6.Sınıf Sosyal Bilgiler Ders Özetleri



ÜNİTE: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENİYORUM
Çevremizdeki bir olay yaşamın bir çok alanını etkiler.  Örneğin mahallemize açılan bir okul o çevrede eğitimi (kültürel),etkiler, orada iş kollarının gelişmesini sağlar (ekonomik), insanların yaşamını  etkiler (sosyal).

Olgu:

Kolayca anlaşılabilir,kanıtlanabilir ve bilimsel verilere dayanan bilgidir. Olgu kişiden kişiye değişmez.

Türkiye’nin  ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.

İnsan canlı bir varlıktır.

Görüş:

Kişiden kişiye değişen ve insanların kendi düşüncelerini yansıtan bilgidir.

En iyi takım Fenerbahçe’dir.

Türkiye’nin en güzel ili Çorum’dur.

En çalışkan insanlar Türklerdir.

Kavram:

Basit bir fikri veya gerçeği veya bir grup şeyi soyutlayarak ifade eden terim.

Sarı, kırmızı, mavi….. bunların hepsini “renk “ olarak ifade ederiz. Renk kavramdır.

Bir sınıfta Öğrenciler Ali, Ayşe vs. Hepsini birden  “öğrenci” olarak ifade ederiz. Öğrenci kavramdır.

Yürümek ,koşmak,oturmak kelimelerinin kavramı ise “hareket”tir.

Genelleme:

Olgu ve kavramlardan daha kapsamlı bilgiler elde etmektir.

Bilimsel araştırma Basamakları:

1 – Konuyu belirlemek

2- Sorunun çözümüne ilişkin varsayımları (hipotez) yazmak.

3- Konuyla ilgili bilgi toplamak.
4- Kaynaklardan topladığın bilgileri sırala , hipotezleri test et.

5- Yazacağın metni oluşturma.

Dipnot:

Metni  yazarken alıntı yaptığımız kısımları (cümle yada paragrafları) nereden ve kimden aldığımızı gösteren notlardır.

Kaynakça:

Yararlandığımız kaynakların adını belirtmemizdir.

Dilekçe hakkı:

Bir isteğimiz, sorunumuz olduğunda onun çözümünü istemek için yazılan kısa yazılara dilekçe denir.  Her insan sorunu ve isteğini dile getirmekte özgürdür. Bu nedenle istediği kuruma dilekçe verebilir. Ve dilekçesine cevap verilmesi kanuni bir zorunluluktur. Dilekçesine en geç 60 gün (2 ay) içinde cevap verilmesi şarttır.

Bilgi edinme hakkı:

Bu da bir kişinin bir konu hakkında bilgi edinmekistemesidir. Her hangi bir kamu kuruluşundan istediğimiz konu hakkında bilgi edinme hakkına sahibiz.

Atatürk ve sosyal bilimler:

Sosyal Bilimler deyince aklımıza tarih, coğrafya, edebiyat, Türkçe, psikoloji, sosyoloji, sosyal bilgiler, vatandaşlık gibi konular aklımıza gelmelidir.

Atatürk ülkemizin geçmişini bilmemiz gerektiğini her defasında önemle vurgulamıştır. Çünkü tarihini bilmeyen toplumlar eski hatalarına tekrar düşebilirler. Atatürk  aynı zamanda dilimize de önem vermiş ve Türkçe’nin geliştirilmesi için çalışmıştır.

Türk Tarih Kurumu (TTK) :

Türk Tarih Kurumunun amacı tarihimiz öğrenmek onu korumak , geliştirmek ve gelecek kuşaklara tarihimizi aktarmaktır. Bu amaçla Atatürk 1931 de Türk Tarih Kurumunu kurdurmuştur.

Türk Dil Kurumu (TDK):

Amacı Türkçe’mizi korumak, onu geliştirmek ve doğru Türkçe kullanımını sağlayarak gelecek kuşaklara aktarmaktır. Bu amaçla Atatürk 1932 de Türk Dil Kurumunu kurdurmuştur. Ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarında; Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF), halk evleri açılmıştır

ÜNİTE: YERYÜZÜNDE YAŞAM
Değişik Yerler Farklı Yaşamlar:

İnsanlar yaşadığı çevrenin iklimi, bitki örtüsü oradaki yaşamı etkiler. İnsanlar oradaki iklime göre giyinir. Oradaki bitkilere göre ticareti gelişir.

Dünyadaki bazı iklimler:

1- Çöl İklimi: Genelde gündüzleri sürekli sıcaktır. Geceleri soğuk rüzgarlar eser.

2- Ekvator İklimi: Ekvator çevresinde görülen iklim yaz kış çok sıcaktır. Soğuk kış ayları yaşanmaz.

3- Kutup İklimi: Bu iklim kutuplar çevresinde görülür. Yaz kış çok soğuktur. Kar ve buz yerden hemen hemen hiç kalkmaz.

4- Muson İklimi: Daha çok dönenceler ile ekvator arasında görülen iklimdir. Bu iklim yazları sıcak ve aşırı yağışlıdır. Bu bölgelerde sık sık sel baskınları yaşanır. Asya’da Bangladeş çevresinde görülür.

Geçmişten Günümüze Yerleşme:

–  İlk insanlar mağaralarda yada ağaç kovuklarında barınıyordu. Genellikle avcılık ve toplayıcılıkla yaşıyorlardı. Erkeklere avlanırken kadınlar tohum ve benzeri şeyler topluyordu.

– İlk insanlar tohumların yetiştiğini görünce tarım başladı. Tarımın başlaması ile insanlar yerleşik hayata geçmeye başladılar. Tarım arazilerinin çevresine ilk yerleşim yerlerini kurmaya başladılar.  Böylece ilk köyler oluştu. Bu köyler genelde yüksek yerlere kuruluyor ve çevresi çitlerle kapanıyordu.

– Zamanla insanlar daha çoğaldıkça bu kez aralarında sorunlar çıkınca kendilerini yönetecek  kişiler seçmek zorunda kaldı ve böylece ilk devletler kurulmaya başladı.

– İnsanlar önceleri kilden çanak çömlek kullanıyorlardı. Çatal ve kaşıkları kemiktendi. İnsanlar ateşi bulunca bu çömleklerini pişirerek daha sağlam yaptılar. Daha sonra insanlar madenleri işlemeyi öğrendi. (Önce bakır, sonra demir, sonra tunç gibi madenler).

– Zamanla büyük şehirler ve devletler kuruldu. Ve şehirler arasında ürettikleri ürünler sayesinde ticaret başladı.

– Beraber yaşayınca toplum kurallarını düzenleyecek kanunlar hazırladılar.

– Şehirler yada küçük ülkeler arasında savaşlar başladı. Şehirleri ve küçük devletleri egemenliği altına alan toplumlar büyüdü. Böylece büyük “Merkezi Krallıklar” kuruldu.

Kimler Geldi Kimler Geçti:

Üzerinde yaşadığımız Anadolu’da bizden önce bir çok uygarlıklar yaşadı. Günümüzde onlara ait eserler bulunmakta ve müzelerde sergilenmektedir. Anadolu’da kurulan ilk uygarlıklar(medeniyetler):

1- Hititler:

-Başkenti  Hattuşa’dır (Hattuşaş). Hattuşa bugün ilimiz olan Çorum sınırları içinde yer alır.

– Hitit krallarının yanında “Tavanna” denilen kraliçelerde yönetimde söz sahibi idi. Buda Hitilerde kadına önem verildiğini gösterir.

-Hititlerin devlet işlerinin görüşüldüğü meclise “Pankuş” adı verilirdi.

-Hititliler çivi yazısı ve Mısırlıların kullandığı Hiyeroglif(resim yazısı) yazısını kullandı.

– Hititliler “Anal” adı verilen yıllıkları yazdılar. Bu Analları tanrıya hesap vermek için yazıyorlardı. Bu nedenle yalan yazmadıkları için Anallar ilk gerçek tarih yazıcılığı sayılmaktadır.

-Dünyanın ilk yazılı antlaşması olan “Kadeş Antlaşması” Hitiler ile Mısırlılar arasında yapıldı.

– Hititler at yetiştiriciliği yaptı. Küçük ve büyükbaş hayvancılık yaptılar. Maden işlenmeciliği yaptılar.

2- Frigler:

-Başkenti Gordion şehridir. Bugün Ankara’nın ilçesi olan Polatlıdadır.

– Frigler tarıma büyük önem verdiler. En önemli geçim kaynakları tarımdı. Bu nedenle saban kırana ölüm cezasına kadar ceza veriyorlardı. Bunun nedeni Geçin tarıma dayalı olması.

– Çivi yazısı kullandılar.

– Kral Midas ünlü bir kralıdır. Tarihte eşek kulaklı Midas olarak yerini almıştır.

– Friglerin dokuduğu kilimlere “Tapates” adı verilirdi.

– Hayvanların konuşturulduğu “fabl” hikayeleri yazmışlardır.

3- Lidyalılar:

– Başkentleri “Sard” şehridir. Bugün Manisa’nın Salihli ilçesindedir.

– Lidyalıların en önemli özelliği parayı bulmalarıdır.

– Ticaret yapmak için “Kral Yolu” adı verilen ticaret yolunu kurdular.

– Süs eşyası ve parfüm ticareti yaptılar.

– Çivi yazısı kullandılar.

4- İyonlar:

– İyonlar şehir devletleri halinde yaşadığı için belli bir başkentleri yoktur. Efes, Milet, Foça, İzmir önemli şehirleri idi.

– İyonyalılar özgür düşünceye ve bilime önem vermişler. Bu nedenle bir çok bilim adamı yetiştirmiştir.

-Tıpta Hipokrat, tarihte Herodot, felsefe’de Diyojen, matematikte Pisagor, Thales gibi bilim adamları yetişmiştir.

– Deniz ticareti yapmışlar ve başka ülkelere koloniler kurmuşlardır. Yerleştikleri kolonileri sahiplenmişlerdir.

* Koloni: Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke.

– İyonyalılar Fenike alfabesi kullanmışlardır.

– Bugünkü Avrupa uygarlığının temelinin oluşmasını sağlamışlardır.

5- Urartular:

– Başkenti Tuşpa’dır. Bugün Van ili sınırları içinde yer alır.

– Taş işlemeciliğinde gelişmişlerdir.

– Barajlar, göletler kurdular. Su kanalları açarak sulama yapmışlardır.

-Çivi yazısı kullanmışlardır.

– Oda şeklinde kaya mezarları yapmışlardır. Ölümden sonra yaşama inandığı için mezarlarına insanların günlük kullandığı eşyaları koymuştur.

III. ÜNİTE:  İPEK YOLUNDA TÜRKLER

İpek Yolu:

Çin’den başlayıp Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran üzerinden İstanbul’ kadar uzanan yola ipek yolu adını veriyoruz. Çin’den ipek ticareti yaygın olarak yapıldığı için yola bu ad verilmiştir.

Türk Adının Anlamı Ve Kökeni:

1-Ziya Gökalp’e göre; Töre kelimesinden gelir. Buna göre Türk: “Türeli=Nizamlı, geleneklerine bağlı” demektir.

2- Danimarkalı Bilgin WAMBERY’e göre Türemekten (Türük) gelir.  Buna göre Türk demek TÜREMİŞ, ÇOĞALMIŞ demektir.

3- Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügatıt Türk” adlı eserinde Türk demek “OLGUNLUK ÇAĞI” demektir.

4- Genel olarak Türk demek, GÜÇLÜ, KUVVETLİ manasında kabul edilir.

– İlk Türklerin anayurdu Orta Asya’dır. Fakat zamanla çeşitli nedenlerle göç etmişlerdir.

Göçlerin Sebepleri:

1- Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı,

2- Olumsuz iklim şartları(Kuraklık, şiddetli kışlar)

3- Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler

4- Salgın hastalıklar

5- Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi.

6- Çin’in baskı ve hileleri

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti)(MÖ. 220-MS.300)

–   Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Tarihte bilinen İLK TÜRK DEVLETİ’dir.

-** Bilinen ilk hükümdarı TUMAN (Teoman)’dır. Teoman’dan sonra yerine oğlu METE HAN geçmiştir.

– Asya Hun devleti METE HAN zamanında en geniş sınırlarına ulaşmıştır.

– Çinliler Türk akınlarına karşı koymak için ÇİN SEDDİ’ni yaptılar. *ÇİN SEDDİ; 2450 kmuzunluğunda , 11 metre yüksekliğinde 7,5 m gerişliğinde kalınlığındadır.Yinede Türk akınlarına engel olamamıştır.

– **Mete orduda 10’luk sistemi uyguladı. Günümüzde orduların çoğu daha bu sistemi kullanmaktadır.

– Oğuz Kağan Destanını önemli destanlarıdır. Bu destandaki kişinin Mete olduğu sanılmaktadır.

– Tarihte ilk defa bütün Türkleri tek bayrak altında toplayan Türk Devleti Asya Hun devletidir.

– Büyük Hun Devleti VERASET SİSTEMİ ve ÇİN SİYASETİ nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye ayrıldı. Batı Hunları ARAL GÖLÜ civarına göç etmek zorunda kaldılar.  Doğu Hunları ise Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrıldı. Ve daha sonra Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.

Kavimler Göçü:

– Hun Devleti yıkıldıktan sonra Çin baskısından kurtulmak için bazı Hun boyları İtil’in batısına geçerek Karadenizin kuzeyine göç ettiler. Bu göç sırasında önüne çıkan devletleri ya yönetimine aldılar yada onlarda ileri doğru kaçtı.

– Tarihte devletlerin bu yer değiştirmesine “ Kavimler Göçü” denilmektedir.

– Göç eden bu Türkler Avrupa Hun Devletini Kurdular..

Kavimler göçünün sonuçları:

– Roma İparatorluğunun çöküşü hızlandı.İmparatorluk 395’te ikiye ayrıldı.

– 476’da batı Roma İmparatorluğu yıkıldı. Toprakları üzerinde birçok devlet kuruldu.

-Avrupa’nın etnik çehresi değişti.Yeni topluluklar ortaya çıktı.

– Avrupa bir karışıklık dönemi yaşadı

-Günümüz Avrupa devletlerinin temelleri atıldı.

-Avrupada feodalite dönemi başlamıştır.

-Avrupa Türk kültürüyle tanıştı.Balkanlarda Türk devletleri kuruldu.

** Feodalite (Derebeylik): Zengin toprak sahibi olan kişilerin oluşturduğu sistemdir. Toprakta çalışan köylüler toprakla birlikte alınıp satılabilirdi.

AVRUPA HUN DEVLETİ

– Kurucusu Balamir Han’dır.

– Anadolu’ya ilk Türk akınları bu dönemde olmuştur.

-Atilla döneminde Bizans vergiye bağlanmıştır.

-Batı Roma üzerine sefer yapılmış, fakat Papanın Hıristiyan dünyası adına Roma’yı kendilerine bağışlamalarını istemesi üzerine buranın alınmasından vazgeçilmiştir.

-Fransa üzerine düzenlenen Galya seferi Batı Roma’yı yalnız bırakmaya yöneliktir.

GÖKTÜRKLER

– Bumin Kağan 552’de Göktürk devletini kurdu. – Ötügen başkent olmuştur.

– **Türk adını kullanan ilk devlettir.

-Göktürk adı Göktürk yazıtlarında Kök-Türk şeklinde yazılmıştır.

– Bumin Kağanın ölümünden sonra iktidar mücadeleleri başladı.

– Çinliler bu mücadeleyi körükleyince Göktür kağanlığı iyice zayıfladı.ve siyasi birligi bozuldu.630 yılında yıkıldı.

II.GÖKTÜRK DEVLETI

– Kutluk Han 681 den itibaren Göktürkleri yeniden bir araya getirerek 2. Göktürk Devleti kuruldu.Bu devlete bu nedenle Kutluk Devleti de denilmektedir

.-Bu devlet en parlak dönemini Bilge Kağan, Kültigin veVezir Tonyukuk zamanındadır.

-Devletin zayflaması üzerine Türk boylarından Basmıller, Karluklar ve Uygurlar isyan ederek 742 yılında yıkıldı.

-** Göktürklerden günümüzü kalan en önemli eser Orhun Yazıtlarıdır(Göktürk Kitabeleri). Bu kitabeler Bilge Kağan, Kültigin Kağan ile vezir Tonyukuk adına dikilmiştir.

-** Bunlar yazılı ilk Türk belgeleridir. Orhun alfabesi ile yazılmıştır.

-** Bu yazıtları Danimarkalı Wilhem Thomsen (Vilyım Tamsın) çözmüştür.

UYGUR DEVLETİ:

– Karluk ve Basmiller’le birleşerek II.  Göktürk Devletini yıkan UYGURLAR Orhun

bölgesinde UYGUR DEVLETİ’ni kurdular.(745)
– Kurucuları KUTLUK BİLGE KÜL KAĞAN, merkezleri Ordubalık (Karabalsagun)’dur.

– Uygurlar Yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur.

– Manihizm’e inandılar. Bu inanışta et yemek günah sayıldığı için vücut yapıları

değişti.  Ve savaşçı güçlerini kaybettiler.

-18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar.

– Cengiz Han’ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden

Moğollar’ı devlet teşkilatı, ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler.

-Moğolların Türkleşmesinde önemli bir rol oynadılar. (Özbek ve Çağatay Türkleri)

-İlk Müslüman Türk Devleti  Karahanlılar’la savaştılar.(Sebep Uygurların

Budizmi, Karahanlıların  İslamiyeti yaymak istemeleri.)

-Tahta harflerden MATBAA’yı oluşturdular, pamuktan KAĞIT yaptılar.

– Kırgızlar tarafından 840 yılında yıkıldılar.

İSLAM TARİHİ

İslamiyet’ten Önce Arap Yarımadasının Durumu:

– İslamiyet’ten önce Arap yarımadasında Putperestlik yaygındı. Diğer dinler:
-Sabilik : (Yıldız ve gök cisimlerine tapma)

-Mecusilik: ( Zerdüşt inancı. Ateşe tapma )
–Hıristiyanlık
-Yahudiler
-Hanif : (Hz.İbrahim’in tek tanrı inancı. Puta tapmazlar, içki içmezler ve haksızlık yapmazlardı. Hz. Muhammed’in anne ve babası da Hanif dinine bağlıydılar.)

– Bu dönemde kabileler arasında kavgalar vardı. Sadece haram aylarda savaşmazlar bu dönemde Kabe’deki putları ziyaret ederlerdi.

– Arap toplumu göçebe (bedevi) ve yerleşik halk olmak üzere ikiye ayrılırdı.

HZ MUHAMMED’İN HAYATI:

– 571 yılında Mekke’de doğdu. Annesinin adı Âmine, babasının adı Abdullah’tır.

– Babası doğmadan öldü, ona dedesi Abdülmuttalib baktı. Dedesi ölünce bu kez amcası Ebu Talib baktı.

– Hz. Muhammet amcası ile ticaret yaptı. Güvenirliğinden dolayı “Muhammed’ül emin” (Güvenilir Muhammed) adıyla anıldı.

– 25 yaşında Hz. Hatice ile evlendi.

-40 yaşına doğru toplumdan uzaklaşarak zamanın çoğunu Hira Mağarasında geçirmeye başladı. Burada Cebrail (a.s) ona ilk vahiyi getirdi ve peygamberliği başladı. (611)

– Hz. Muhammed’e ilk inananlar: -Hz.Hatice  -Hz.Ali  -Hz.Ebubekir   -Zeyd b. Harise

– Hz. Muhammed Mekkeliler tarafından tehdit edilince Mekke’den Medine’ye göç etti. 622 yılında bu göçe “Hicret” adı verilir.

– Mekke’den Medine’ye göçenlere “Muhacir” (göçmen), Medinelilere de “Ensar”(Yardımcı) adı verilir.

– Hicretle Medine’de ilk İslam Devleti kurulmuş oldu.

Hz. Muhammed’in Savaşları:

Bedir Savaşı

Tarih: 624        Taraflar: Mekkeli müşrikler – Medineli Müslümanlar

Sebep: Müslümanlar Mekke’den göç ederken bütün mallarını bırakmışlardı. Bunlara karşılık Mekke kervanını vurmaya karar verdiler.

Sonuç: 1-Zafer Müslümanların oldu. 2-Esirler 10 Müslüman çocuğa okuma yazma öğretirlerse serbest kalacaklardı.

Önemi: 1-Mekke ile Medinelilerin ilk savaşıdır. 2-Savaşın diğer bir ismi de Akrabalar savaşıdır. 3- Savaş sonunda Hz. Muhammed’in esirler ile ilgili aldığı karar eğitime ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

Uhud Savaşı

Tarih: 625         Taraflar: Mekkeli müşrikler – Medineli Müslümanlar

Sebep: Mekkeliler Bedir Savaşı’nın öcünü almak istediler.

Sonuç: 1-Hz. Muhammed yaralandı. 2-Hz. Hamza şehit oldu.

Önemi: Müslümanlar peygamberin sözünün dinlememenin cezasını ilk kez çektiler.

Hendek Savaşı

Tarih: 627       Taraflar: Mekkeli müşrikler – Medineli Müslümanlar

Sebep: Mekkeliler İslamiyet’in yayılmasını istemiyorlardı.

Sonuç: Selman-ı Farisi adlı bir İranlının tavsiyesi ile Medine’nin etrafında hendekler kazıldığı için Mekkeliler geri dönmek zorunda kaldılar.

Önemi: Hendek Savaşı, Mekkelilerin Müslümanların üzerine yaptığı son saldırı oldu. Bundan sonra Mekkeliler savunmaya çekildiler.

Hudeybiye Antlaşması

Tarih: 628    Taraflar: Mekkeli müşrikler – Medineli Müslümanlar

Önemli maddeleri: 1-Her iki taraf birbiri ile 10 yıl savaşmayacak. 2-Müslüman olup Medine’ye giden kişiler Medine’ye alınmayacak, Medine’den Mekke’ye gelenler ise geri verilmeyecek. ( Bu madde daha sonra kaldırılmıştır. Çünkü Medine’ye alınmayan  Müslümanlar Mekke’ye dönmediler ve Mekke ile Medine arasında kalıp Mekke kervanlarını vurmaya başladılar.)

Önemi: Mekkeliler Müslümanların varlığını kabul etmişlerdir.

Hayber’in Fethi

Tarih: 629            Taraflar: Müslümanlar – Yahudiler

Sebep: Yahudiler, Mekkeliler ile birleşip Müslümanlara zarar veriyorlardı.

Sonuç: Medine-Şam yolu güvenlik altına alındı.

Mekke’nin Fethi

Tarih: 630         Taraflar: Mekkeliler – Müslümanlar

Sebep: Mekkeliler Müslümanlara karşı kuvvet toplamaya başlamışlardı.

Sonuç: 1-Hz.Muhammed, Kabe’yi ziyaret ederek putları kırmıştır. 2-Bütün Mekkeliler İslamiyet’i kabul ettiler. 3-Mekke’nin fethi bütün Arabistan’ın fethini sağlayan önemli bir başlangıç oldu. 4-Mekke’nin fethi ile İslam Devleti kuruldu.

Hz. Muhammed’in Vefatı

Hz.Muhammed, son seferi olan Tebük seferinden dönüşte hastalandı. İmamlığı Hz.Ebubekir’e bıraktı ve 8 Haziran 632’de vefat etti.

Hz.Muhammed, vefat ettiği odaya gömüldü.

Hz.Muhammed’in mezarına Ravza-yı Mutahhara  (Cennet bahçesi) adı verilir.

( Peygamberin mezarı Medine şehrindedir.)

-** Hz. Muhammed’den sonra Dört Halife dönemi başladı. Halifeler seçimle iş başına geldiler.

– Şam valisi Muaviye EMEVİ devletini kurarak halifeliği saltanat haline getirdi.

EMEVİLER:

– 661 yılında Muaviye tarafından Şam merkez olmak üzere kuruldu.

Emevilerin İslam Dünyasında Yaptıkları Yenilikler:

1-Hilafeti saltanat haline getirdiler.

2-Arap olmayanlara kötü davranarak Arap ırkçılığını başlattılar.

3-İslam Devleti’nin gerçek anlamda kurulmasını sağladılar.

4-İslam Devleti en geniş sınırlarına Emeviler döneminde ulaşmıştır.

– Türkler Emevilerin Arap olmayanlara kötü davranması nedeniyle Müslüman olmadılar.

Emevi Devleti’nin Yıkılış Sebepleri:

1-Önemli görevlere Emevi soyundan olanları getirmeleri
2-Arap olmayan Müslümanlara değer vermemeleri

3-Hz.Ali’nin oğullarının hilafeti ele geçirme çabaları
4-Hz.Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan gelenlerin Emevlere karşı olması
5-Fetihlerin durması
6-Emevi ailesi arasındaki geçimsizlik

-Emevi ailesi Abbasiler tarafından yok edilmiştir.

ABBASİLER:

– 750 yılında Emevileri yıkarak, Ebu’l-Abbas Abdullah tarafından Bağdat başkent olmak üzere kuruldu.

– Abbasiler Emevilerin aksine ırk ayrımı yapmadılar. Bu dönemde birçok Türk Abbasilerde önemli görevlere geldi.

– Abbasiler bilime önem verdiler. Harezmi gibi birçok bilgin bu dönemde yetişti.

– Abbasiler Türk askerleri ve aileleri için “Samarra” Şehrini kurdular.

Türklerin Müslüman Olmaları:

– Araplarla Çinliler arasında yapılan “Talas Savaşı”nda Türkler Arapları desteklemişlerdir.  Araplar savaşı kazanmıştır.

– Bu savaştan sonra Türkler İslamiyet’e geçmeye başladı.

-İlk Müslüman olan Türkler, Karluk, Yağma ve Çiğil boylarıdır.

– Devlet olarak; İlk Müslüman Türk devleti Karahanlılardır.

KARAHANLILAR:

-Uygurların yıkılması ile Karluklar, Çiğil ve Yağma Türkleri ile birleşerek Karahanlılar Devleti’ni kurdular (840).

-** İlk Müslüman Türk devletidir.

-Satuk Buğra Han, İslamiyeti kabul etti. Karahanlılar, 960 yılından itibaren Müslüman bir Türk devleti haline geldi.

Karahanlılar, iç karışıklıklar sonunda doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Karahanlılar Karahitaylılar tarafından ortadan kaldırıldı (1211 ). Batı Karahanlılar iseHarzemşahlar tarafından yıkıldı (1212).

**** Kaşgarlı Mahmut “Divan_ı Lügâti Türk” adlı eseri yazmıştır. Amacı Türkçenin Arapçadan zengin bir dil olduğunu anlatmak ve Türkçeyi öğretmek için yazmıştır.

-**** Yusuf Has Hacip “Kutadgu Bilig” adlı eseri yazmıştır.Kutadgu Bilig Mutluluk Bilgisi anlamına gelir. Bu öğüt ve ahlak konusunda bilgiler verir. İnsanların iyi olması için neler yapması gerektiğini anlatır.

GAZNELİLER

– Alp Tigin Saman oğulları Devleti’nde hassa komutanı idi. Horasan’a vali olarak atandı. Bu görevden alınması üzerine Gazne’ye gitti. Yerli hanedanı devirerek bağımsız bir beylik kurdu. Başlangıçta Saman oğullarına bağlı olarak yaşadılar. Bu devletin yıkılmasından sonra bağımsız oldular.

– Ceyhun’a kadar uzanan topraklar, Gaznelilerin eline geçti.

– Gaznelilerin en parlak dönemi Sultan Mahmut (Gazneli Mahmut) devridir.

-Sultan Mesut, Büyük Selçuklularla Dandakan Savaşını yaptı ve yenildi. Bu savaştan sonra Selçuklular resmen kuruldu.

– Gazneliler savaşlarda filleri kullanıyordu. Buda karşı orduların dikkatini dağıtıyordu.

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ:

– Selçuk Bey kendine bağlı Oğuz boylarını toplayarak Cend şehrine yerleşti. Fakat bu dönemde Selçuklular devlet olarak kurulmadı.

– Çagrı ve Tuğrul kardeşler ülkenin başına geçtikten sonra, 1015 ten itibaren Anadolu’ya akınlar düzenlediler.

– Çağrı bey 1040 yılında Gaznelileri Dandanakan Savaşında yenince Büyük Selçuklu devleti resmen kuruldu.

– Tuğrul bey adına para bastırdı, hutbe okuttu. Bunlar bir kişinin sultan olması için yapardı.

– Malazgirt Savaşı (1071):

– Anadolu’ya akınlar düzenleyen Selçuklu hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romanos Diyagones (Romen Diyojen) arasında yapıldı. Selçuklular bu savaşı kazandı.

– Malazgirt Savaşı’nın önemi:

1- Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı.

2- Anadolu’da Türk Devletleri Kurulmaya başladı.

** Nizamülmülk Selçukluların en ünlü veziridir. Çok iyi devlet adamıdır. Aynı zamanda dönemin üniversitesi sayılan “Nizamiye Medreselerini” kurdu.  Ayrıca “Siyasetname” adlı eser yazmış. Bu eserde devlet işlerinin nasıl olması gerektiğini anlatmıştır.

– Büyük Selçuklular Karahitaylılar ile yapılan Katvan Savaşından sonra yıkılma sürecine girdi.(1141). Sulatn Sencer’in 1157 yılında ölmesi ile yıkıldı.

ESKİ TÜRK TOPLUMUNDA GELENEK VE GÖRENEKLER:

– İlk Türk devletlerinde bir çocuk kahramanlık göstermeden ad konmazdı.

– İlk Türklerde ülke hanedan (sultan) ailesinin ortak malı sayılırdı.

-İlk Türklerde hükümdarın eşine Hatun denirdi.

– ilk Türk Devletlerinde devlet işleri Kurultay (Toy ) adı verilen mecliste görüşülürdü.

– İlk Türk devletlerinde ölüler “Yuğ”adı verilen cenaze törenleri ile gömülürdü.

– Ölüler “Kurgan” denilen mezarlara gömülür, öldürdükleri düşman sayısı kadar mezarlarına “Balbal”denilen taşlar dikerlerdi.

– İlk Türklerde müzik önemli yer tutardı. Kopuz önemli müzik aletidir.

– İlk Türk devletleri Şamanizm dini başta olmak üzere Manehizm, İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik gibi dinlere inandılar. Daha sonra İslamiyet hızla yayıldı. Nedeni İslamiyet’in kendi inanışlarına yakın olması nedeniyle hızla yayıldı.

– Nevruz bahar bayramıdır. Selçuklulardan itibaren Osmanlılar ve günümüzde kutlanır. 21 mart baharın başlangıcı sayılır.

– İlk Türk Destanları :

1.Altay -Yakut : Yaradılış  Destanı

2.Sakalar  Dönemi: a.Alp  Er Tunga  Destanı   b.Şu Destanı

3.Hun   Dönemi:Oğuz  Kağan  Destanı

4.Köktürk   Dönemi:a.Bozkurt Destanı b.Ergenekon Destanı

5.Uygur   Dönemi: Türeyiş  Destanı   b.  Göç   Destanı

– Dede Korkut Hikayeleri de önemli edebiyat eserleridir.

ÜNİTE : ÜLKEMİZİN KAYNAKLARI
Ekonomiyi Etkileyen Etmenler (Faktörler):

1- Coğrafi Etmenler

2- Doğal Kaynaklar

3- Teknolojik Gelişmeler

4- İhtiyaç ve İstekler

5- Devletin Katkısı ve Desteği

Tarımı Destekleyen Kurum ve Kuruluşlar:

1-Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü: Bitki ve hayvan üretimini artırmaya, ürünleri çeşitlendirmeye ve   kaliteyi yükseltmek için uğraşır.

2-Tarım Kredi Kooperatifi: Üreticinin ürünlerini değerlendirmesini sağlar. Onlara destek sağlar.

3-Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO): Özellikle tahıl ürünlerin alım ve satışını yapar. Ürünlerin stoklanmasını ve korunması   sağlar.

4-Ziraat Bankası: Üreticiye   kredi vererek destekler.

5-Devlet Su İşleri (DSİ): Kurduğu bent, göl, baraj   ve kanallarla sulamaya destek sağlar.

Yer Atından Yer Üstü Zenginliğine:

Maden: Yer altından çıkarılan değerli maddelere maden denir.

Rezerv: Madenin yer altındaki miktarıdır.

– Ülkemizde maden arama için Maden Tetkik Arama (MTA) kurulmuştur.

– Madenleri işletmek içinde Etibank kurulmuştur.

Türkiye’de Çıkarılan Önemli Madenler:

1- Bor: Ülkemiz dünyada bor yatakları bakımından en zengin ülkesidir. Marmara Bölgesinde Kütahya,Eskişehir ve Balık esir çevresinde çıkarılır.

Bor jet, roket yakıtı, sabun deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil, cam, kağıt gibi daha birçok eşya yapımında kullanılır. Geleceğin petrolü olarak adlandırılır.

2- Demir: Divriği (Sivas), Hekimhan, Hasan Çelebi (Malatya), çıkarıldığı önemli yerlerdir. Sanayi kuruluşları olmak üzere her alanda çok kullanılır.

3- Bakır: En çok Murgul(Artvin), Küre (Kastamonu), Maden (Elazığ) çıkarılır.

Elektrik, elektronik sanayi, mutfak eşya yapımı, süs eşyaları yapımında kullanılır.

4- Krom: En çok Guleman (Elazığ), Fethiye, Köyceğiz (Muğla)Elazığ, Eskişehir’de en çok çıkarılır.

Çeliği sertleştirmede de paslanmaz çelik yapımında kullanılır. Ülkemizde en çok çıkarılan madenlerin başında gelir.

5- Boksit (Alüminyum): Seydişehir , Akşehir (Konya), Akseki( Antalya) en çok çıktığı yerdir.Boksit madeni işlenerek alüminyum elde edilir. Elektrik-elektronik sanayi, uçak -otomotiv sanayi,inşaat sektörü ev eşya yapımında kullanılır.

6- Uranyum- Toryum: En çok Sivrihisar (Eskişehir) Salihli (Manisa), Eşme (Uşak) Çanakkale, Koçarlı’da çıkarılır. Nükleer enerjinin ham maddesidir.

-Diğer Madenler:Kurşun, Çinko, Wolfram, Nikel, Civa, Fosfat, Tuz, Kükürt, Barit, Zımpara, Mermer, Lületaşı ve Magnezyum diğer önemli madenlerdir.

Sanayi (Endüstri):

İşlenmemiş yada yarı işlenmiş maddelerin fabrikalarda işlenerek kullanılabilir hale getirilmesi faaliyetlerine sanayi (endüstri) denir.

Bir Yerde Sanayi Tesisi Açabilmek için Gerekli Şartlar:

1-Sermaye

2-Ham madde

3-Enerji

4-İş gücü

5-Ulaşım

6-Pazarlama

Enerji Kaynakları:

1-Güneş: Güneşten gelen ışık ve ısı sayesinde elde edilen enerjidir. Yenilenebilir enerji kaynağıdır.

2-Rüzgar: Rüzgarın gücünden elde edilen enerjidir. Yenilenebilir enerji kaynağıdır.

3-Hidroelektrik: Barajlardan suyun yüksekten akıtılması ile elde edilen enerji kaynağıdır. Yenilenebilir özelliktedir.

4-Jeotermal Enerji: Yer altından çıkan sıcak su kaynaklarıdır. Yenilenebilir.

5-Doğalgaz: Isınmada kullanılan enerji kaynağıdır. Yenilenemeyen enerji kaynağıdır. Ülkemizde doğalgaz Trakya’da ve Mardin- Çamurlu’da çıkar. Ancak bunlar ihtiyacımızın çok az kısmını karşılar.

6-Petrol: Önemli enerji kaynağıdır. Yakıt dışında poşet yapımı gibi bir çok alanda kullanılır. Ülkemizde petrol sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesinde çıkarılır.( Batman, Siirt, Diyarbakır, Adıyaman). Yenilenemez.

7-Nükleer Enerji: Uranyum ve toryum madenlerinin atomlarının parçalanması yada birleştirilmesi ile

elde edilen enerjidir. Atom enerjisi de denir. Çok tehlikeli bir enerji kaynağıdır. Yenilenemeyen enerji

kaynağıdır.

8-Taş Kömürü: Ülkemizde sadece Zonguldak çevresinde çıkarılır. Çoğu demir-çelik fabrikalarında kullanılır.yenilenemeyen enerjidir.

9-Linyit: Buda bir kömür çeşididir. Ülkemiz linyit yönünden zengin yataklara sahiptir. Çıkarıldığı önemli bazı yerler: Afşin-Elbistan (Kahramanmaraş), Tavşanlı- Tunçbilek (Kütahya), Yatağan (Muğla), Soma (Manisa), Dodurga (Çorum) – Linyit En zengin enerji kaynağımızdır. Yenilenemeyen enerji

kaynağıdır.

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP):

Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama tesislerinin yanı sıra tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve diğer sektörlerin gelişmesini ve hizmetlerini kapsayan entegre projedir.

** Atatürk Barajı, dolgu hacmi bakımından dünyanın 6. büyük barajı durumundadır. Aynı zamanda Avrupa’nın ve Türkiye’nin en büyük barajıdır.

Vergiler ve Yararları:

Ülkemizde para karşılığında yapmış olduğumuz işler ve almış olduğumuz hizmetler için kazançlarımızın bir bölümünü devletin işlerliğinin sağlanması maksadı ile devletimize vermektir.Bazı vergiler; gelir vergisi (kazanılan paradan alınan vergi), emlak vergisi (konutlardan alınan vergi), gümrük vergisi (Sınırdan giren çıkan ürünlerden alınan vergi), Motorlu araçlar vergisi,iletişim vergisi gibi…

Ormanlarımız:

Birçok ağaç ve canlı ve cansız varlıkların oluşturduğu topluluğa orman denir. ** Orman bakımından en zengin bölgemiz “Karadeniz Bölgesi”dir.

Ormanın Faydaları:

1- Yakacak ve hammadde kaynağıdır.

2- Yer altı sularını zenginleştirir.

3- Yağış miktarının artmasını sağlar.

4- Hava kirliliğini önler.

5- Doğal güzellikler sağlar.

6- Sıcağı ve soğugu dengeler.

7- Erozyonu engeller.

8- Çevreyi güzelleştirir.

9- Ülke savunmasında önemlidir.

10- Gezme ve dinlenme yeridir.

11- İnsanlara iş olanakları sağlar

MESLEK ve MESLEK SEÇİMİ

Kişinin geçimini sağlamak için sürekli yaptığı işe meslek denir.

-İnsanlar mesleklerini ilgi yeteneklerine göre seçmelidir. Eğer istemediği işte çalışırsa başarısız olur ve kendini geliştiremez.

Her öğrenci ileride ne olacağını düşünür, geleceği hakkında bazı planlar kurar. Başlangıçta bu planlar biraz hayalidir, fakat yaşın ilerlemesiyle beraber daha gerçekçi temellere dayandırılmaya başlanır. İlköğretimin 7. ve 8. Sınıfları meslek seçiminin gerçekçi temellere oturtulmasında önemli bir dönüm noktası veya başlangıcıdır Bu açıdan meslekler hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir.

Bilgi Notu: Günümüzde bunu açıkça görmekteyiz. Örneğin; şu anda bir meslekte çalışan insanların % 70’ine yakını, yapmış olduğu mesleğin dışında bir okul mezunudur. Bu da mevcut durumu açıkça göstermektedir.

Öğrencinin meslekler hakkında doğru bir bilgiye sahip olması, öğrencinin meslek seçimi kararını şu yönlerden etkileyebilir;

Meslek seçimi öğrencinin o alanda, ileride iş bulma olasılığını belirler,
Meslek seçimi öğrencinin ileride ne derece başarılı olacağını belirler.
Meslek seçimi öğrencinin ileriki işinden hoşlanıp hoşlanmayacağını etkiler.
Meslek seçimi hayatın diğer yönlerini de etkiler.
Meslek seçimi demokratik bir toplumun insan gücünü nasıl kullanacağını etkiler.
Bir meslek hakkında neler bilinmelidir;

Meslek mensuplarının başlıca görevleri
Çalışma ortam
Çalışma koşullan
Yaş
Bedensel özellikler
Yetenekler
Mesleğe hazırlanma
İlk işe giriş
9, Meslekte ilerleme

Kazanç
İş bulma olanağı ve mesleğin geleceği
-Yanlış meslek seçiminde rol oynayan faktörler:

1- Ailenin yönlendirmesi

2- Çevreden etkilenme

3- Kişinin yeteneklerini tanımamış olma

ÜNİTE: ÜLKEMİZ VE DÜNYA
DÜNYA’NIN NERESİNDEYİZ

Sınırları belirli bir alan içinde yaşayan in­san sayısına nüfus denir. Bu alan Dünyanın ta­mamı olabileceği gibi kıta, ülke, bölge, il, ilçe, köy veya daha dar bir alan da olabilmektedir.

İnsanların eseri olan ya da doğal çevre­den elde edilen, işletildiğinde gelir getiren zenginlikler ekonomik kaynak olarak adlandırılır. Ekono­mik kaynakların işleniş şekillen, mal ve hizmet et­kinlikleri ile bu etkinliklerden doğan ilişkilerin bü­tününe de ekonomik faaliyetler denir.

Nüfus ve ekonomik faaliyetler yeryüzüne eşit ve dengeli bir şekilde dağılmamıştır. Bunun nedeni yeryüzündeki her alanın aynı özellikleri taşımamasıdır.

Dünya üzerinde nüfusun ve ekonomik fa­aliyetlerin dağılışının düzensiz olmasında çeşitli faktörler etkilidir. Bunlar;

Fiziki Faktörler

Yeryüzü şekilleri
2.İklim özellikleri

3.Bitki örtüsü

Toprak verimliliği
Su kaynakları
Kara ve denizlerin dağılışı
7- Coğrafi konum

Yer altı kaynakları
Bakı
Beşerî ve Ekonomik Faktörler

1.Ulaşım

2.Sanayileşme

3.Ticaret

4.Tarım

5.Yer altı zenginlikleri

6.Turizm

7 Tarihî faktörler

8.Göçler

Ø       Arazinin engebeli olduğu yerlerde ulaşım, iş olanakları ve tarım alanları kısıtlı olur. Bu ne­denle dağlık ve engebeli alanlar nüfusun seyrek olduğu yerlerdir. Dünya nüfusunun yaklaşık onda dokuzu ova ve düzlüklerde yaşamaktadır. İnsan­lar asırlar boyunca yerleşmek için düz alanları seçmiştir. Örneğin; Alp ve Himalaya dağları gibi yüksek ve engebeli yerlerde nüfus oldukça azdır.

Ø       İklim özellikleri de nüfusun coğrafi dağılı­şı üzerinde etkilidir. Sıcaklık ve yağış koşullarının yeterli olduğu yerlerde nüfuslanma fazla iken ekonomik faaliyetler de çeşitlidir. Buna karşılık sı­caklığın ve yağışın yetersiz veya çok fazla olduğu yerlerde ise nüfus ya çok az ya da hiç yoktur. Ku­tup bölgeleri ve Ekvator çevresi bu duruma ör­nektir. Doğal bitki örtüsü orman olan bu alanlar tarıma ve yerleşmeye elverişli değildir. Bu neden­le bu alanlarda nüfusun az olduğu görülür.

Ø       Verimli toprakların bulunduğu, akarsula­rın, göllerin, tatlı su kaynaklarının olduğu yerlerde de nüfus yoğundur. Örneğin; Nil, Dicle, Fırat, İndus ve Ganj gibi akarsu havzaları tarıma elverişli olduğu için buralarda nüfus yoğundur.

Ø       Ulaşım, sanayi, tarım, ticaret ve enerji kaynaklarının işletilmesi gibi ekonomik faaliyetle­rin yoğun olduğu yerlerde insan gücüne ihtiyaç duyulması nedeniyle buralarda nüfus yoğundur. Örneğin; önemli ticaret yollarının geçtiği Türkiye, tarım alanlarının geniş olduğu Hindistan, sanayi­nin geliştiği Batı Avrupa ve Japonya nüfusun yo­ğun olduğu yerlerdir.

Dünyada Nüfusun Yoğun Olduğu Yerler

Ø       Afrika’da Nil Vadisi,

Ø       Kuzey Amerika’nın doğu kıyıları,

Ø       Güneydoğu Asya kıyıları (Malezya, En­donezya, Hindistan),

Ø       Avrupa ülkeleri (Fransa, İngiltere, Hollan­da, Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, Ma­caristan, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya).

Dünyada nüfusun yoğun olduğu yerlerde iklim şartları elverişli, yeryüzü şekilleri sade, tarım alanları geniş, toprak özellikleri tarıma elverişli, su kaynaklan bol, ulaşım ağı gelişmiştir.

Dünyada Nüfusun Az Olduğu Yerler

Ø       Dağların yüksek kesimleri,

Ø       Kuzey ve güney kutup çevreleri,

Ø       Bataklık alanlar ve engebeli dağlık araziler,

Ø       Ekvatoral bölgedeki Amazon ve Kongo havzaları gibi sık ormanlık alanlar,

Ø       Asya  Kıtası  içlerindeki  ve  dönenceler çevresindeki çöl ve bozkır alanlarıdır.

Dünyada nüfusun ve ekonomik faaliyet­lerin az olduğu yerler doğal faktörler açısından insan yaşamı için uygun koşullar taşımayan yer­lerdir.

Nüfus Yoğunluğu Fazla Olan Ülkelerden Bazıları

Bangladeş,Güney Kore,Hollanda,Belçika,Japonya,  Hindistan,El Salvador,Sri Lanka,İngiltere,Almanya

Nüfus Yoğunluğu Az Olan Bazı Ülkeler

Moğolistan,Nabibya,Avusturya,Moritanya,Libya,Kanada,Kazakistan,OrtaAfrika,Bolivya,Rusya,

TÜRKİYE’DE NÜFUS DAĞILIŞI

Ø       Türkiye’de kıyı kesimleri, iklimin elverişli olmasından dolayı tarımsal etkinlikler için uygun koşullar oluşturur. Bu nedenle kıyı kesimlerinde nüfus yoğunluğu fazladır.

Ø       Kışları çok soğuk geçen yüksek ve engebeli alanlar ile kuraklığın yaygın olduğu kesimlerde nüfus yoğunluğu azdır.

Türkiye’de Nüfusun Yoğun Olduğu

Kesimler

1.       Çatalca-Kocaeli Bölümü başta olmak üzere Marmara Bölgesi,

2.       Ege Bölümü,

3.       Çukurova ve Akdeniz kıyı kesimi,

4.       Doğu Karadeniz’in kıyı kesimleri,

5.       İç kesimlerde verimli alüvyal ovalar.

Türkiye’de Nüfusun Seyrek Olduğu Kesimler

1.       Doğu Karadeniz’in iç kesimleri,

2.       Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki yüksek platolar,

3.       Hakkari Bölümü(Doğu Anadolu)

4.       Menteşe Yöresi(Akdeniz)

5.       Teke ve Taşeli platoları(Akdeniz)

6.       Yıldız Dağları Bölümü(Marmara)

KİM NEREDE ÇALIŞIYOR?

Dünya üzerinde yaşayan nüfusun bir kıs­mı tarım, bir kısmı sanayi, bir kısmı da hizmet sektöründe çalışmaktadır. Bu sektörler içinde de­ğişik meslek dalları yer almaktadır.

Sektörün

Adı

Ekonomik Faaliyet

Kolları

Tarım
Tarla ve bahçe bitkileri,

hayvancılık ve ormancılık

Sanayi
Madencilik,

Elektrik, gaz ve su,

İnşaat ve bayındırlık işleri

Hizmetler
Toptan ve perakende ticaret,

lokanta ve oteller, ulaştırma,

haberleşme, depolama, mali kurumlar, sigorta ve yardımcı

iş hizmetleri, toplum hizmet-

leri, sosyal ve kişisel hizmetler

Tarım sektöründe çalışan nüfusun yoğun olduğu ülkeler fazla gelişme gösterememiştir. Hizmet ve sanayi sektöründe çalışan nüfusun faz­la olduğu ülkeler ise oldukça gelişmiş ülkelerdir.

Malavi, Bolivya, Arnavutluk, Bangla­deş ve Jamaika gibi ülkelerde tarım alanında ça­lışan nüfusun oranı yüksek iken ABD, Japonya, İngiltere, Norveç, Güney Afrika gibi ülkeler hizmet ve sanayi sektörü alanında gelişme göstermiş­tir. Tarım sektörüne ağırlık veren ülkelerin geliş­mişlik düzeyi yetersiz, hizmet ve sanayi sektörüne ağırlık veren ülkelerin gelişmişlik düzeyi yüksektir.

Sanayileşmiş ülkelerde tarımda çalışan insan sayısı azdır. Ancak tarımdan elde edilen verim oldukça yüksektir. Sanayileşmiş ülkelerde tarım alanında modern yöntemler uygulandığı gi­bi teknik araç ve gereçlerden yararlanarak daha çok gelir ve verim elde edilir.

Ülkelerin ekonomik alanda öne çıkmala­rında;

Ø         İklim özellikleri

Ø       Toprak özellikleri

Ø       Doğal kaynaklar

Ø       Devlet politikası

Ø       Yetişmiş insan gücü

Ø       Girişimcilik arayışı etkili olur.

Tüm bu etkinliklerin yanında yaşadık­ları ülkenin kalkınması için insanların;

v       Dürüst,

v       Çalışkan,

v        Vatanı ve milletini seven,

v       Sorumluluk duygusu gelişmiş olmaları gerekmektedir.

ALDIKLARIMIZ, SATTIKLARIMIZ

Belirli bir kazanç sağlamak amacıyla her türlü mal ve hizmetin alım satım faaliyetlerine ti­caret adı verilir. Bir ülkenin sınırları içindeki iç pa­zara yönelik ticaret iç ticaret, ülkeler arasında dış pazara yönelik ticaret ise dış ticaret olarak ad­landırılır.

Ülkeler ürettikleri malların ya da ham maddelerin fazlasını diğer ülkelere satar.

Dış ticaret içinde yer alan bu faaliyete dış satım (ihracat) adı verilir.

Dış ticaret ile satılan malların döviz olarak karşılığına dış ticaret hacmi denir.

Ülkelerin ihtiyacı olan çeşitli ürünleri diğer ülkelerden satın alması faali­yetine ise dış alım (ithalat) adı verilir.

Bir ülkenin ihracatı ve ithalatı üzerinden alınan vergiye gümrük vergisi denir. Devlet gümrük vergisinin alınmasından sorumludur ve bazı kuruluşları aracılığıyla bu işi yapar. Ülkelerin giriş ve çıkışlarında gümrük kapısı olarak adlandırılan vergi denetiminin yapıldığı yerler vardır.

Ülke Başkenti Gümrük Kapısı ÜLKE BAŞKENT
Suriye Şam Nusaybin, Cilvegözü, Ceylanpınar Azerbaycan Bakü
İrak Bağdat Habur Özbekistan Taşkent
iran Tahran Gürbulak, Esendere Kırgizistan Bişkek
Gürcistan Tiflis Sarp Kazakistan Astana
Ermenistan Erivan Akyaka Türkmenistan Aşkabat
Nahcivan Özerk Bölge Dilucu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Lefkoşa
Yunanistan Atina İpsala
Bulgaristan Sofya Kapıkule
Türkiye’nin sınır komşuları Türki Cumhuriyetler
Son yıllarda ülkeler arasında belirlenen bazı merkezlerde gümrük vergisi ödemeden mal alımı ve satımı yapılan serbest ticaret bölgeleri oluşturulmaktadır.

TÜRKİYE’NİN DIŞ SATIMI (İHRACATIMIZ)

Ülkemizin dış ticaret hacmi yıllara göre büyümüş olsa da henüz yeterli düzeyde değildir. Özellikle dış satımımız istenilen düzeye ulaşama­mıştır. Bunda dış pazarlarda yaşanan rekabet güçleri, hızlı nüfus artışı ve dışarıdan alınan ağır sanayi ürünlerine ödenen giderlerin fazla olması gibi faktörler etkili olmuştur.

Türkiye’nin İhraç Ettiği Başlıca Ürünler

Madencilik sektöründe;

Ø         Krom

Ø       Bor

Ø       Civa

Ø       Manganez

Ø       Bakır

Tarım sektöründe;

Ø       Pamuk

Ø        Tütün

Ø       Sanayi bitkileri

Ø          İncir

Ø       Üzüm

Ø         Zeytin

Ø       Turunçgiller

Ø        Buğday

Ø       Arpa

Ø        Sebze ve meyve

Ø       Canlı hayvan

Ø        Hayvansal ürünler

Ø       Su ürünleri

İmalat sanayi sektöründe:

Ø       Dokuma ve tekstil ürünleri

Ø       Bitkisel ve hayvansal yağlar

Ø       Unlu mamuller

Ø       Plastik maddeler’

Ø       Orman ürünleri

Ø       Kimyasal maddeler

Ø       Demir – çelik ürünleri

Ø       Madeni eşyalar

Ø       Ev eşyaları

Ø       Şeker

Ø       Lastik

Ø       Çimento

Türkiye’nin En Fazla İhracat Yaptığı Ülkeler

Almanya, ABD,İspanya, İngiltere ,Hollanda,İtalya, Rusya, Fransa

TÜRKİYE’NİN DIŞ ALIMI (İTHALATIMIZ)

Türkiye’nin dış ticaretinde ithalatın payı ihracattan fazladır. Bu nedenle ticarette giderleri­miz gelirlerimizden fazladır. İthalatımızda da en fazla pay sanayi sektörüne aittir. Türkiye bir tarım ülkesi olduğu için ithalatta en az pay tarım sektö­rüne aittir.

Türkiye’nin İthal Ettiği Başlıca Ürünler

Tarım sektöründe;

Ø       Çay

Ø       Kahve

Ø       Muz

Ø       Pirinç

Ø       Kauçuk

Madencilik sektöründe;

Ø       Ham petrol

İmalat sanayi sektöründe;

Ø       Sanayi ham maddeleri

Ø       İlaç

Ø       Boya

Ø       Madeni yakıtlar

Ø      Yağlar

Ø       Suni gübre

Türkiye’nin En Fazla İthalat Yaptığı Ülkeler

Almanya,İtalya,Fransa,Rusya,İngiltere

NOT: Türkiye’nin ithalat  ve ihracat yaptığı ülkelerin başın­da Almanya gelir.

TÜRKİYE’NİN İTHALAT VE İHRACATINDA ÖNEMLİ YERE SAHİP ÜLKELERLE YAPTIĞI TİCARET

1) Almanya

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Otomobil ve diğer taşıtlar, çeşitli makineler, plastik ve plastik ürünler, eczacılık ürünleri.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Hazır giyim eşyaları, otomotiv ürünleri, elektronik eşya, yarı mamul mallar (deri, kağıt, kauçuk), tütün, meyve ve sebze.

2)ABD

Türkiye’ye yaptığı ihracat;

Hurda demir ve çelik, sivil uçak ve helikopter, haberleşme cihazları, elektrikli cihazlar, eczacılık ürünleri, tıbbi malzemeler, mısır ve soya yağı.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Hazır giyim eşyası, demir ve çelik ürünleri, tütün, çeşitli meyve ve sebze.

3) İngiltere

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Petrol ürünleri, eczacılık ürünleri, otomobil ve kara taşıtları, uçak ve çeşitli makineler.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Otomotiv ürünleri, hazır giyim eşyaları, elektronik eşya, yarı mamul mallar (deri, kağıt, kauçuk), meyve ve sebze.

4) İtalya

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Motorlu kara taşıtları, çeşitli makineler, ilaçlar ve kimyasal maddeler, mutfak eşyaları ve

ev gereçleri.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Otomotiv ürünleri, pamuk ve pamuk ipliği, hazır giyim eşyaları, elektronik eşyalar, demir ve çelik ürünleri, çeşitli meyve ve sebze.

5) Fransa

Türkiye’ye yaptığı İhracat:

Otomobil ve diğer kara taşıtları, çeşitli makineler, haberleşme cihazları, kimyasal ürünler, ecza­cılık ürünleri, kozmetik ürünler, demir ve çelik ürünleri, uçak ve savunma sanayisi ürünleri.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Otomotiv ürünleri, hazır giyim eşyaları, iplik, deri ürünler, elektronik eşya, çeşitli meyve ve sebzeler.

TÜRKİYE’NİN KOMŞULARI VE TÜRK CUMHURİYETLERİ ÎLE YAPTIĞI TİCARET

1)  Bulgaristan(Başkenti Sofya)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Petrol yağları, elektrik enerjisi, deri, bakır ve bakırdan eşya, işlenmemiş kurşun, plastik ürünler, mineral yakıt ve yağlar.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Metal cevherleri, plastik mamuller, sabunlar, kağıt ve karton, cam ve cam eşya, pamuk, pamuk ipliği, sentetik ve suni lifler, örme giyim eşyası, seramik ürünler, kara ulaşım taşıt­ları, elektrikli makine ve cihazlar, turunçgiller, şeker ve şeker ürünleri, otomobil, elektrik­li eşya, tekstil ürünleri.

2)  Yunanistan(Başkenti Atina)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Pamuk, tütün, balık ve deniz ürünleri, demir-çelik, ham deri ve kürk, kağıt, alüminyum, elektrikli makine, bakır ve bakır eşya, fotoğraf cihazları.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Kimyasal maddeler, balık ve deniz ürünleri, plastik ürünler, kauçuk ürünler, otomobil lastikleri, haberleşme cihazları, tekstil iplikleri, giyim aksesuarları, ayakkabı, fındık, seramik ürünler, çeşitli meyveler.

3)  Azerbaycan(Başkenti Bakü)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Pamuk, plastik eşya, ham deri, bakır, alüminyum, kurşun, çeşitli sebze ve meyveler, makine ve cihazlar, yün, gübre, demir-çelik.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Şeker, elektrik enerjisi, un ve unlu ürünler, margarin, buğday, zeytinyağı, ayçiçek yağı, süt ve süt ürünleri, peynir, bisküvi, deri ürünleri, deterjan, lastik ve plastik ürünler, beyaz eşya, tekstil, kağıt ve karton, telefon, cam, halı ve ayakkabı.

4)  İran(Başkenti Tahran)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Petrol, ve petrol ürünleri, doğalgaz, deri, sofra tuzu, alüminyum, bakır, mineral yakıt ve yağlar, halı, organik kimyasallar.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Demir – çelik, kağıt, iplik, makine, gıda ürünleri, bitkisel yağ, kimya ürünleri, oto lastiği, beyaz eşya, sabun, cam eşya, pamuk, şeker, ahşap eşya, kumaş, ayakkabı, temizlik ve kozmetik ürünleri.

5)  Suriye(Başkenti Şam)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Mineral yakıtlar ve yağlar, pamuk, gübre, yün ve deri, petrol, motor benzini, fosfat, tuz, kükürt, sebze ve meyveler.

Şeker ve şeker ürünleri, elektrikli makineler, demir – çelik ürünleri, motorlu kara taşıtları, çimen­to, hayvansal ve bitkisel yağlar, plastik, cam, seramik, alüminyum, kağıt ve bakır ürünler.

6)  Kazakistan(Başkenti Astana)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Tahıl ürünleri, meyveler, pamuk, tuz, kükürt, ham petrol, demir ve çelik, bakır ve bakır ürünler, çeşitli makineler.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Elektrikli makine ve cihazlar, mobilya, ayakkabı, halı, seramik ürünler, alüminyum, kağıt ve karton, sabun, deterjan, kimya sanayi ürünleri, kozmetik, hayvansal, bitkisel, katı ve sıvı yağlar, inşaat malzemesi, te

lefon, tütün ve tütün ürünleri.

7) Türkmenistan(Başkenti Aşkabat)

Türkiye’ye yaptığı ihracat:

Pamuk, pamuklu ürünler, mineral yağ ve yakıt, bakır ve bakırdan eşya, cam ve cam eşya, deri, kösele ve halı.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Elektrikli makine ve cihazlar, demir-çelikten eşya, sabun temizlik malzemeleri, mobilya, aydınlanma ürünleri, şekerli ve kakaolu ürünler, bisküvi, macun, sakız, un, nişasta, süt

8) Özbekistan(Başkenti Taşkent)

Hububat, yağlı tohum ve meyve, tuz, kükürt, mineral yakıt ve yağları, demir-çelik, bakır ve bakırdan eşya, makinalar, mekanik cihazlar.

Türkiye’den yaptığı ithalat:

Gıda ürünleri, tıbbi cihazlar, elektrikli aletler, ulaşım araçları, elektronik ürünler, inşaat malzemesi, plastik.

KÜLTÜRLER ARASI KÖPRÜ

Ø       Anadolu ilk çağlardan beri dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olmuştur.

Ø       İklim koşullan, bol su kaynakları, önemli ticaret ve ulaşım yollarının Anadolu’dan geçmesi buranın yerleşim yeri olarak seçilmesinde etkili olmuştur.

Ø       Anadolu, konumunun sağladığı özellikler­den dolayı tarih boyunca farklı kültürlere, medeni­yetlere ve devletlere ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda ticaret ve kültür iletişiminin kaynaşma noktası olmasıyla dünyadaki birçok medeniyetin oluşmasında ve gelişmesinde önemli rol oyna­mıştır.

Ø       Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk günler­den itibaren dış politikasında barışı esas almıştır. Yabancı ülke temsilcilerinin ziyareti, elçilik binala­rının yapılması, devletlerarası antlaşmalar, ulus­lararası örgütlere üyelik gibi faaliyetler Atatürk dö­nemi dış politikamıza örnek teşkil eder.

Ø       Türkiye, I. Dünya Savaşı’nın ardından uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, adaletli onurlu ilişkiler sürdürmek amacıyla kurulan Millet­ler Cemiyeti’ne 1932 yılında üye olmuştur.

Ø         Aynı işleri yürüten ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletlere ise 50 asil üye arasında yer alarak 1945 yılında üye ol­muştur. Günümüzde dünya devletlerinin 189’u bu örgüte üyedir.

Ø         1937 yılında Türkiye, Iran, Irak ve Afga­nistan, İtalya’nın doğu ülkelerine yönelik politika­larına karşı iş birliği içine girdiler ve Sadabat Paktı’nı imzaladılar. Böylece dört ülke arasında dost­luk ilişkilerini sürdüreceklerine, birbirlerine saldırı­da bulunmayacaklarına ve sınırlarının korunma­sına ilişkin anlaşma sağlanmış oldu.

Ø         .Atatürkçülüğün ilkelerinden biri de tam bağımsızlıktır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonunda yurdumuzu düşmanlardan kurtararak tam bağım­sızlığına kavuşturdu.

Ø         Atatürk’e göre, Türk halkının haysiyeti, onurlu bir halk olarak yaşaması ancak tam bağım­sızlıkla sağlanabilirdi. Bu nedenle dış politikadaki anlayışını tam bağımsızlık ilkesi üzerine kurdu.

Ø         Bağımsızlığa çok önem veren Atatürk Sovyetler Birliği egemenliği altında yaşayan Türk­lerin de bir gün tam bağımsızlığına kavuşacağını önceden sezmiş ve “Bugün güneşin ağardığını na­sıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve öz­gürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu bütün güçlüklere ve bütün engellere karşı çıkacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır.” demiştir.

Ø         Atatürk bu duruma hazır olmamızı ve Türk kardeşlerimize sahip çıkmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Ø         Dünyada 250 milyondan fazla Türk yaşa­maktadır. 70 milyonu aşan nüfusu ile ülkemiz en fazla Türkün yaşadığı yerdir. Türkiye dışında yaşa­yan vatandaşlarımızın sayısı 5 milyona yakındır. 3,5 milyonu aşan Türk varlığı ile en fazla Türk’ün yaşadığı ülke Almanya’dır. Bunun dışında Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya, İsviçre ve İsveç’te de Türk vatandaşlarımız bulunmaktadır. Türkler bu ülkelere genellikle çalışmak için gitmiştir.

ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ

Yardımlaşma, kendi gücümüzü ve olanaklarımızı, başkalarının iyiliği için kullanmaktır. Dayanışma, topluluğu oluşturan bireylerin bir konuda, duygu, düşünce ve karşılıklı çıkar birliği içinde olmalarıdır.

Her ülke doğal afetlerden ve çevre sorunlarından zarar görenlere yardım etmek amacıyla yardım kurumları kurmuşlardır. Ülkeler tek başlarına çözemeyecekleri doğal afetler ve çevre sorunlarıyla karşılaştıkları zaman diğer ülkelerden yardım alırlar.

Doğal afetlerin ve çevre sorunlarının ortaya çıkması sonucu birçok ülke, uluslararası yardım kuruluşları ve sivil toplum örgütleri iş birliği yaparak insanlığa hizmet etmekte­dirler. Hızlı teknolojik gelişmeler çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Bu sorun­larla başa çıkmak için ülkeler uluslar arası konferanslar düzenleyip uluslararası sözleşme­ler yapmaktadırlar. Örneğin Kyoto Anlaşması, gelişmiş ülkelerin sera etkisi yaratan gazların salınımını 2008-2012 yılları arasında %5,2 düşürmelerini öngörmektedir.

DOĞAL AFETLER

Ø        Deprem

Ø        Erozyon

Ø        Sel baskını

Ø        Çığ

Ø       Toprak kayması

Ø       angın

ÇEVRE SORUNLARI

Ø       Havanın kirlenmesi

Ø       Suyun kirlenmesi

Ø       Toprağın kirlenmesi

Ø       Doğal varlıkların yok olması

Bu sorunlar karşısında hizmet veren çeşitli uluslar arası yardım kuruluşlarından bazıları şunlardır:

Ø       Kızılay

Ø       Kızılhaç

Ø       FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü)

Ø       WHO ( BM Dünya Sağlık Örgütü)

Türkiye Kızılay Derneği uluslararası yardımları nedeniyle dünya kamuoyu tarafından takdir edilmiştir. Kızılay özellikle bulunduğu bölge (Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu) içerisindeki ülkelere yönelik yapmış olduğu çalışmalarda Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmiştir. Güney Asya’da meydana gelen tsunami ve Pakistan depreminde zarar gören afetzedelere de yardım etmiştir. Savaşta ve barışta Uluslararası Kızılhaç Komitesiyle iş birliği yaparak afet, felaket ve acil yardım çalışmalarına katılmaktadır. Kızılay afet böl­gelerine  ekipler gönderir, acil yardım malzemesi ve para yardımlarında bulunur.

TÜRK İŞ BİRLİĞİ VE KALKINMA AJANSI (TİKA)

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan TİKA; Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve topluluklar öncelikli olmak üzere, gelişmekte olan ülkelere teknik yardım vermek ve öncelikli ülke­lerle iş birliği ortamını geliştirmek amacıyla kurul­muştur.

TİKA, kuruluşundan itibaren Türk Cum­huriyetlerine ekonomik kalkınmalarında katkı sağlayacak çok sayıda yardım faaliyetinde bulun­muştur.

Türkçe’nin yaygınlaştırılması amacıyla TİKA tarafından dünya çapında 21 üniversitede kurulan Türkoloji bölüm ve merkezleri, faaliyet gösterdiği ülkelerde ilgi odağı olmuştur.

ÜNİTE: DEMOKRASİNİN SERÜVENİ
Demokrasi:

Halkın kendi kendini yönetmesine denir. Halk kendi yöneticilerini kendisi seçer. Bu hakkını milletvekilleri seçerek kullanır. Belli bir süre için milletvekillerini seçer milletvekilleri mecliste halk adına ülkeyi yönetir.

— Türk toplumunun, ruh ve karakter yapısına en uygun yönetim biçimi demokrasidir. Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlığıyla bütünleşen bir yönetimdir. İnsan haklarının en iyi korunup gelişebileceği yönetimdir.

**Demokrasinin Temel İlkeleri:

a.Milli Egemenlik: Demokraside egemenlik millete aittir. Millet bu hakkını temsilcilerini kullanarak seçer. Yönetenler, gücünü milletten alır.

b.Hürriyet ve Eşitlik: Hürriyet; başkalarına zarar vermeden her şeyi yapabilmektir. Eşitlik; hiçbir ayrım yapmaksızın herkesin kanun önünde eşit olmasıdır.

c.Siyasi Partiler: Siyasi partilerin çok olması demokrasinin daha iyi işlemesini sağlar. Farklı düşüncedeki insanlar kendi fikirlerine uygun partilere üye olabilir. Ve istedikleri partiyi destekleyebilirler. Atatürk demokrasinin tam anlamıyla gerçekleşe bilmesi için çok partili hayata geçilmesinin şart olduğunu belirtmiştir.

— Ülkeyi yöneten partilere “İktidar partisi” diğer partilere de “Muhalefet Partisi”denir. Eğer bir parti tek başına iktidar olamazsa başka partilerle anlaşarak iktidar olur. Bu birleşmeye “Koalisyon” adı verilir.

— Çoğunluk ilkesi ise halkın çoğunluğunun istediğinin olmasıdır. Ancak çoğunluğu sağlayan parti diğer insanları ezmez ya da baskı uygulamaz. Çünkü demokraside İnsan haklarına saygı ön plandadır.

— Genel oy prensibi ise halkın yöneticilerini kendilerinin ve hepsinin oyu eşit şekilde seçmesidir.

Diğer Yönetimler:

– Monarşi (Mutlakıyet): Tek kişinin egemenliğine dayanan yönetim biçimidir. Kralların sözü geçer sadece.

– Oligarşi: Ufak bir azınlığın(gurubun) ülkeyi yönetmesidir.

– Teokrasi: Ülkenin dini kurallara göre yönetilmesidir.

– Cumhuriyet: Milletin kendini yönetecekleri seçtiği bir yönetimdir. Günümüzde en çok olan devlet yönetim şeklidir.

– Feodalite: Ortaçağda zengin toprak sahiplerinin yönetimine dayanan yönetim biçimidir.

– Diktatörlük: Monarşiye benzer bu yönetimde de tek kişinin geniş yetkileri vardır. Yakın zamana kadar Irak’ta Saddam Hüseyin ülkeyi bu yönetimle yönetiyordu.

Tarihten Günümüze Demokrasi:

– İlk çağlarda demokrasi fazla gelişmemişti. Bu dönemde insan haklarını ve demokrasiyi Aristo, Sokrates, Eflatun gibi Sofistler (düşünürler) geliştirmeye çalışıyordu.

– Roma’da yazılı kanunlar hazırlandı. (12 Levha kanunları )

– Orta Çağda İngiltere Kralı Yurtsuz John “Manga Carta Libertatum” ( Büyük Özgürlük Bildirisi) yayınlayarak kralın yetkilerini azda olsa kısıtladı.

– Johann Gutenberg’in matbaayı icadı ile insanlar arasında düşünce ve bilgi paylaşımı hızlandı.

– Avrupa’da reform, Rönesans ve Aydınlanma hareketleri ile demokrasi ve özgürlükler gelişti.

– Fransız “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile özgürlük , eşitlik, adalet, ulusçuluk gibi kavramlar tüm dünyaya yayıldı.

– Birleşmiş Milletlerin yayınladığı “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ile insan hakları ve demokrasi hızla gelişti.

– Günümüzde 192 ülkenin 120’si demokrasi ile yönetilmektedir.

– Ülkemizde M. Kemal 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açtı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etti. Böylece Türkiye çağdaş ve insan haklarına uygun bir yönetime geçmiş oldu.

İNSAN HAKLARI:

– İnsanların doğuştan gelen ve toplumda  daha iyi yaşaması için olması gereken haklara biz insan hakları diyoruz. Yaşama , eğitim, sağlık, seyahat ve yerleşme, düşünme hakları gibi.

– Günümüzdeki insan haklarının oluşması kolay olmamıştır. İlk çağlarda insanların çoğu hakları yoktu. Krallar ve diğer yöneticiler istediği gibi davrana biliyor ve insanlar köle olarak satılabiliyordu.  Zamanla demokrasi ve insan hakları gelişti ve günümüzdeki insan hakları oluştu.

– İnsan haklarını ülkelerde anayasalar koruma altına alır. Ayrıca uluslar arası kuruluşların ortak hareketiyle insan haklarını koruyacak belgeler de yayınlanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi… Bu belgeleri imzalayan ülkeler oradaki şartlara uymak zorundadır.

İnsan hakları ile ilgili bazı önemli olaylar.

– Tarihte bilinen ilk yasalar “Hamburabi Yasaları” dır. Babil kralı Hamburabi tarafından hazırlanmıştır. “Kana kan göze göz (kısasa kısas)” ilkelerine dayanır.(Mö:1795-1750)

– Peygamberimiz Hz. Muhammed ölmeden önce yaptığı “Veda Hutbesi”nde toplum kurallarından bahsetmiştir.(632)

– Orta Çağ’da. Manga Carta insan hakları için önemli bir adım olmuş (1215)

– Osmanlı devletinde Kanuni Sultan Süleyman kanunlar hazırlayarak insan haklarını korumaya çalışmıştır. (1520-1566)

–  Fransız “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile özgürlük , eşitlik, adalet, ulusçuluk gibi kavramlar tüm dünyaya yayıldı.(1789)

– Osmanlı devletinde “Kanun-i Esasi” ile insan haklarında önemli gelişme oldu. Halk ilk defa yönetime katıldı. (1876)

– “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile insan hakları tüm dünyada hızla yayılmaya ve korunmaya başladı. (1948)

– “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ile Avrupa devletleri de insan hakları için önemli bir adım attı. (1950)

– TEMEL HAKLARIMIZ:

-İnsanların yaşaması için gereken haklardır. Temel haklar üç kısıma ayrılır:

1- Kişi hakları:

Yaşama, düşünme, yerleşme,özgür olama, mülk edinme gibi doğuştan olan haklardır.

2- Sosyal ve Ekonomik Haklar:

devletin kanunlarla insanların daha iyi yaşaması için sağladığı haklardır. Sağlık hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sendika kurma hakkı gibi.

3- Siyasi haklar:

Ülke yönetimine katılmamızı sağlayan haklardır. Seçme ve seçilme hakkı, siyasi faaliyette bulunma hakkı, dilekçe hakkı, vatandaşlık hakkı gibi.

VII. ÜNİTE: ELEKTRONİK YÜZYIL

YAŞAMIN İÇİNDE SOSYAL BİLİMLER

–   İçinde insan olan ve topluma ait olan bü­tün unsurların incelendiği bilim dalına sosyal bi­limler denir.

–   Sosyal bilimler; tarih, coğrafya felsefe, psikoloji, sosyoloji, arkeoloji, antropoloji, ekonomi ve siyaset gibi birçok bilim dalını içine alan geniş bir bilimdir.

–   Sosyal bilimler hayatımızın her alanında vardır. İnsan, hayatında yaşadığı değişim ve ge­lişimleri anlatabilmek için sosyal bilimlerden ya­rarlanmak zorundadır.

SOSYAL BİLİM DALLARININ TOPLUM HAYATINA OLAN ETKİLER

–   Tarih: Toplumu etkileyen hareketlerden do­ğan olayları, zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişki ve bağlantıları ortaya ko­yan bilim dalıdır.

–   Tarih bilimi, geç­mişe ait bilgiler sunarken aynı zamanda geçmiş­te yaşanan olayların neden ve sonuçlarını değer­lendirme fırsatı da verir.

–   Sosyoloji: Bir toplumun örfünü, âdetini, ya­şam biçimlerini, toplumsal olay ve kurumlarını in­celeyen bilim dalıdır. Sosyoloji, törelerimizi, ina­nış ve düşüncelerimizi kısaca kültürümüzü ince­lemektedir.

–   Sosyoloji ile uğraşan bilim insanlarına ise sosyolog denir. Sosyologlar, toplum içindeki de­ğerleri araştırır.

–   Coğrafya: İnsanın içinde yaşadığı çevrenin doğal özelliklerini, insan ile doğal çevre etkileşi­mini konu edinen sosyal bilim dalıdır.

–   Coğrafyanın konusu yeryüzüdür,İnsanlar ve diğer canlılar, yeryüzü dediğimiz doğal çevre­de yaşarlar. İnsanlar yaşadıkları çevreden etkile­nirler. Ancak uygarlık seviyesi yükseldikçe doğal ortamı etkilemeye, daha uygun hayat şartları elde edebilmek için çevrelerini değiştirmeye çalışırlar.

–   Coğrafya ile uğraşan bilim insanları çevre bilinci yüksek ve doğal çevrelerine karşı duyarlı kimselerdir.

–   Felsefe: Varlığın ve bilginin kaynağını bilim­sel olarak araştıran bir bilim dalıdır.

–   Antropoloji: Kazılar sonucunda ortaya çı­karılan insan iskeletlerini inceleyerek insan ırkla­rını sınıflandıran bir bilim dalıdır.

–   Arkeoloji: Uzak ya da yakın geçmişte yaşa­mış insan topluluklarının ve onların oluşturdukla­rı siyasi ve sosyal yapıların ve tüm maddi kültür varlıklarının ortaya çıkarılıp incelenmesi ve insan­lığın yararına sunulmasını amaçlayan bir bilim dalıdır.

–   Hukuk: Toplumsal ilişkileri düzenleyen, dev­letin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü­nü inceleyen bir bilim dalıdır.

–   Ekonomi: İnsanların yaşamak için üretim yapma ve üretimi bölüşme biçimlerini inceleyen bir bilim dalıdır.

İLERLEMENİN SINIRI YOKTUR

İnsanoğlu, doğumundan itibaren sürekli doğayla mücadele halindedir. İlk çağlarda, olum­suz yaşam koşulları (soğuk iklimler, vahşi hay­vanlar) karşısında insanlar çaresiz kalıyorlardı. Tarih boyunca insanlar sürekli olarak doğayı kontrol altına almak ve doğaya hükmetmek için çalışmalar yapmıştır.
Taşları yontarak kendilerine aletler yapan insanlar, daha sonraları ateşi bularak doğaya hükmetme yolunda önemli bir adım atmışlardır.
İnsanlığın, sürekli gelişim ve değişim içe­risinde olması her geçen gün doğa karşısında in­sanların üstünlüğünü artırmaktadır.
İnsanların, doğada bulunan maddeleri kendi işlerine yarar hâle getirebilmek ve yeni mad­deler bulmak için kullandıkları farklı yöntemleri de içine alan tekniklerin tümüne teknoloji denir.
Teknolojinin ilk örnekleri taş baltalardır. İl­kel insanlar vahşi hayvanlardan korunmak ama­cıyla taş baltalar yapmışlardır.
Teknolojinin ilerlemesi 18. yüzyılda sana­yileşme faaliyetleri ile gerçekleşti. Teknolojik iler­leme ve bilim alanında meydana gelen gelişmeler günümüzde bütün hızıyla devam etmektedir. Teknoloji ve bilimin bu hızla ilerlemesi insan – do­ğa mücadelesinde, insanların daha avantajlı ol­masını sağlamaktadır.
İnsanoğlu bugün geçmişe göre teknolojik açıdan daha ileri bir düzeyde bulunmaktadır. Ge­lecekteki insanlar da bugüne göre çok daha iyi bir teknolojik seviyeye sahip olacaklardır, ileriki dö­nemlerde bilim ve teknolojide çok önemli geliş­meler yaşanacaktır. Yaşamı sürdürme ihtiyacı, insanlığı daima yeni arayışlara yönlendirecektir.
Son yıllarda bilim ve teknoloji alanında yaşa­nan gelişmeler ve bu gelişmelerin gelecekteki in­san yaşamı üzerine etkilerinden bazıları şunlar­dır:
NANOTEKNOLOJİ

–   Çok küçük anlamına gelen Yunanca bir kelimeden türeyen nano, bir ölçü birimidir ve mil­yonlarca parçayı gösterir. Nanoteknoloji genel olarak maddeyi dolaylı olarak atom boyutuna ya­ni “nano” boyutuna indirgeme işidir.

–   1974 yılında Tokyo Üniversitesi’nde Nario Taniguchi tarafından ortaya atılan nanotek­noloji, mevcut teknolojilerin daha ileri düzeyde duyarlılık ve küçültülmesine dayalı olarak hızla ortaya çıkan teknolojidir. Gelecekte bu teknoloji muhtemelen moleküler nano büyüklüğündeki bo­yutlarıyla yapı makinelerini ve mekanizmalarını da içerecektir.

–   Nanoteknoloji ölçü olarak nanometre adı verilen bir ölçme birimini kullanır. Her bir ölçüde 1 milyar nanometre vardır. Her bir nanometre 3 ile 5 atom genişliğindedir. Ortalama, insan saç teli­nin kalınlığından elli bin kez daha küçüktür.

–   Nanoteknolojinin bir yönü de, süper kü­çük bilgisayarlar (bakteri büyüklüğünde), milyar­larca dizüstü bilgisayar gücünde küp şeker bü­yüklüğünde süper bilgisayarlar ya da günümüzün bilgisayarlarından daha güçlü belirli bir büyüklük­te masaüstü bilgisayar modelleri gibi nano boyu­tunda yapılabilmesidir

–   Nanoteknoloji genel amaçlı teknoloji ola­rak adlandırılır. Gerçekleştirildiği zaman, nano­teknoloji bütün sektörlerde ve toplumun her ala­nında önemli bir yere sahip olacaktır. Daha iyi ya­pılmış, daha uzun süre dayanan, daha temiz, gü­venli ve akıllı ürünler evde, iletişimde, tıpta, ula­şımda, tarım ve endüstrinin her alanında kullana­bilecektir.

–   İnsan vücudunda dolaşarak, kanser hüc­relerini yayılmadan bulup yok eden tıbbi araçlar üretilebilecektir.

–   Elektrik veya bilgisayarlar gibi nanotekno­loji de hayatın her aşamasında insanlara daha iyi olanaklar sunacaktır. Askerî alanda nanoteknolo­ji sayesinde çok daha güçlü silahlar ve gözetleme araçları yapılacaktır.

–   Nanoteknolojinin önemli yararlarından bi­ri de sadece daha iyi ürünler değil, aynı zamanda daha gelişmiş üretim araçları sunmasıdır. Bu tek­noloji ile bir bilgisayarda veri dosyaları toplana­bilir ve çok düşük bir maliyette ya da ücretsiz ola­rak istenildiği kadar kopyalanabilir.

–   Bu teknoloji sayesinde üretim araçları katlanarak yeniden üretilebilecek ve böylece na­no fabrikası birkaç hafta içerisinde birkaç fabrika­nın üretiminden daha fazla üretim yapacaktır

İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ

–   Her türlü bilginin topluma ulaşabilmesi için iletişim teknolojisinin gelişmiş olması gerekir. 19. yüzyılda elektrikli telgrafın icadıyla iletişim çağı başladı ve günümüzde gelişmiş iletişim araçları sayesinde dünyanın herhangi bir yerindeki kişi ve kuruluşlarla bağlantı kurmak mümkün hâle geldi.

–   İletişim alanında meydana gelen gelişme­lerin hızlanmasını sağlayan temel etken uydula­rın uzaya fırlatılması oldu. Bu uydular sayesinde iletişim teknolojileri gelişti; televizyon yayın ağının genişlemesi ile haberlerin her yere ulaşması sağ­landı.

–   İletişim alanında yaşanan en büyük geliş­melerden biri de telefondur. Telefon Graham Bell tarafından 1876 yılında icat edildi. 1970’li yıl­lara gelindiğinde evlerimize taşınabilir telefonlar girmeye başladı. 1983 yılında ise ilk cep telefonu yapıldı. Günümüzde ise müzik ve görüntü kaydı yapabilen telefonlar yaygınlaştı.

–   Önceleri sadece sesin iletilmesi sağlanır­ken, günümüz teknolojisinde görüntülü telefon ve internet ile ses ve görüntünün aynı anda dünya­nın her yerine iletilebilmesi sağlandı.

–   Günümüz iletişiminde bilgisayarlar çok önemli bir yere sahiptir. Eskiden sadece belli alanlarda ve belli kuruluşlar tarafından kullanılan bilgisayarlar bugün oldukça yaygındır. Telefon ağı ile internete bağlanan bilgisayarlar sadece bil­giyi depolamak için değil, alışveriş yapmak, oto­büs bileti almak veya uzaktaki bir kişiyle haber­leşmek amacıyla kullanılmaya başlandı. İlk kulla­nıldığı dönemlerde bilgisayarların boyutları çok büyükken günümüzde dizüstü bilgisayar boyutu­na gelindi.

–   Türkiye, gelişen teknolojiye ve iletişim ça­ğına ayak uydurabilecek alt yapıya sahip ülkeler­den biridir. Ülkemizde de diğer ülkelerde olduğu gibi haberleşmek amacıyla gelişmiş teknolojiler kullanılmaktadır. Uzaya fırlatılan Türksat uydusu ile kişiler ve kurumlar arasındaki bilgi alışverişi hızlı ve güvenli olarak yapılabilmektedir.

ULAŞIM TEKNOLOJİLERİ

–   Bilim ve teknolojide meydana gelen geliş­meler ulaşım alanında da etkili oldu.

–   Nüfusun artması, sanayinin gelişmesi ve büyük şehirlerin kurulması ile ulaşım, üzerinde dikkatle durulması gereken bir konu hâline geldi.

–   Yüz binlerce insanın bir arada yaşadığı bir şehirde insanların işlerine, okullarına veya ulaşmak istedikleri yere rahat, güvenli ve ekono­mik bir şekilde ulaştırılmasının gerekliliği ulaşım teknolojileri üzerinde çalışmalar yapılmasını sağ­ladı.

–   20. yüzyılda kara, deniz, demir ve hava yollarında ulaşımı kolaylaştıran büyük gelişmeler yaşandı.

–   Son yıllarda kara yolları yapımına büyük önem verildi ve otoyolların yapımı hızlandı. Kara yollarının gelişmesine bağlı olarak motorlu taşıt­larda modernleşmeye gidildi.

–   Günümüzde demiryollarının modernleş­mesine de önem veriliyor. Özellikle son dönem­lerde hızı çok fazla olan trenler yapılmaya başlan­dı. Örneğin; Japonya ve Avrupa’da saatte 300 -500 km hızla hareket eden trenler sefere konuldu.

–   Hızlı taşıma sistemlerinden olan metrola­ra da ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Metrolar sayesinde insanlar gidecekleri yerlere daha kısa sürede ulaşmaktadır.

–   20. yüzyılın ortalarına doğru deniz taşı­macılığına olan talep de arttı. Büyük gemiler ya­pıldı ve bunların hızları artırıldı.

–   Son yıllarda havacılık alanında da büyük gelişmeler oldu. Yolcu uçaklarının hızı arttı, buna bağlı olarak uçakların uçuş rotaları arttı, gelişen teknoloji ile uçakların daha az yakıt tüketmesi ve gürültüsünün azalması sağlandı.

ARTIK KİMSE KAYBOLMAYACAK

–   Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS), dünya üzerindeki kesin yerimizi tespit etmemizi sağlar. GPS, konum belirlemek amacıyla son yıl­larda yapılan en önemli keşiftir.

–   Geçmişte insanlar, yönlerini bulmak için doğadan yararlanıyordu. Konumlarını Güneş’e ve yıldızlara bakarak hesaplıyorlardı. Günümüzde konum belirlemedeki en önemli buluş, Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS)dir.

–   GPS alıcısı her yerde bir sonraki durağı­mızın neresi olacağını, oraya ne kadar uzaklıkta olduğumuzu, hangi yönde oraya ulaşacağımızı bulmamıza yardımcı olur.

–   Yeryüzündeki herhangi bir noktada GPS’nin çalışabilmesi için aynı anda en az dört uy­duyu görmesi gerekir. Bu da yörüngede en azın­dan 25 uydunun bulunmasıyla sağlanabilir. Şu an­da yedekleriyle birlikte toplam 29 GPS uydusu yö­rüngede dolaşmaktadır. Bu uyduların her biri gün­de iki kez Dünya’nın çevresini dolaşmaktadır.

–   GPS, kapalı alanlar ve su altı gibi sinyalle­rin alınmasının güçleştiği yerler dışında dünya üzerinde her yerde çalışır. Tipide, yoğun siste, okyanus ortasında bile çalışma özelliğine sahiptir.

–   GPS’nin karada, havada ve denizde birçok kullanım alanı vardır. Kara, deniz, hava ve demir yolu taşımacılığında insanlara büyük kolaylık sağ­lar. Ayrıca GPS askerî ve sivil amaçlı olarak uzaya fırlatılan sistemlerden faydalanılarak kullanılır.

ŞEHİRLEŞME

–   İnsanlar beraber yaşayarak toplumu oluş­tururlar. Toplumsal yaşamın gelişmeye başlama­sı insanların yerleşik yaşama geçmeleri ve ilk köyleri kurmaları ile oldu. O dönemlerde nüfusun az olması nedeniyle şehirleşmeye pek ihtiyaç du­yulmadı.

–   Günümüzde gerek teknolojinin ilerlemesi gerekse hızlı nüfus artışı şehirleşmeyi zorunlu hâle getirildi.

–   Özellikle sanayinin gelişmiş ve iş olanak­larının fazla olduğu şehirler çok kalabalık bir nü­fusa sahiptir. İnsanların bir arada, sorunsuz ve mutlu yaşayabilmesi için düzenli bir şehirleşmeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle ulaşım imkânla­rı artırıldı ve altyapı hizmetlerine (su, kanalizas­yon, elektrik) önem verildi.

–   Şehirleşmenin düzenli olduğu kentlerde insanlar daha rahat ve huzurlu yaşayabilmekte­dirler.

NÜKLEER ENERJİ

–   Nükleer enerjinin diğer adı atom enerjisi­dir. Maddenin en küçük birimi olan atomun parça­lanması veya birleştirilmesi ile ortaya çıkan ener­jidir. Bu enerjinin ana maddesi uranyum ve tor­yumdur. Ancak günümüzde bu enerji üretimi sa­dece uranyumdan faydalanarak yapılmaktadır.

–   Nükleer enerji ile ilgili araştırmalar Ameri­ka Birleşik Devletleri (ABD) tarafından başlatıldı. Alternatif bir enerji kaynağı olarak düşünülen nük­leer enerji ile dünyanın ilk tanışması 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine ABD tarafından atılan atom bombaları ile oldu. Bu durum nükleer enerjinin silah olarak kullanıldı­ğında olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi.

–   Nükleer enerjinin daha çok barışçıl amaç­larla ve insanlığın yararına kullanılmasını sağla­mak için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kuruldu.

–   1970 yılındaki petrol krizinden sonra bazı ülkeler enerji elde etmek amacıyla nükleer çalış­maları hızlandırdılar. Ancak bu enerji çok dikkatli kullanılmalıdır. Nükleer enerji tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilecek bir özelliğe sahiptir.

NÜKLEER ENERJİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ

v   Enerji elde edilirken çevreye yayılan gaz ve sıvı hâldeki atıklar çevreye zarar verir. Bu atık­ların su, hava veya toprağa karışması insan ya­şamını olumsuz yönde etkiler.

v   Nükleer kazalarda radyasyon tehlikesi or­taya çıkar.

v   Nükleer santrallerin kurulması, atıklarının depolanması oldukça pahalı bir iştir.

v   Dünyadaki enerji kaynakları kısıtlıdır ve farklı enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Nükleer enerjiyi kullanacak olan ülkelerin çok dik­katli olması ve atıkların depolanması konusunda çok titiz davranmaları gerekmektedir. Bir gaz sı­zıntısı çevreye çok büyük zararlar verebilmekte­dir. Yakın dönemde meydana gelen Çernobil ka­zasının yol açtığı (kanser, deri hastalığı) olum­suzlukların izleri hâlâ devam etmektedir

TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİ

–   Türkiye’de nükleer enerji çalışmalarını yürütmek amacıyla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu kuruldu.

–   Mersin (İçel) ilinin 150 km batısında Akkuyu mevkiinde Silifke Akkuyu Nükleer Enerji Santrali kurulma aşamasındadır.

–   Ülkemizde devlet nükleer enerji santralle­rinin kurulmasında son derece titiz davranmakta­dır. Çünkü bu santraller çevreye zarar verdiğin­den birtakım olumsuzluklar yaşanmaktadır.

UZAY TEKNOLOJİSİ

–   Sonsuz boşluk olarak tanımlanan uzayda yıldızlar, gezegenler, Güneş ve pek çok gök cis­mi yer alır.

–   İnsanlar ilk çağlardan beri bu gök cisimle­rine ulaşmayı düşündü ve bu konuda çalışmalar yaptı. Uçakların kullanılmaya başlaması ile bu dü­şüncenin gerçek olması için ilk adım atılmış oldu.

–   19. yüzyılda roketler yardımı ile Ay’a gidi­lebileceği düşüncesi savunuldu.

–   Alman, Rus ve Amerikalı bilim adamları uzay çalışmaları için roket geliştirme yarışına gir­diler. 1957 yılında Sputnik I adlı uzay aracı Rus­lar tarafından Dünya yörüngesine yerleştirildi ve böylece uzay çağı başlamış oldu. 1958 yılında Amerikalı bilim adamlarınca uzay çalışmaları için kademeli roketler geliştirildi. Bu çalışmalar sonucunda 21 Temmuz 1969 tari­hinde Ay’a ayak basıldı.

–   Uzayın keşfedilmesi ile insan hayatında önemli değişiklikler oldu.

Bunlar:

1-Uzay bilimi olan astronomi, gözlemlere dayalı olmaktan çıkıp deneysel bir bilim hâline geldi.

2-Gök cisimleri ve gezegenler hakkında bil­giler arttı.

3-Dünya’nın gerçek boyutları ölçüldü.

4-İletişim ve ulaşım teknolojileri gelişti.

GEN TEKNOLOJİSİ

–   Son yıllarda, moleküler biyoloji ve gen teknolojisi alanlarında kaydedilen büyük gelişmeler biyoteknolojideki hızlı değişim ve ilerleyişin iti­ci gücü oldu ve bu teknoloji, giderek çok daha fazla sayıda sanayi ve hizmet sektörünü etkiler hâle geldi.

–   Dünyada gen teknolojisi sağlık, genetik hastalıklar, bitkisel ve hayvansal besin kaynakla­rının iyileştirilmesi, verimin artırılması amacıyla kullanılmaktadır.

–   Bu teknoloji bilgisayar teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerin de katkısıyla koruyu­cu hekimlik alanında birkaç yıl öncesine göre ye­ni yöntemlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Fiz­yolojik sistemler ve insan genlerinin daha iyi anla­şılması başta kanser, hepatit, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların önlenmesinde önemli bir aşama olacaktır.

–   Genetik kökenli hastalıkların tedavisinde eksik olan genin yerine konması olarak tanımla­yabileceğimiz gen tedavisi yakın gelecekte kulla­nılmaya başlanacaktır. Yapay dokuya organ üre­timi, kök hücrelerin elde edilmesi gibi gelişmeler insan hayatını olumsuz yönde etkileyen birçok hastalığa çare olacaktır.

–   Gen teknolojisi çalışmaları faydalı olduğu kadar, yüksek maliyetleri ile de dikkatleri çekmek­tedir. Aynı zamanda, bu alanda yetişmiş uzman eleman ve araştırmacı sayısının az olması, geliş­miş ülkeler dışındaki devletlerin bu çalışmaları yapmalarını zorlaştırmıştır.

–   Klonlama: Bitki, hayvan veya insan gibi yaşayan bir organizmanın (aslının aynı) bir kopyasını yapmaktır. Bu faaliyetin amaçları tedavi ve çoğalma olarak ikiye ayrılmaktadır.

–   Tedavi amaçlı klonlama teknikleri kullanılarak; alzheimer (bunama), şeker hastalığı, lösemi gibi hastalıkları tedavi  etmek,  genetik  hastalıkları  önceden  teşhis  ederek iyileşmeyi sağlamak öncelikli hedefler arasındadır.

–   Çoğalma amaçlı klonlama ise; tedavi amaçlı hastaya özel doku ve organ üretmek, nesli tükenmekte olan hayvanların çoğalmalarını sağlamak, araştırmalarda kullanmak üzere birbirinin aynısı hayvanlar üretmek için gerçekleştirilmektedir.

TIP VE YARDIMLAŞMA

Doku – Organ Bağışı ve Önemi

–   Çeşitli hastalıklar ve kazalar sonucunda insanların çeşitli doku ve organlarında bozulma­lar meydana gelebilir. Bozulan doku ve organlar görevlerini yerine getiremediği için bunların yeri­ne yenilerinin nakledilmesi gerekir. Bu olaya do­ku ve organ nakli denir.

–   Doku ve organ naklinde, aynı kişinin sağ­lam dokularından ya da başka bir kişinin doku ve organlarından faydalanılır. Ayrıca beyin ölümü gerçekleşen kişilerin doku ve organları da nakledilebilir.

–   Tıbbın gelişmesi ile kornea, kemik iliği, akciğer, karaciğer, kalp, böbrek, pankreas gibi or­ganların nakli yapılabilmektedir.

–   Türkiye’de doku ve organ nakli yasal ku­rallara bağlanmıştır. 18 yaşını dolduran ve akli dengesi yerinde olanlar bu bağışı yapabilirler. 18 yaşından küçük olanların anne ve babalarından izin alması zorunludur.

–   Daha önce organ bağışında bulunmamış olanlarda ve beyin ölümü gerçekleşenlerde ise yakınlarının izni alınmalıdır.

–   Organ bağışında bulunma dayanışma ve yardımlaşmaya verilebilecek en önemli örnektir.

–   Her insan kendi başına da gelebileceğini düşünerek organ bağışı konusunda daha duyarlı olmalıdır.

KAN BAĞIŞI VE ÖNEMİ

–   Kan, çok önemli fonksiyonları nedeniyle doku olarak kabul edilmektedir. Kan bağışı, has­talıkların tedavisinde çok önemli bir yeri olan ve aranan kan elde edilemediği takdirde başka alter­natifi olmayan bir tedavi aracıdır.

–   Kan yapay olarak üretilemez ve kanın kaynağı sadece insandır. Bu nedenle; insanların hastalıklarını atlatıp sağlıklı olabilmeleri için kana büyük bir ihtiyaç vardır.

–   Vücuttan eksilen kan çok kısa bir süre içinde yenilenir. Kan bağışı kemik iliği üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

–   18 yaşını doldurmuş sağlıklı herkes kan verebilir. Kan bağışının üst sınırı yoktur. Erkekler, en sık 2 ayda bir, kadınlar ise en sık 3 ayda bir ol­mak üzere ve yılda 4 üniteyi geçmemek koşuluy­la kan verebilir.

–   Kan torbaları, tek kullanımlık ve steril ola­rak imal edilmektedir. Bu sebeple, kan bağışı sı­rasında kan bağışı yapan kişiye herhangi bir has­talık bulaşması söz konusu değildir.

–   Kan bağışının; kilo alma, zayıflama, halsiz kalma, kaşıntı ve bağımlılık gibi yan etkileri yoktur,

–   Günlük hayatımızda kullandığımız ilaçlar kana geçmektedir. Bu ilaçlardan bazıları kan ba­ğışı yapmaya engeldir. Kan bağışından önce eğer sağlık açısından mecburiyet yoksa ilaç alın­mamalıdır. Alınması durumunda ise kan verilip verilemeyeceği kan merkezi doktorlarına danışılmalıdır.

–   Hemen hemen tüm ameliyatlarda ve pek çok hastalıkta kan nakline ihtiyaç duyulabilir.

–   Bu nedene kan bağışında bulunmak hayat kurtarmak anla­mına gelir.

BULAŞICI HASTALIKLAR

–   Bulaşıcı hastalıklar ya da enfeksiyon has­talıkları, herhangi bir yolla insana geçme özelli­ğindeki mikropların veya parazitlerin vücuda gir­mesiyle oluşur. Birçok kişinin hayatına mal olan veya sakat kalmasına neden olan hastalıklar top­lum açısından oldukça tehlikelidir.

–   Hastalık yapan organizmalar, virüsler, bakteriler, mantarlar olabilir. Bütün bulaşıcı has­talıklar insana geçebilme özelliğine sahiptir, in­sandan insana, hayvandan insana olduğu gibi topraktan da insana bulaşabilir.

Hastalıkların bulaşma şekillerinden başlıcaları şunlardır:

1.Öksürürken, konuşurken ağızdan çıkan damlacıkların başkası tarafından teneffüs edilme­siyle (verem, boğmaca ve çeşitli solunum yolu hastalıkları),

Deri temasıyla,
Hastanın kullandığı çamaşır, yatak eşya­sı, yiyecek ve içecek eşyaları gibi malzemeler va­sıtasıyla,
Hayvanların insana hastalık taşımasıyla,
Uygun olmayan, mikrop bulaşmış yiyecek ve içeceklerin alınmasıyla (suyla bulaşan hasta­lıkların başlıcaları tifo, dizanteri, kolera, paratifo olarak sayılabilir.),
Hastalıklı bir anneden hamilelik sırasında veya doğum esnasında bebeğe hastalık bulaş­ması yoluyla insanlara hastalıklar bulaşabilmektedir.
–   Bulaşıcı hastalıklardan bazıları; hepatit, difteri, çiçek, kızamık, tifo, sıtma, menenjit, kole­ra, tifüs, tüberküloz, suçiçeği ve dizanteridir.

–   Günümüzde insanları tehdit eden önem bir bulaşıcı hastalık da AİDS’tir. Hem kan yolu ile hem de cinsel yoldan bulaşan bu hastalığın henüz tedavisi ve aşısı yoktur. AİDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) ilk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde keşfedildi. AİDS hastalığı tamamen vücut bağışıklık sistemi ile ilgili olduğundan hastalığa sebep olan virüs HIV (Vücut Bağışıklık Sistemi Virüsü) adı veri mistir.

–   Çağımızda henüz tedavisi olmayan bir diğer bulaşıcı hastalık da HEPATİT B (Sarılık)dır.Bu hastalık kan yoluyla ve cinsel yolla bulaşır.

Hepatit B’den korunmak için;

Aşı yapılmalı,
Test edilmemiş kan kullanılmamalı,
Bir defa kullanılan enjektörler atılmalı,
Tıbbi aletler sterilize edilerek kullanılmalı.
Tek eşlilik ve evlilik kuralına uyulmalı,
Temizliğe önem verilmelidir.
AŞILAR

–   Hastalığa neden olan virüs ve bakteri git mikropların bu özellikleri zayıflatılarak veya tamamen yok edilerek geliştirilmiş biyolojik maddeler aşı denir.

–   Aşılar vücudumuza uygulandıklarında bağışıklık sistemimiz belli

bir mekanizma ile antikor oluşturur ve önlemini alır. Daha sonra aşısı olunan mikrop ile karşılaşıldığında hastalık ortaya çıkma riski ortadan kalkar.

–   Hastalıklardan korunmak için, en güven ve en ucuz yöntem kişilerin aşı olmasıdır.

–   İnsan vücudunu dış etkenlere karşı koruyan savunma sistemine bağışıklık denir.

–   Vücudumuz kendi yapısını çok iyi tanır ve kendisine ait olmayan her türlü yapıyı kolayca ayırt edip yok etmek için çeşitli mekanizmalar ge liştirir. Bu mekanizmalardan biri bağışıklık sisteminin saptadığı mikrobun özelliklerini belirleyip bunların yok edilmesini sağlayacak antikor adı verilen maddeyi salgılamaktır.

–   Her mikrop için ayrı özellikte antikor üret lir ve sistemin hafızasına kodlanır.

–   Bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korun­mak amacıyla yapılan önemli aşılar; verem, kıza­mık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca, Hepatit B, grip, tetanoz ve difteridir.

KUŞ GRİBİ NEDİR?

–   Tavuk, kaz, ördek gibi kanatlı hayvanlar­da kitlesel ölümlere yol açan ve aslında bir hay­van hastalığının etkeni olan virüsün insanlarda ortaya çıkardığı hastalığa kuş gribi denir.

–   Kuş gribinde göçmen kuşlar virüsün do­ğal taşıyıcısıdır ve virüs göçmen kuşlar aracılığıy­la çok farklı merkezlerde kanatlı hayvanlara yayı­lır ve çok sayıda ölüme sebep olabilir.

–   Kuş gribinin on beş ayrı çeşidi vardır. Bunlardan üçü insanlarda hastalık yapar. Türkiye ve dünyayı tehdit altına alan ölümcül kuş gribi vi­rüsü H5N1 grubunda yer alır.

–   Kuş gribi hastalığının insana bulaşması; hasta hayvanlarla doğrudan temas edilmesi ya da hayvanların göz yaşı, burun akıntısı ve boğaz akıntısı sonucunda ortaya çıkar.

–   Kuş gribine yakalanan insanlarda görülen en önemli belirtiler; yüksek ateş ve kuru öksürük­tür. Hastalık, hiçbir belirti vermeden ayakta da ge­çirilebilir. Hastaneye yatmayı gerektirecek kadar ağır seyreden vakalarda solunum yetmezliği ile tehlike oranı yükselir.

–   Henüz hastalığın tam bir tedavisi ya da aşısı bulunamamıştır.

–   İyi pişmiş tavuk etinden insana virüs bu­laşması mümkün değildir. 70°C’nin üzerinde virüs etkisiz hâle gelir.

Kuş gribinden korunmak için yapılması gerekenler:

Hijyen kurallarına uyulmalı, eller sık sık bol su ve sabunla yıkanmalıdır.
Kanatlı hayvan etleri ve yumurtaları iyice pişirildikten sonra tüketilmelidir.
Hasta ve ölmüş hayvanlarla temastan ka­çınılmalıdır.
Ev hayvanları varsa çocukların dokunma­sına engel olunmalıdır.
Herhangi bir şüphe durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
EMEĞE SAYGI

Mevcut bilgi birikimleri ve deneyimlerden yararlanarak daha önceden bilinmeyen yeni bir bilgiye ulaşma veya bu bilgiye ulaşma yöntemini geliştirmeye buluş denir.

Yeni bir eser üretmek veya bir buluşa im­za atmak çok fazla emek gerektirdiğinden bu eserlerin yasa dışı yollardan çoğaltılmasını önle­mek buluş veya eser sahibinin haklarını korumak amacıyla patent ve telif hakkı kavramları ortaya çıkmıştır.

PATENT

–  Patent buluş sahibinin buluş konusu ürü­nünü belirli bir süre üretme, kullanma veya satma hakkıdır. Aynı zamanda bu hakkı gösteren belge­ye de patent denir.

–   Patent, endüstri alanındaki bir buluşun sahibine resmî bir organ tarafından verilen ve bu buluşun belirli bir süre kendisinin izni olmaksızın başkalarınca kullanılmasını engelleme yetkisi sağlayan belgedir. Bu belge, hak sahibine belirli bir süre için buluşun başkalarınca kullanılması, satımı ve ithalini engelleme hakkını sağlar.

–   Pa­tent hakları buluş yapmayı özendirmekte, tekno­loji transferlerini sağlamakta ve ülkelerin sanayi planlama ve stratejilerinin belirlenmesinde rol oy­namaktadır.

–   Buluş sahibi buluşunu gerçekleştirmek için emek, zaman ve para harcamaktadır.

–   Patent belgesi, buluş sahibine belirli bir süre için üçüncü kişilerin müdahalesi olmadan iş­letme (kullanma, üretme ve satma gibi) hakkını vermektedir.

Patent Tescili İçin Gerekli Şartlar Nelerdir?

o     Yenilik sağlaması,

o     Tekniğin bilinen durumunun aşılması,

o     Sanayi alanında uygulanmasıdır.

NOT: Ülkemizde özgün çalışmalar yapan in­sanların haklarını korumak amacıyla Türk Patent Enstitüsü kurulmuştur.

TELİF HAKKI

–   Bir düşünce veya sanat eserini ortaya ko­yan kişinin bu eserden doğan haklarının tümüne telif hakkı denir.

–   Telif hakkına sahip olan kişi veya kuruluş, o eserle ilgili ekonomik hakların yanı sıra eserin sahi­bi olduğunu iddia etme ve

esere verilebilecek zarar­ları engelleme hakkına sahip olur. Eserin çoğaltıl­ması, kiralanması, radyo ve televizyonlarda yayın­lanması gibi haklar da telif hakkı kapsamındadır.

–   Sembolü çember içinde © veya ® harfleri ile gösterilir. Bu işaretlerin bulunduğu ürünler, o ürünlerin tescilli birer marka olduğunu ve yasalarla korunduğunu gös­terir.

–   Devlet yasalarla sanatçıların haklarını ko­ruma altına alır(Anayasamızın 64. maddesi).

–   Devlet, sanat eserlerini korumak için bu konuda “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”, “Vi­deo ve Müzik Eserleri Kanunu” gibi yasalar çı­karmıştır.

–   Ülkemizde telif hakkı, 1951 yılında çıkarı­lan “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” ile düzen­lenmiştir.

Bandrol (Denetim Pulu):

–   Kaset, Kitap, Cd, Vcd, Dvd, gibi süresiz yayınlarda telif ödemelerini ve eserlerin tescillerini kontrol altına almak için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen baskılı minik etikete verilen addır

–   Üzerinde bandrol olan ürünler o üründen devletçe belli bir vergi alındığını göstermektedir

Bu konuda dört önemli ilke yer almıştır. Bunlar:

1-Eser sahibinin haklarının korunması,

2-Eser sahibinin haklarıyla ilgili süre,

3-Kamunun eserden yararlanmasının sağ­lanması,

4-Eserle ilgili yasal ve toplumsal yaptırımdır.

–   Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre; eser sahibinin haklarını koruma süresi yaşadığı süreden sonra 75 yıldır. Böylece eser sahibi öl­dükten sonra eserle ilgili hakları, yakınlarına mi­ras olarak kalmaktadır.

KORSANA HAYIR

–   Türkiye’de eserlerin yasal olmayan yollar­dan çoğaltılmasının önüne geçebilmek için çeşitli yasalar çıkartılmıştır.

–   Telif ve patent haklan saklı olan ürünler yasal yollardan temin edilmelidir.

–   Günümüzde yasal yollar dışında çoğaltı­lan ve satılan kitap, CD, kaset, bilgisayar yazılımı gibi bandrolsüz ürünlere  korsan denilmektedir.

–   Korsan ürünlerinde bandrol olmaması ya­ni bu ürünlerin vergisiz olması fiyatlarının çok ucuz olmasını sağlamaktadır. Bu olay korsana olan ilgiyi artırıcı etki yapmaktadır. Hangi neden­le olursa olsun korsan ürünlere rağbet etmemek gerekir. Korsan ürün almak, eser sahibinin hakla­rını çiğnemek ve emeğine saygı duymamak, aynı zamanda devlete ekonomik olarak zarar vermek anlamına gelmektedir.

HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR

Atatürk’ün Bilim ve Teknolojiye Verdiği Önem

–   Atatürk, ilerleme ve çağdaşlaşmayı her zaman temel prensip olarak kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için de yol gösterici olarak akıl ve bilimi esas almıştır. Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,fendir.’’ sözüyle bunun önemini belirtmiştir.

–   Atatürk’e göre; bilim, öncelikle özgün bir kültür ortaya çıkarmanın aracıdır. O, bilimi toplu­mun gelişimini engelleyen bozuklukların gideril­mesinin ve millî bir kimlik oluşturulmasının etkin bir aracı olarak görür.

–   Atatürk, ülkemizin kalkınmasının bilim ve teknolojiden geçtiğini bilmekteydi. Bu amaçla ye­ni kurulan Türkiye’de araştırma enstitüleri oluştu­rulması gerektiğini düşünerek bu faaliyetlere hız kazandırdı.

–   Bunlardan bazıları; Ankara’da Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü (1921), Adana Bölge Pamuk Araştırma Enstitüsü (1924), Rize Çay Araştırma Enstitüsü (1924), Eskişehir Tarım­sal Araştırma Enstitüsü (1926), Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü (1929)dür.

–   Atatürk’ün isteği üzerine 1935 yılında ku­rulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ile tarım ve sanayi sayımı yapan İstatistik Umum Müdürlüğü Atatürk’ün bilim ve teknolojiye verdi­ği önemi ortaya koyan kurumlar arasındadır.

İlgili Kategoriler

-6.Sınıf Ders Notları 6.Sınıf Sosyal Bilgiler Ders Notları



Yorumlar 2

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir