): Hacir (kısıtlama); kanunda belirtilen sebeplerden birinin varlığı durumunda, bir kişinin fiil ehliyetinin mahkeme kararı ile sınırlandırılması veya kaldırılmasıdır.

KISITLILIK NEDENLERİ

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı

Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim

III. Özgürlüğü bağlayıcı ceza: Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır.

Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür.

İstek üzerine: Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.

Bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetimi veya isteği sebebiyle kısıtlanamaz.

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmî sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir. Hâkim, karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi dinleyebilir.

İlân: Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilân olunur.

Kısıtlama, iyiniyetli üçüncü kişileri ilândan önce etkilemez.

GERÇEK  KİŞİLERİN FİİL EHLİYETLERİ

1-TAM EHLİYETLİLER: Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan kişilerdir.

Tam ehliyetliler her türlü hukuki işlemleri hiç kimsenin iznine muhtaç olmaksızın bizzat yapabilirler ve bu suretle de kendi lehlerine haklar ve aleyhlerine borçlar yaratabilirler.

2-SINIRLI EHLİYETLİLER:  Tam ehliyetli oldukları halde bazı sebeplerden dolayı ehliyetleri belli konularda sınırlandırılmış bulunan kişilerdir.Bunlar evliler ve kendilerine yasal danışman atanan kişilerdir.

EVLİLER AÇISINDAN

A-Eşlerden biri diğerinin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

B-Eşlerden birinin istemi üzerine hakim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir

C-Aksine anlaşma olmadıkça eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz.

D-Eşlerden biri  ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir

Kendilerine yasal danışman atanmış olanlar, kısıtlanmaları İçin yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, korunmaları bakımından fiil ehliyetlerinin sınırlanması gerekli görülen ergin kişilerdir

Aşağıdaki işlemleri yasal danışmanlarının olumlu oyunu almaksızın yapamazlar:

  1. Dava açma ve sulh olma;
  2. Taşınmaz alım-satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka ayni bir hak kurma;
  3. Kıymetli evrak alımı, satımı ve rehni;
  4. Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri;
  5. Ödünç verme ve alma;
  6. Ana parayı alma;
  7. Bağış yapma,
  8. Kambiyo taahhütleri alüna girme;
  9. Kefil olma.

Sınırlı ehliyetli kişi, bu işlemleri yasal danışmanının olurunu almaksızın yapamaz; yaparsa bu işlemler tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tâbi olurlar; yani bu işlemlerle karşı taraf bağlı, fakat sınırlı ehliyetli kişi bağlı değildir.

3-SINIRLI EHLİYETSİZLER:Mümeyyiz küçükler ve mümeyyiz kısıtlılardır. Bunlar kendilerini borç altına sokan işlemleri kendi başlarına yapamazlar. Bu işlemleri onlar adına kural olarak yasal temsilcileri (veli ve vasi) yapar. Sınırlı ehliyetsizler bu gibi işlemleri yasal temsilcilerinin rızaları ile yapabilirler. Rıza açık olarak verilebileceği gibi örtülü olarak da verilebilir. Rızanın verilmesi herhangi bir şekle tabi değildir. Önceden verilen rızaya izin, sonradan verilen rızaya ise icazet denir.

Sınırlı ehliyetsiz kendisini borç altına sokan bir işlemi, temsilcisinin izni olmadan yaparsa bu işlem tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tabi olur. Söz konusu işlemin sınırlı ehliyetsizi bağlayabilmesi için temsilcisinin bu işleme icazet (onay) vermesi gerekir. Yasal temsilci onay vermeyeceğini beyan eder veya tanınan süre içinde onay vermezse, işlem kesin olarak hükümsüzleşir. Onayın verilip verilmediğinin belli olmadığı devrede işlem askıda hükümsüz olduğundan onay verilmezse, karşı taraf da işlem ile bağlı olmaktan kurtulur.

Sınırlı ehliyetsiz işlemi yaparken kendisini tam ehliyetli gibi göstermişse, karşı tarafın menfi zararlarını (sözleşmeye güvenden doğan zararlarını) tazmine zorunludur. 

 Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokmayan karşılıksız kazandırıcı işlemleri (ivazsız iktisapları) kendi başlarına yapabilirler.

Örneğin sınırlı ehliyetsiz kendi lehine yapılan bir bağışlamayı kabul edebilir. Yasal temsilcinin sınırlı ehliyetsizi kendisine yapılan bağışlamayı kabulden men etmek veya verilmiş şeyin geri verilmesini emretmek yetkisi vardır. Bu durumda bağışlama geçersiz olur.

Sınırlı ehliyetsizler şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarını da bizzat kullanabilirler. Fakat evlenme, nişanlanma,ergin kılınma(Unutulmamalıdır ki başvuru için izne gerek yoktur),evlatlığa alınma, tanıma, ismin değiştirilmesini isteme durumlarında yasal temsilcinin de işleme rızası aranmaktadır.

-Kendisine vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatla uğraşmasına açıkça veya örtülü olarak izin verilen vesayet altındaki kimse; bu sanat ve mesleğin gerektirdiği her türlü olağan işlemleri yapabilir.

-Velisinin rızası ile aile dışında yaşayan çocuk, kazancını dilediği gibi harcayabilir. Vesayet altındaki kimse, kendi tasarrufuna bırakılan malları ve vasinin izniyle çalışarak kazandığı malları bizzat yönetmek ve kullanmak hakkına sahiptir.

-Sınırlı ehliyetsizler, kendilerini borç altına sokmayan, sadece menfaat sağlayan işlemleri, örneğin karşılıksız kazanımları (ivazsız iktisapları) yasal temsilcilerinin rızasına muhtaç olmaksızın kendi başlarına yapabilirler. Örneğin sınırlı ehliyetsiz, kendisine yapılan bağışlama yoluyla bir karşılıksız kazanımda bulunabilir;

Sınırlı ehliyetsizler kendilerine hukuki yararlar sağlayacağı gerekçesiyle, alacaklı sıfatıyla rehin, kefalet sözleşmesi yapabilirler. Aynı şekilde karşılık olmaksızın kendilerini yükümlülükten kurtaran sözleşmeleri de bizzat yapabilirler. Örneğin ibra anlaşması yaparak mevcut bir borçtan kurtulabilirler.

Sınırlı ehliyetsizler yönetimi ya kanundan ötürü ya da yasal temsilcileri tarafından kendilerine bırakılmış olan mallarla (serbest mallarla) ilgili hukuki işlemleri, kendilerini borç altına sokacak mahiyette olsalar dahi, kendi başlarına yapabilirler.

-kendilerine verilen temsil yetkisini kullanabilirler

Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokmayan irade açıklamaları  tek başlarına yapabilirler. Örneğin, malın ayıplı olduğuna ilişkin ihbar

-15 yaşını tamamlamış olan sınırlı ehliyetsizler, tek başlarına vasiyetname yapabilirler

– Sınırlı ehliyetsizlerin haksız fiillerden sorumlu olma ehliyetleri vardır. Bu nedenle sınırlı ehliyetsizler, bir haksız fiil işleyerek üçüncü kişilere verdikleri zararları bizzat tazmin etmekle yükümlüdür.

-Sınırlı ehliyetsizler, kendi başlarına yapabilecekleri hukuki işlemler ve haksız fiilleriyle ilgili olmak üzere dava ehliyetine de sahiptirler.

 

HİÇ YAPAMAYACAKLARI İŞLEMLER(YASAK İŞLEMLER)

 

  • Önemli bağışlamada bulunma,
  • Vakıf kurma
  • Kefil olma,
  • Rekabet yasağı sözleşmesi yapma
  • *Unutulmamalıdır ki 15 yaşını doldurmuş kişi vasiyetname ile vakıf kurabilir

 

4)      TAM EHLİYETSİZLER: Ayırtetme gücünden yksun küçükler veya kısıtlılardır.

1) Hukukî İşlem Ehliyeti Bakımından

Tam ehliyetsizlerin, kural olarak hukuki işlem ehliyeti yoktur; ve hukuki yasal temsilcilerin rızası ile dahi hukuka işlemlerde bulunmaları mümkün değildir; yaptıkları işlemler hiçbir hüküm doğurmaz. Bu işlemler bu kişilerin yasal temsilcilerinin onama vermeleriyle de geçerli hâle gelemezler. Karşı tarafın İyiniyetli olup olmamasının da işlemin geçerliliği bakımından hiçbir önemi yoktur  lakin bunların bazı istisnaları vardır.

  1. Yaptığı evlilikten doğan çocuklar evlilik içinde doğmuş sayılırlar. Evliliğin iptaline kadar evlilik hüküm ve sonuçlarını doğurur.
  2. Yaptıkları ölüme bağlı tasarrufların iptalini de ancak mirasçılar veya vasiyet alacaklıları isteyebilir.
  3. Mirasçı olabilirler ama bağış kabul edemezler.
  4. Bir malı işlemişse , işlediği malın değeri açıkça önceki hâlinden fazla ise, o eşyanın mülkiyetine sahip olur.
  5. Kira sözleşmesinin veya hizmet sözleşmesinin feshinin bildirilmesi tam ehliyetsize karşı yapılmışsa hüküm ifade eder
  6. Tam ehliyetsiz bir kişi, diğer bir kişiye sattığı malın bedelini almışsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca bedeli iade etmekle yükümlüdür.
  7. Bir diğer istisna da vekâletsiz iş görme hükümlerinden kaynaklanmaktadır.
  8. Ayırt etme gücü bulunmayanlar, kendilerinin ayırt etme gücü varken yüklendikleri borçlar veya yasal temsilcilerinin yaptığı işlemlerden doğan borçlardan ve kanundan doğan borçlardan kendi malvarlıkları ile sorumludur,
  9. Tam ehliyetsizler, kural oiarak kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklarını da bizzat kullanamazlar. Yasal temsilciler de bu haklan onlar namına kullanamazlar. O halde tam ehliyetsiz bir kişi, evlilik dışında doğan çocuğunu bizzat tanıyamayacağı gibi, velisi veya vasisi de onun namına tanıma yapamaz. Lakin Yargıtay, tam ehliyetsizlerin yasal temsilcileri vasıtasıyla boşanma davası açabileceklerini kabul etmektedir.

Tam ehliyetsiz adına hukuki işlemleri yasal temsilcisi yapar. Yasal temsilci ayırt etme gücü olmayan kişinin malvarlığı haklarını onun adına kullanabilir; fakat ayırt etme gücüne sahip olmayan kimsenin malını bağışlayamaz, vakfedemez ve  kefil olamaz.

Tam ehliyetsizlerin haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti de yoktur. Lakin  İstisnaları da vardır. Bunlardan biri, kusursuz sorumluluk hallerinde görülür. Bu hâllerde tam ehliyetsizlerin de sorumlu olacakları kabul edilmektedir. Böylece bir tam ehliyetsiz, adam çalıştıran, hayvan tutan, taşınmaz maliki, bina veya inşa edilmiş bir şeyin maliki sıfatıyla çalıştırdığı kişinin, hayvanın, binanın, yapı eserinin veya taşınmazın başkalarına vermiş oldukları zararları gidermekle yükümlü olacaktır.

Diğer bir istisna da hakkaniyetten doğmaktadır. Hakim, özellikle tarafların mali durumuna göre, tam ehliyetsiz kişi tarafından verilmiş olan zararın ödettirilmesinin hakkaniyet gereği olup olmadığını takdir eder.

-Ayırt etme gücünden sürekli olarak değil de, geçici olarak yoksun bulunan kimseler, haksız fiilden dolayı sorumludurlar. Ancak bu kimseler, ayırt etme güçlerini geçici olarak kaldıran duruma kendi kusurlarıyla düşmemiş olduklarını ispat ederlerse, sorumlu olamazlar

Tam ehliyetsizlerin dava ehliyeti de yoktur. O halde bu kişiler mahkemelerde davacı veya davalı sıfatıyla bulunup yargılama hukuku işlemlerini bizzat yapamazlar.

  

KİŞİLİĞİN KORUNMASI: Kişinin maddi, manevi ve iktisadi bütünlüğü üzerinde sahip olduğu mutlak haklara kişilik hakkı denir. Bu haklar kişiye, kişi olması sebebiyle tanınmış, devredilemez, haczolunamaz ve miras yoluyla geçmez.  Hukuk düzenimiz kişiliği hem o kişinin kendisine karşı hem de dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korumuştur.

A) Kişiliğin dahilen korunması: Hiç kimse hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Hiç kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka veya ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz. Ancak yazılı rıza üzerine organ nakli borcu altına girmek mümkündür. Fakat nakil borcu altına giren kişiye karşı ifa davası açılamayacağı gibi maddi-manevi tazminat davası da açılamaz.

B) Kişiliğin haricen korunması: Hukuka aykırı olarak kişilik hakları saldırıya uğrayan kimse hakimden saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişiliği dışa karşı koruyan davalar şunlardır:

a) Tespit Davası: Sona ermesine rağmen etkisi devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespiti için açılan davadır. Bu davada davacı yani şahsiyet hakları haksız saldırı sonucunda zedelenmiş olan kimse saldırının haksızlığının tespiti yanında gerekirse ‘’ kararın yayınlanmasını’’ veya ‘’kararın üçüncü kişilere de bildirilmesini ‘’ talep edebilir.

b) Men Davası: Gerçekleşen ve halen de devam etmekte bulunan bir saldırıya son verilmesi için açılan davadır.

c) Önleme Davası: Halen mevcut olmamakla birlikte bir takım belirtilerden pek yakın bir zamanda gerçekleşmesi beklenen haksız saldırı tehlikesine karşı açılan davadır. Davacı bu davalarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi veya yayımlanması isteminde de bulunabilir.

Yukarıdaki üç davanın açılabilmesi için saldırının hukuka aykırı olması şarttır. Fakat saldırganın kusurlu olması şart değildir.

Kişilik hakkı saldırıya uğrayan kimsenin hukuka uygun rızası,

– üstün nitelikte özel veya kamusal yarar

-kanunun verdiği yetkinin kullanılması

-meşru müdafaa gibi durumlarda hukuka aykırılık ortadan kalkar. 

d) Tazminat Davası:

aa) Maddi Tazminat Davası: Kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle uğranılan fiili zarar ve yoksun kalınan kazancın giderilmesi için açılan davadır.

bb) Manevi Tazminat Davası: Hukuka aykırı saldırı dolayısıyla uğranılan acı, elem ve ruhsal çöküntünün giderilmesi amacına yöneliktir.

Tazminat davasının açılabilmesi için saldırganın kusurlu olması gerekir.

Manevi tazminat talebi karşı tarafça kabul edilmedikçe devredilemez, miras bırakan tarafından ileri sürülmedikçe mirasçılara geçmez.

e) Vekaletsiz İş Görme Davası: Kişilik haklarına saldırıda bulunan kimse bu saldırı sonucunda bir takım kazançlar elde etmişse, saldırıya uğrayan açacağı bu dava ile elde edilen kazançların kendisine verilmesini talep edebilir.

İKAMETGAH (YERLEŞİM YERİ): Üç tür ikametgah vardır:

a) İradi İkametgah: Sürekli kalma niyetiyle oturulan yer ikametgah olarak kabul edilir. Sürekli kalma niyeti olmaksızın oturulan yere ise konut denir. Bir öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma veya eğitim, sağlık, bakım veya ceza kurumuna konulma, yeni ikametgah edinme sonucunu doğurmaz.

b) İtibari İkametgah: Önceki ikametgahı belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı halde Türkiye’de henüz bir ikametgah edinmemiş olan kimsenin halen oturduğu yer onun ikametgahı sayılır.

c) Kanuni İkametgah: Kanuni ikametgahı olan kişiler; velayet altındaki küçüklerle, vesayet altındaki kişilerdir. Küçüklerin ikametgahı ana-babasının ikametgahıdır. Vesayet altındakilerin ikametgahı ise bağlı oldukları vesayet makamının (sulh mahkemesinin) bulunduğu yerdir.

-Eşlerden birbirlerinden ayrı yerleşim yeri belirleyebilir

İkametgahın Tabi Olduğu İlkeler:

a) İkametgahın gerekliliği ilkesi: Herkesin mutlaka bir ikametgahı olmalıdır. Yeni bir ikametgah edinilmeden eski ikametgah terk edilemez.

b) İkametgahın tekliği ilkesi; Herkes ancak bir tek ikametgaha sahip olabilir. Fakat bu kural sınai ve ticari kuruluşlar hakkında uygulanmaz.

HISIMLIK VE ÖNEMİ: Gerçek kişiler arasında kan veya akdi bir bağ dolayısıyla meydana gelen yakınlık ilişkisidir.

a) Hısımlık Türleri:

aa) Kan Hısımlığı: Kan bağından meydana gelen hısımlıktır. İkiye ayrılır:

aaa) Usul – füru (üst soy alt soy) hısımlığı: Birbirlerinden üreyen kişiler arasındaki hısımlıktır.

 bbb) Civar (Yansoy) hısımlığı: Ortak bir kökten gelenler arasındaki hısımlıktır. Ör. Kardeşler  birbirlerinin civar kan hısımıdırlar.

         Kan hısımlığının derecesi nesillerin sayısı ile belli olur. Yani bir kimse ile onun     

kan hısımı arasında kaç doğum varsa hısımlık derecesi de o kadardır.

bb) Akdi Hısımlık: Bir akitten doğan hısımlıktır. İkiye ayrılır:

aaa) Sıhri (Kayın) hısımlık: Eşlerden biri ile diğer eşin kan hısımları aynı tür ve dereceden kayın hısımları olur. Evlenmeyle doğan bu hısımlık evliliğin ortadan kalkmasıyla sona ermez.

bbb) Yapay (Suni) hısımlık: Evlat edinme işleminin tamamlanmasıyla birlikte evlatlık ile evlat edinen arasında doğan hısımlıktır.

Kanun koyucu otuz yaşını doldurmuş olan kimselere kendilerinden en az on sekiz yaş küçük bir kişiyi evlat edinme imkanı tanımıştır. Evlat edinme işleminin mahkemece verilen evlat edinme kararıyla birlikte tamamlandığı anda, evlat edinen ile evlatlık arasında kanundan dolayı birinci dereceden bir üstsoy-altsoy hısımlığı meydana gelir. Evlatlık, kendisini evlat edinmiş olanın birinci dereceden altsoyu olur.

b) Hısımlığın Önemi: Hısımlık önemini özellikle miras hukukunda, evlenme yasağında ve nafaka yükümünde gösterir.

aa) Miras bakımından: Miras bırakanın birinci derece yasal mirasçıları, onun altsoyudur. İkinci derece mirasçıları, ana ve babası ve onların altsoyudur. Üçüncü derece mirasçıları ise, büyük ana ve büyük babaları ile onların altsoyudur.

Evlilik dışında doğmuş ve soy bağı, tanıma veya hakim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.

Evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlatlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirasçı olmazlar.

bb) Evlenme yasağı bakımından: Şu hısımlar arasında evlenme yasaktır:

aaa) Üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,

bbb) Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında,

ccc) Evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında.

cc) Nafaka yükümü bakımından: Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür (yardım nafakası). Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır. Evlat edinen ile evlatlık arasında da karşılıklı nafaka yükümlülüğü vardır.

 

 İSİM VE İSMİN KORUNMASI:

 Evlenen kadın kanundan ötürü kocasının soyadını kazanır ancak isterse kendi soyadını da kocasının soyadının önünde kullanabilir. Evlatlık da evlat edinenin soyadını alır. Ancak, reşit olan evlatlık isterse kendi ailesinin soyadını kullanabilir.

Bir kişinin gerçek ismini gizlemek amacıyla faaliyette bulunurken kendisine taktığı isme, müstear ad veya mahlas denir. Belli bir özelliğinden dolayı bir kimseye başkaları tarafından takılan isme ise lakap denir.

Adının kullanılması çekişmeli olan kişi, hakkının tespitini dava edebilir. Adı haksız olarak kullanılan kişi buna son verilmesini; haksız kullanan kusurlu ise ayrıca maddi zararının giderilmesini ve uğradığı haksızlığın niteliği gerektiriyorsa manevi tazminat ödenmesini isteyebilir.

İsmin değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak mahkemeden (asliye hukuk) istenebilir. Adı değişmiş olduğu nüfus siciline kayıt ve ilan olunur.

Sınırlı ehliyetsiz bir kişi yasal temsilcisinin rızası ile bu talepte bulunabilir. İsim değiştirmekle kişisel durum değişmez. İsmin değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden itibaren 1 yıl içinde değiştirme kararının kaldırılması için dava açabilir.

9) KİŞİSEL HAL SİCİLLERİ: Bir gerçek kişiyi, diğer kişilerden ayıran ve hukuk düzeninin sonuç bağladığı niteliklere kişisel hal denir. Doğum, ölüm, evlenme sicili, yer değiştirme kütüğü gibi siciller şahsi hal sicilleridir. Bu siciller MK. m. 7 anlamında resmi sicildir. Söz konusu siciller aleni değildir ancak menfaati olanlar inceleyebilir.

Mahkeme kararı olmadıkça kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzeltme yapılamaz. Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu edilmek kaydıyla devletçe tazmin edilir.

 

CİNSİYET DEĞİŞİKLİĞİ: Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin on sekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır.

Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

 TÜZEL KİŞİLER (HÜKMİ ŞAHISLAR):

Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere bağımsız bir varlık halinde teşkilatlanan şahıs ve mal topluluklarıdır. Tüzel kişiler tabi oldukları hukuka göre; kamu hukuku tüzel kişileri ve özel hukuk tüzel kişileri olarak ikiye ayrılır. Özel hukuk tüzel kişileri ise kazanç paylaşma amacı güden (Ör. Şirketler) ve böyle bir amaç gütmeyen tüzel kişiler (dernekler, vakıflar) olarak ikiye ayrılır.

1) Tüzel Kişilerin Ehliyetleri:

a) Hak Ehliyeti (Medeni Haklardan Yararlanma Ehliyeti): Cins, yaş, hısımlık gibi yaratılış gereği yalnızca insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara tüzel kişiler ehildirler. Tüzel kişiler hak ehliyetini kanunlara uygun olarak kuruldukları andan itibaren kazanırlar.

b) Fiil Ehliyeti (Medeni Hakları Kullanma Ehliyeti): Tüzel kişilerin fiil ehliyetleri kuruluş amaçları ile sınırlandırılmıştır. Buna tahsis ilkesi (ultra vires) denir. Amacı hukuka veya ahlaka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzelkişilik kazanamaz.

Tüzel kişiler fiil ehliyetini kanuna ve kuruluş belgelerine göre bulunması zorunlu olan organlarına sahip oldukları andan itibaren kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukuki işlemleri ve diğer fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar. Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.

-Sona eren tüzelkişinin ehliyeti, tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere tasfiye sırasında da devam eder.

-Tüzelkişinin malvarlığının tasfiyesi, kanunda ve kuruluş belgesinde aksine hüküm bulunmadıkça terekenin resmi tasfiyesine ilişkin hükümlere göre yapılır.

-Tüzel kişinin sona ermesi durumunda malvarlığı, kanunda veya kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça veya yetkili organı başka bir karar vermedikçe, en yakın amacı taşıyan kamu kurum veya kuruluşuna geçer.

– Hukuka veya ahlaka aykırı amaç güttüğü için kişiliği mahkeme kararıyla sona eren tüzelkişinin malvarlığı her halde ilgili kamu kuruluşuna geçer.

Tüzel kişinin ikametgahı: Kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.

 

DERNEKLER

Gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere bilgi ve çalışmalarını birleştirmeleriyle oluşan kişi topluluklarıdır. Dernekte tek gaye vardır.

Fiil ehliyetine sahip gerçek kişiler ile tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernekler kuruluş bildirimini, tüzüğünü ve diğer belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar

Bir derneğin kamuya yararlı dernek sayılabilmesi için, en az bir yıldan beri faaliyette bulunması, amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için giriştiği faaliyetlerin ülke çapında yararlı sonuçlar verecek nitelik ve ölçüde olması gerekir. Derneğin kamuya yararlı derneklerden sayılması, ilgili Bakanlıkların görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı’nın önerisi üzerine Danıştay İdari İşler Kurulu’nun kararına ve Bakanlar Kurulu’nun onayına bağlıdır.

Türkiye’de kurulan dernekler, amaçları doğrultusunda uluslar arası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, Bakanlar Kurulu’nun izniyle yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara üye olarak katılabilirler.

Yabancı dernekler, uluslar arası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde ve kültürel, ekonomik ve teknik konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere, Bakanlar Kurulu’nun izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.

Fiil ehliyetine sahip bulunan her gerçek kişi ile tüzelkişiler derneklere üye olma hakkına sahiptir. Hiç kimse, bir derneğe üye olmaya ve hiçbir dernek de üye kabul etmeye zorlanamaz.

Kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhâl derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Dernek tüzüğü, derneğe yapılan yazılı bildirimden başlayarak onbeş gün içinde yerel bir gazete ile ilân edilir.

Dernekler, tüzüklerinin gazetede yayımlandığı günü izleyen altı ay içinde ilk genel kurul toplantılarını yapmak ve zorunlu organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

 

 Üyelik:- Fiil ehliyetine sahip bulunan her gerçek kişi, derneklere üye olma hakkına sahiptir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, tüzükte başkaca bir düzenleme yoksa, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye altı ay önceden yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.Tüzükte çıkarma sebepleri gösterilmişse, çıkarma kararına bu sebeplerin haklı sayılamayacağı iddiasıyla itiraz edilemez.

Dernek üyeleri eşit haklara sahiptirler. Dernek, üyeleri arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, din ve mezhep, aile, zümre ve sınıf farkı gözetemez; eşitliği bozan veya bazı üyelere bu sebeplerle ayrıcalık tanıyan uygulamalar yapamaz.

Her üyenin, derneğin faaliyetlerine ve yönetimine katılma hakkı vardır.

Dernekten çıkan veya çıkarılan üye, dernek malvarlığında hak iddia edemez.

Her üyenin genel kurulda bir oy hakkı vardır; üye, oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Onursal üyelerin oy hakkı yoktur.

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

1- Genel kurul: Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur.

Genel kurul, tüzükte belirtilen zamanda yönetim kurulunun çağrısı üzerine toplanır.

Olağan genel kurul toplantılarının en geç iki yılda bir yapılması zorunludur.

Genel kurul, yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hâllerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılır.

Yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa; üyelerden birinin başvurusu üzerine, sulh hâkimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.

Genel kurul, yönetim kurulunca, en az onbeş gün önceden toplantıya çağrılır. Bu amaçla toplantının günü, saati, yeri ve gündemi, yerel bir gazete ile ilân edilir ve aynı zamanda üyelere bir yazıyla bildirilir.

Genel kurul toplantısı, bir defadan fazla geri bırakılamaz.

 Genel kurulun görev ve yetkileri: Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir; dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Hiçbir dernek üyesi, dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu arasındaki bir hukukî işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy kullanamaz.

2- Yönetim kurulu

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Görevleri:Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

3-Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Sona erme

 A-Kendiliğinden(İNFİSAH)

Dernekler, aşağıdaki hâllerde kendiliğinden sona erer:

  1. Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hâle gelmesi veya sürenin sona ermesi,
  2. İlk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların oluşturulmamış olması,
  3. Borç ödemede acze düşmüş olması,
  4. Tüzük gereğince yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hâle gelmesi,
  5. Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması.

Her ilgili, sulh hâkiminden, derneğin kendiliğinden sonra erdiğinin tespitini isteyebilir.

B- Genel kurul kararı ile:- Genel kurul, her zaman derneğin feshine karar verebilir.

C- Mahkeme kararı ile : Derneğin amacı, kanuna veya ahlâka aykırı hâle gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin feshine karar verir. Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dahil gerekli bütün önlemleri alır.

-Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, uluslararası faaliyette bulunabilirler ve yurt dışında şube açabilirler.

Türkiye’de kurulan dernekler, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde, Bakanlar Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara üye olarak katılabilirler.

-Yabancı dernekler, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla kültürel, ekonomik ve teknik konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere, Bakanlar Kurulunun izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.

 Üst kuruluşlar kurmaları

  1. Federasyon: Federasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan en az beş derneğin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur.

Her federasyonun bir tüzüğü bulunur.

  1. Konfederasyon:Konfederasyonlar, kuruluş amaçları aynı olan en az üç federasyonun, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur.

 

VAKIFLAR

Gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Vakıflarda üyelik söz konusu olabilir, yararlanan olur. Vakıf birden fazla amaç için kurulabilir.

Vakfeden gerçek veya tüzel kişi olabilir. Vakıf kurma iradesi ya resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla (vasiyetname) ile açıklanır. Vasiyetname yapabilmek için temyiz kudretine sahip olmak ve 15 yaşını doldurmuş bulunmak gerekir.

Vakıf, yerleşim yeri mahkemesinde nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır        

Vakıfların tek zorunlu organı yönetim organıdır.

Amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Yasak amaç güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf denetim makamının veya cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır.

Türkiye’de kurulan vakıflar, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle yurt dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler.

 

İlgili Kategoriler

Anadolu AÖF AÖF Ders Notları



Yorumlar 1

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir