1980 öncesi ve sonrası ekonomi politikaları ders notları



A-1980 ÖNCESİ İTHAL İKAMECİ SANAYİLEŞME POLİTİKASI

Türkiye de 1980 öncesi ekonomik yapının belirleyici özelliği devlet öncülüğünde üretilen ithal ikameci sanayileşme politikasıdır ithal ikameci sanayileşme politikası: Yurt içi tüketiminde ihtiyaç duyulan malların ithal edilmek yerine koruma ve teşvik yoluyla gerekirse girdi ithal edilerek yurt içinde üretilmesinin sağlanmasıdır.  Buna göre yurt içi talebe yönelik olarak yapılan üretimle büyüme sağlanacak ve kamu yatırımları ile bu süreç desteklenecektir. Bu politika ikinci dünya savaşı ile birçok ülke ve Türkiye’de de 1963 yılında başlanan planlı kalkınmayla başlamıştır. Ancak bu tip politikalar bazı nedenlerle uluslararası ekonomik yapı içerisinde başarısız olma riski ile karşı karşıya kalmıştır.

1.Yurtiçi talebe yönelik üretim yapıldığından büyümenin sürdürebilmesi için tüketici kitlelerinin gelirinin yüksek olması gerekmekte bu durum ise aynı zamanda bir maliyetleri arttırdığından enflasyonu körüklemektedir.

2.Üretimdeki girdilerin bir kısmı dışarıdan satın alındığı için dövize ihtiyaç vardır.Türkiye bu ihtiyacı bir süre yurt dışında çalışan işçi dövizlerinden karşılamış ancak bu kaynak azaldığında sürekli borçlanma yapılamayacağına göre döviz darboğazına girmiş ve ödemeler dengesi sorunları ortaya çıkmıştır.

3.Yatırımları teşvik edecek tasarruflar yetersiz kalmasıyla yeterli istihdam yaratılamaz.

4.Dışa kapalı rekabetçi olmayan bir ekonomik yapıda verimlilik ve kalite sorunu ortaya çıkarmasıdır. BU Nedenlerle ülkemizde daha önce bir süre sürdürülebilen bu büyüme politikası 1970 lerde tıkanması ile şu sorunlar oluşmuştur

  1. Yüksek düzeyde fiyat artışları (1970 lerin ikinci yarısında fiyatlar hızla artmış, 1977 yılında TEFE %24 1980 yılında %100 ün üzerine çıkmıştır )  tefe=toplam eşya fiyatları endeksi
  2. İşsizlik (1978de %13 ün altında iken 1980 yılında % 15 in üzerine çıkmıştır.
  3. Dış ödemeler dengesi : 1977 yılında dışa bağımlılık azaltılacağı öne sürülmesine rağmen dış ticaret açığı 4 milyar dolar iken 1980 yılında 5 milyar dolara yaklaşmış ihracatın ithalatı karşılama oranı 1977 yılında %30 larda iken 1980 yılında %36 nın üzerine çıkmıştır.
  4. Bununla beraber büyüme için gerekli olan yatırımların Gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranı aynı dönemde sürekli düşmesi( 1977 yılında %25 civarında , 1979yılında %18 civarına inmiş)  ve sanayi üretiminde de ciddi düşüşler ortaya çıkartmıştır.

Türkiye ekonomisini 1970 lerin sonunda istikrarsızlığa götüren temel nedenler yapısal niteliğe sahiptir. Örneğin:

1.Ekonomide tarımın payının yüksek olması

2.Tarımın doğa koşullarına bağlı olması

3.Nüfus hızla şehre akması

4.Nüfusu istihdam edecek yatırımlar gerçekleşmemesi

5.Talep yapısı değişirken üretim yapısı değişen talebe ayak uyduramaması

6.İşletmelerin küçük ölçekli olması

7.Sanayi üretimi tekstil gibi çok az sayıda sektörde rekabetçi olabilmesi kalite ve maliyet açısından rekabet edecek gücü elde edememesi.

8.İhracatın içerisinde sanayi ürünleri çok düşük oranda iken ithalatın önemli bir bölümü sanayi mallarından oluşmuştur.

9.Tasarruf oranlarının yetersiz olması (1963 planlı döneminde yurt içi tasarruf / GSMH oranının %12,5 iken 1975 yılında 20 fakat 1970 lerin sonlarında %16 civarına düşmüştür. )

10.Kamu kesiminin bütçe gelirlerindeki artışın yavaşlamasıyla bütçe açıklarının artması ve kamu harcamalarının sağlam kaynaklaarla finanse edilememesi.

11.Bütçe açığı ile daha fazla merkez bankası kaynaklarının kullanılmasıyla kredi dağılımını olumsuz etkilemesi.

12.Ülke dışı sorunların başında ise 1970 lere damgasını vuran temel bir istikrarsızlık nedeni petrol fiyatlarının hızla artmasıdır.

13.Türk lirasının değerinde ortaya çıkan olumsuz gelişmeler ve yurtdışına iş gücü çıkışı ile bütün reel ve parasal dengelerin bozulması ,  iç ve dış finansmanda ciddi sorunların ortaya çıkması.

Bozulan dengeler gelir dağılımını,talebi ve dolayısıyla üretim yapısını da olumsuz etkilemiştir.

Oluşan istikrarsızlıkları yok etmek için 1978 ve 1979 da;

1.Devalüasyon yapılmış (Yerli paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesidir)

2.Temel mal ve hizmetlerin fiyatları ile faiz oranları arttırılmıştır.

3.Dış borç ve kredi imkanlarının arttırılması için de bazı önlemlere başvurulmuştur.

Özellikle yapılan devalüasyon ile dış ticarette geçici bir iyileşme sağlanmış fakat enflasyon hızla artmıştır. Ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye ekonomisi yurt dışındaki olumsuz gelişmelerin de etkisiyle  krize doğru sürüklenmiş ve alınan önlemler başarısız olmuştur.Sonuçta bu istikrarsızlık süreci ekonomiyi çok daha köklü sayılabilecek önlemler içeren 24 ocak 1980 tarihinde alınan kararlara götürmüştür.

 B-1980 SONRASI DIŞA AÇIK BÜYÜME POLİTİKASI 

24 ocak 1980 tarihinde alınan kararlar önceki önlemlerden köklü olarak farklıdır. dışa açık ya da ihracata dayalı büyüme politikası olarak adlandırılan bu geni bakış açısı sadece Türkiye’de değil ABD ve İngilterede istikrar politikaları nın ana eksenini oluşturmustur. Temelde monetarist (parasalcı) yaklaşıma dayanan bu yonelis çözümü parasal düzenlemelerde aramaktadır Devletin ekonomideki rolünü azaltarak piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırmaktadir. Dışa açık bir yeniden yapılanmayla ekonomiye istikrar kazandırmayı ve ekonomik büyümeyi sağlamaya yönelmistir.

1.Kamu Kesiminin Sinirlandirilmasi ve Piyasa Mekanizmasi

24 ocak kararlarının temel unsurlarindan birisi para arzı ve kamu harcamalarının kontrol altına alınması ile enflasyona neden olan yüksek talebin kisılmasıdır.Cunku yüksek enflasyonu yüksek talep oluşturur.

Kamu kesiminin küçültülmesinin bir baska nedeni, özel sektöre daha fazla önem verilerek kamu müdahalesinin azaltılması ve piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırılmasıdır. Kamu harcamalarını azaltmak her zaman mümkün değildir. Çünkü bu harcamaların bir kısmı personel harcamaları bir kısmı da yürütülmekte olan kamusal faaliyetlerle doğrudan bağlantılıdır. Genel kamu hizmetleri eğitim sağlık adalet ve emniyet türü hizmetleri gibi. Bu yüzden de kamu harcamaları azaltılamamış Bütçe harcamaları/GSMH oranı 1980-89 döneminde ortalama %22nin altına düşmemiştir.  Kamu gelirlerinde ise çelişki yaşanmıştır. Bir yandan piyasa ekonomisinin yerleşmesi açısından vergi yükünün düşürülmesi gerekirken diğer yandan bütçe açıklarının azaltılması için kamu gelirlerinin attırılması gerekmektedir.

2.Ücret Maliyetlerinin Düşürülmesi ve Uluslararası Rekabet

1980 öncesinde yüksek ücretler üç temel sorun oluşturulmuştur.

a.Yüksek talebin neden olduğu enflasyon

b.Yüksek maliyet nedeniyle uluslararası rekabet gücünün azalması

c.Düşük tasarruf nedeniyle yatırım yapılamaması

Ücretlerin düşürülmesiyle yurt içi talepte azalış meydana gelecek ve daha fazla ihracat yapabileceği düşünülmüştür. Üretim maliyetlerini düşürerek ülkenin uluslararası rekabet gücünü arttıracaktır(ücret ve maaşların milli gelir içerisindeki payı 1980 yılı itibariyle %27 civarında iken dönem içerisinde sürekli azalarak 1988 yılı itibariyle %16 civarına kadar düşmüştür.) Fakat ücretlerin düşürülmesi ile sadece maliyetler değil,aynı zamanda iş gücü verimliliği de etkilenmiştir(azalan ücretler nedeniyle verimlilikte düşüş meydana geleceğinden, maliyetler yeniden  artabilir)Ücretlerin düşürülmesi ile nitelikli iş gücü kaybı da olmuştur.

3.Yüksek Faiz Oranları ve Tasarruflar 

< Tasarrufların arttırılması için alınan önlemlerden birisi faiz oranlarının yüksek tutulmasıdır.Tasarrufların artması

< Yatırım yapılabilir kaynakları artacak

< Tüketimin kısılmasıyla ihraç edilebilir bir üretim fazlası oluşturacaktır.

Uzun dönemde gelir arttıkça tasarrufların artması beklenir.Faiz oranları yüksek olduğunda da üretim ertelenerek tasarruf yapılabilir. Ancak Türkiye’nin o günkü koşullarında mevcut tasarrufların bir kısmı  bankacılık sisteminin dışında kalmıştır. Bunun nedeni bankacılık sisteminin yeterince gelişmemiş olması ve bireylerin de bankacılık sistemine güvenlerinin sınırlı olmasıdır. Yüksek faizler yatırım maliyetlerini de arttırmıştır ( özel sektör yatırımları /GSMH oranı 1980 e kadar % 10 civarında iken kararların uygulanması sonrasında önceleri düşmüş daha sonra 1986 yılında %7.7 olmuştur )  Faizlerin yüksek olmasından dolayı daha çok spekülatif amaçlı yatırımlarda artış eğiliminin ortaya çıktığı  görülmüştür. Uygulanan programdan beklenen diğer bir sonuçta yüksek faiz oranlarının tüketim eğilimini azaltması ve enflasyon artışını sınırlamasıydı. Bu etki konusunda bir belirsizlikten söz etmek mümkündür. Ele alınan  dönemde beklendiğinin aksine özel tüketim harcamalarının GSMH ye oranında artış meydana gelmiştir.Bu artışın bir nedeni hesaplamalardan kaynaklanabilir.  Yatırımların azalmasından dolayı, özel tüketim harcamalarının payı yüksek  olacaktır. Diğer bir nedeni ise yüksek faiz oranlarından dolayı elde edilen faiz gelirlerinin bir kısmını tüketime yönelmiştir.

4.Serbest Döviz Kuru ve Dış Finansman 

Dışa açık bir ekonomide büyümeyi destekleyecek kaynaklardan birisi de  dış kaynaktır. Bir ülkede yapılan yatırımlar, yurt içi tasarruflar ( kamu +özel ) ve yabancı  tasarruflarla karşılanır. 24 ocak kararları doğrultusunda uygulanan  programın temel  bileşenlerinden birisi döviz kurunun serbest piyasada belirlenmesidir.  Yurt içinde de resmi kurlar ile karaborsa fiyatları arasında ciddi farklar vardı. Serbest döviz kuruna geçişten 2 önemli sonuç beklenmiştir.

1.Döviz kurunun serbest piyasada daha gerçekçi olarak belirlenmesi TL nin değer kaybetmesine neden olacak, yurtiçinde üretilen mallar dış piyasalarda daha ucuz hale geleceği için,ihracat artacak,döviz geliri elde edilecek,ithalat pahalı hale gelip dış ticaret açığı azalacaktır.

2.Diğer olumlu bir beklenti de resmi fiyatlar ile karaborsa fiyatları arasındaki farkın azalması ile yurt dışında çalışan işçilerden gelen döviz miktarı artacaktır.

Fakat zorunlu olarak ithal ed,len ara mallar ve yatırım malları açısından durum farklıdır. Yurt içindeki üretimin devam ettirilebilmesi için bu malların ithal edilmesi kaçınılmazdır. Bu durumda da üretim maliyetleri ve dolayısıyla fiyatlar artacaktır.  1980 li yıllarda Türkiyenin ithalatının yaklaşık %95’nin ham madde ve yatırım mallarından oluşması ve tekelci bir yapıda maliyetlerinin büyük ölçüde fiyatlara yansıtılması nedeniyle TL nin değer kaybetmesi sonucunda artan ithalat fiyatları yoluyla yurt içi fiyatlarda belirgin artışlar meydana gelmiştir.

5.İhracatın Arttırılması ve Döviz Geliri

24 ocak 1980 kararlarını zorunlu hale getiren temel nedenlerden birisi ödemeler dengesindeki açıklar idi.Dış ticaret açığı, ihracatın artırılması veya ithalatın azaltılması ile mümkündür. Yurtiçi üretim için ithalatın düşürülme imkanı  sınırlı olduğundan dış açığı azaltmanın yolu ihracatın arttırılması ile mümkündür. Döviz kurunun serbest bırakılması,ücretlerin düşürülmesi ve talep daraltıcı sıkı  maliye ve para politikalarının uygulanması ihracatın arttırılmasına yöneliktir.Bu önlemlere ek olarak ihracatı arttıracak başka bazı uygulamalara da gidilmiştir. İhracatta vergi iadesi ve ihracat için düşük faizle kredi verilmesi gibi imkanlar yaygınlaştırılarak arttırılmıştır.  Sonuç olarak 1980 li yıllarda ihracat hem miktar olarak artmış hem de bileşimi değişmiştir.Türkiye 1980 yılına kadar tarım ihracatçısı iken 1980 sonrasında sanayi ihracatçısı bir ülke konumuna geçmiştir.

1980 öncesi Tarım %60       Sanayi %35

1980 sonrası Tarım %18      Sanayi %79

Uygulanan bu programın ihracatı arttırıcı etkisi açısından başarılı olduğunu söylemek müümkündür. İhracattaki bu olumlu gelişmelere karşılık,uygulanan politikaların sürdürülebilirliği de önemlidir. İhracat artışının yapısal dönüşümler sonucunda artan mal kalitesi ve miktarı ile gerçekleşmesi önemlidir. Halbuki 1980 lerdeki ihracat artışlı büyük ölçüde verilen parasal desteklerle mümkün olabilmiştir.

Bu tür bir politikanın da 2 olumsuz etkisi ortaya çıkabilir

  1. Yurt içinde verilen parasal desteklerle yabancı mallar karşısında fiyatların düşürülmesinin ülke ekonomisini reel bir kayba uğratmasıdır.

2.Parasal destekler verilmesi sonucunda ülkede ihracat yapan kesimler lehine bir kaynak tahsisi ortaya çıkarmasıdır.

C-1980 İSTİKRAR POLİTİKASININ UYGULAMA SONUÇLARI

24 ocak 1980 kararları ile enflasyon sorununu hafifletmek, ihracatı artırarak dış dengeyi sağlamak ve serbest piyasa ekonomisini işler hale getirmek gibi hedefler yer alsa da öncelikli hedef, dışa açılma ve dış dengenin sağlanması olmuş ve dışa açılma serbest döviz kuru önlemleri dış kredilerle desteklenerek bazı olumlu sonuçlar da alınmıştır.

1980 kararlarının başarılı olamamasının nedenleri

1980 öncesinde yaşanan ekonomik sorunlar hafifletilmek istenmiştir. Ancak ülke sadece kısa dönemli istikrar sorunlarının ötesinde yapısal bazı sorunlarla da karşı karşıya olduğundan, reformların yeterli olmaması nedeniyle kısa dönemde elde edilen başarılar sürekli olmamıştır. Uluslararası düzeyde rekabeti attırmanın bir yolu olarak ücretlerin düşürülmesi önerilmiş ve bu yönde uygulamalara da gidilmiştir. Ancak verimliliğin artmaması halinde sadece maliyet avantajı ile rekabet etmenin bir sınırı vaardır. Diğer taraftan piyasa mekanizmasına önem verilmiş olmakla beraber gerekli kurumlar mevcut olmadığı gibi,bu işleyişi sağlayacak kurallar da kısa sürede oluşturulamamıştır. Sonuç olarak, yapısal sorunların aşılamaması ve serbest piyasa mantığının yerleşmesinin zaman alması nedeniyle 24 ocak kararları kısa dönemde beklenen başarıyı sağlayamamıştır. Artan enflasyon baskısı yanında iç ve dış borç yükü büyümenin yavaşlamasına yol açmıştır. Genişleyen iç kredi hacmi ithalat ve sermaye girişleri yoluyla 1990 yılında yakalanan %9 un üzerindeki yüksek büyüme ise kalıcı olamamıştır. Ancak sermaye girişlerinin sürekli olması ile mümkün olabilen bu büyüme 1991 yılında Körfez Krizi’nin patlaması ile yavaşlayan sermaye girişleri ve döviz gelirlerindeki azalma nedeniyle yavaşlamıştır.

    5 NİSAN İSTİKRAR PROGRAMI 

24 Ocak kararlarının uygulanması ile bir ölçüde ihracat artışı ve dövizde bir miktar rahatlama olmasına karşılık,ekonomik göstergelerdeki bozulmalar sürekli artmıştır. Örneğin,temel hedefler arasında yer alan enflasyon , kontrol altına alınamamış ortalama %70 lerde seyretmiştir.

 1.Hem tüketimin kısılması hem de borçların geri ödenmesi için kamu iç borçlanması sürekli artmış ve iç borç faiz oranları rekor düzeylere çıkmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereği 1980 lerde GSMH ya oranı %4 iken 1993 yılında %12 ye çıkmıştır.

 2.Hızla artan dış borçlanma daha çok tüketim harcamalarının finansmanında ve borç geri ödemesi için kullanılmıştır  (1980 lerde yaklaşık 3 milyar dolar dış ticaret açığı iken 1993 yılında 14 milyar dolar)

 3.Tasarruflarda beklenen artışlar  gerçekleşmemiş hatta bir miktar azalma olmuştur ( Tasarrufların GSMH ya oranı 1990 yılında % 23ün üzerinde iken 1993 yılında %22 ye düşmüştür.

 4.Yatırım harcamalarında artış sağlanamamış. Özel sektör üretken yatırımlara gereği kadar yönelmemiştir. Döviz cinsinden mevduatın TL cinsinden mevduata oranı %35 lerden % 70 in üzerine çıkmış kısaca dolarizasyon yaşanmıştır.

 Dolarizasyon : Bir ülkede yurt içi yerleşikler tarafından hesap birimi, ödeme aracı ve değer saklama aracı olarak ulusal paranın yerine yabancı ülke paralarının kullanılmasıdır.

  5.Kamu açıklarının sürekli olarak artması nedeniyle Merkez Bankası kaynaklarına daha fazla başvurulmuş, iç borçlanma miktarı ve faizleri yüksek oranlarda artmıştır.

Bütün bu göstergelerdeki bozulmalar ile ülke ekonomisinin bir krize doğru sürüklenmiş,1994  yılının başlarından itibaren 3 haneli enflasyon belirtileri ortaya çıkmıştır. Giderek derinleşen ekonomik sorunlar ve borçlanamayan hükümetin Merkez Bankası kaynaklarına aşırı yönelmesi ile % 100ün üzerine çıkan enflasyon sonucunda ise 5 nisan istikrar programı açıklanmıştır.

5 Nisan Kararları Olarak adlandırılan bu programda alınan önlemler şunlardır:

  1. Yüksek oranda KİT zamları
  2. % 139 civarında bir devalüasyon
  3. 3. KİT lerin özelleştirilmesi veya kapatılması
  4. Tarımda destekleme alımlarının daraltılması
  5. Merkez Bankası’nın yeniden yapılandırılması
  6. Kamu kesiminde ücret artışlarının bütçe ödenekleri ile sınırlandırılması
  7. Tekel ürünleri ve akaryakıttan alınan vergi ve fonların yükseltilmesi gibi önlemler alınmasına karar verilmiştir.
  8. Kısa dönemde kamu açıklarını bir ölçüde azaltmak üzere ek vergiler alınmıştır.(Net aktif vergisi ve eş değer matrah vergisi,birden fazla konutu olanlardan bir defaya mahsus olmak üzere düşük oranlı bir emlak vergisi alınması )
  9. Kamu açıklarının azaltılması. Kamu açıklarını kontrol altına alınması,kamu harcamalarının kısılması veya vergi gelirlerinin arttırılması ile mümkündür.
  10. Ayrıca orta vadeli makroekonomik hedeflerin bir bütünlük içinde belirtilmemesi, finansal piyasaya ve borç yönetimine ilişkin önlemlerin açıklanmaması programın eksik olduğu kanısını yaygınlaştırmış ve bu program yeterince güven vermemiştir.

Kaynak sorunu yaşayan ülke ekonomisi için hazırlanan kaynak paketleri genellikle geçici önlemler içeren niteliktedir. Kısa sürede kaynak yaratmak amacıyla hazırlanan bu paketler, döviz  ve dövize endeksli borçlanma, işçi dövizlerinin ülkeye çekilmesi, bedelsiz ithalat gibi önlemleri içermektedir.

ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI 

ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI 

Ancak beklenen sonuçları vermeyen bu paketler yanında, ücretlerin ve tarım desteklerinin enflasyonun üzerinde seyretmesi sonucunda kamu açıkları artmış ve enflasyon yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. IMF ile imzalanan Yakın İzleme Anlaşması ile açıklanan Enflasyonla Mücadele Programında üç yıl içerisinde enflasyonun %5 e düşürülmesi hedeflenmiş programın uygulanmasına KİT fiyatlarının altı ay dondurulması ile başlanmış ancak başta Rusya olmak üzere bazı ülkelerde ortaya çıkan krizler dalgalanmalara neden olmuş ve enflasyon 1998 yılında ancak %50 civarında tutulabilmiştir.Alınması gereken yapısal önlemler kapsamında ise vergi reformunda bazı adımlar atılabilmiş ancak bankacılık, sosyal güvenlik ve özelleştirme gibi alanlarda dikkate değer uygulamalara gidilememiştir.

Enflasyonla Mücadelede Alınan Önlemler:  

Sıkı maliye politikası

Kapsamlı yapısal reformlar önerilmiştir.(Sosyal güvenlik sistemine sürdürülebilir bir yapı kazandırmak için yeniden yapılandırmaya gidilmiş,Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuş,tarımda doğrudan gelir desteği uygulamasına geçmek için bazı düzenlemeler)

Enflasyonist beklentileri aşağıya çekmek için döviz kurlarının enflasyon hedefine göre belirlenerek önceden açıklanması

Yabancı kaynaklar girişine göre likidite genişlemesine izin veren bir para politikası(Nominal Çıpa)

 Nominal Çıpa: Para politikası uygulamasında, nihai hedef olan fiyat istikrarına ulaşabilmek amacıyla ara hedef olarak kullanılan para arzı ve döviz kuru gibi nominal değişkenlerdir.

Programla beraber: Faiz oranları gerilemiş,Enflasyon yavaşlamış ve iç talep canlanmıştır. Başlangıçta bir güven ortamı yaratılmış olmakla birlikte enflasyonun beklenen ölçüde düşmemesi sonucunda TL beklenenin üzerinde değer kazanmış,iç talepteki canlanma ve enerji fiyatlarındaki artışın da etkisiyle dış ticaret açığı artmıştır. Başta Arjantin olmak üzere dış piyasalarda ortaya çıkan olumsuz gelişmelerin de etkisiyle Türkiye’ye dış kaynak girişi azalmış ve faizler artmıştır. Bu koşullar altında ortaya çıkan finansal dalgalanma, bankaları faiz riski ile karşı karşıya bırakmış ve 2000 yılı Kasım ‘ında ekonomi krize girmiştir. Kur riskinin de ağırlaşması ile bankacılık sektörü ağır kayıplara uğramış,2001 yılının Şubat ayında Türkiye ekonomisi tarihinin en derin krizlerinden birine girmiştir. Faiz ve enflasyondaki aşırı artışlarla beraber döviz kurundaki aşırı dalgalanmalar sonucunda ortaya çıkan belirsizlik ortamı, finans sektörü ile beraber reel sektörü de derinden etkilemiştir.

GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI 

Döviz kuruna dayalı enflasyonla mücadele programı Kasım 2000 ve şubat 2001 krizleri ile sonuçlanınca yeni bir ekonomik istikrar programına gerek duyulmuş ve krizden çıkmak ve istikrarsızlık yaratan yapısal sorunları ortadan kaldırmak amacıyla IMF ile imzalanan stand_by anlaşması gözden geçirilerek Güçlü ekonomiye Geçiş Programı adı altında yeni bir istikrar programı hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.  Bu programın nihai amacı: mali disiplin, fiyat istikrarı ve istikrarlı bir büyüme sürecini başlatacak yapısal bir dönüşümü sağlamaktır.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında Temel Hedefler:

1.Ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamını sağlayarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği arttırmak

2.Dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet gücünü geliştirmek

3.Ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı arttırmak

4.Siyasal irade ile birlikte ekonomiyi yeniden yapılandırmak

5.Kamu kesiminde kaynak dağılımının saydam ve hesap verme sorumluluğu çerçevesinde gerçekleştirmek

6.Yolsuzluğun ve rasyonel olmayan kamu müdahalelerini önlemek

7. Piyasalarda güven ortamı yaratmak

PROGRAMDA ALT HEDEFLER

Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde sürdürmek.

Bankacılık sektöründe kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ( TMSF) bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırmayı gerçekleştirmek, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurmak,

Kamu finansman dengesini bir daha bozulmayacak bir biçimde güçlendirmek

Toplumsal uzlaşmaya dayalı fedakarlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası sürdürmek .

Bütün bunları etkinlik , esneklik ve şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal altyapısını oluşturmak.

Bu programda öngörülen önemli konu ise fiyat istikrarına yönelik  olarak 2000 yılı içerisinde uygulanan döviz çıpasına dayalı enflasyonla mücadele uygulamasından vazgeçilerek dalgalı döviz kuruna geçilmesidir.Güçlü ekonomiye Geçiş Programı ile ara hedefler yerine enflasyon hedeflemesine geçileceği ve koşullar oluştuğunda uygulamaya geçileceği belirtilmiştir.

Fiyat istikrarına yönelik politikaların gelirler politikası ile destekleneceği vurgulanmıştır. 2001 yılında yaşanan krizle beraber belirginleşen yapısal sorunlardan birisi de bankacılık sektöründeki kırılganlıktır. Bu nedenle sektörün güçlü bir yapıya kavuşturulması için Bankalar Kanunu’ nda değişiklikler yapılmıştır. Kamu bankaları açısından en önemli sorun görev zararlarıdır. Bu zararların azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır.

Görev Zararı:Siyasal otorite tarafından kamu iktisadi teşebbüslerine verilen görevler veya bu teşebbüslerin ürettiği mal ve hizmet fiyatlarının maliyetin  altında belirlenmesi sonucu ortaya çıkan zarardır. Ekonomide rekabet ve etkinliğin arttırılması amacıyla Şeker Kanunu,Tütün Kanunu,Doğalgaz Kanunu,Sivil  Havacılık Kanunu, Türk Telekom’un özelleştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmış,programın sosyal yönünü güçlendirecek İş Güvencesi Kanunu,Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanunu çıkarılmıştır.

GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMININ UYGULAMA SONUÇLARI 

1.Kısa dönemde sağlanan güven ve atılan bazı adımlar sonucunda 2003 yılında kısa vadeli sermaye girişi yüksek düzeyde gerçekleşmiş.

2.Sermaye girişleri artmış

3.İç talep canlanmış

4.Ekonomide büyüme eğilimleri güç kazanmış

5.2001 yılında %94 olan borç yükü 2003 yılı sonu itibariyle %70 civarına inmiştir.

6.2003 yılında cari işlemler dengesi 6,8 milyar dolar civarında açık vermiş , bu açık da net hata ve noksan denilen kalemle kapatılmıştır. Bu kalem bir anlamda kayıt dışı  sermaye hareketleri  olarak düşünülebilir.

NOT: ÖNEMLİ:

NET HATA VE NOKSAN : ödemeler dengesinde nereden sağlandığı veya nereye ödendiği bilinmeyen döviz gelir ve giderleridir.

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı kamu açığını ve dış açığı disipline etmeye dayalı Kamu dengesi için birincil (faiz dışı ) fazla yaratılarak borç yükünün hafifletilmesi, dış denge için ise dalgalı kur rejimi benimsenmiştir.Kısa dönemli bir istikrar programından çok, yapısal  dönüşümü de hedefleyen yeni bir yapılandırma programıdır.

Alınan önlemler ile 2001 yılında % 6 nın biraz altındaki  bir küçülmeden sonra,2002 yılında %6 nın üzerinde  bir büyüme  ve  2004 yılında % 9un üzerine çıkmıştır. Enflasyon oranları  ise  2000-2001 yılında  %50nin üzerinde iken  2002 yılında  % 45   2003 yılında % 25 ve 2006 yılında enflasyon  hedeflemesine geçilmesiyle birlikte sonraki yıllarda %10 dolayındaki bir dalgalanmadan sonra 2009 yılında % 6 lara kadar inmiştir. Bu oranlar Türkiye Ekonomisinde  1980 sonrasında ilk defa tek haneli enflasyonun yaşandığı yıllar olarak gündeme gelmiştir.

Bu olumlu gelişmelerin yanında  Türkiyenin yapısal sorunlarından  birisi olan  işsizliğe ilişkin olarak dikkate değer gelişmeler sağlanamamıştır. Bu yüzden istihdam yaratmayan büyüme kavramı sıkça gündeme gelmiştir.Ayrıca dış ticaret hacmi de giderek büyümüştür.

 2008 KÜRESEL KRİZİ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının uygulanması sonucunda uygulama yönündeki siyasal kararlılığın da etkisiyle büyük ölçüde başarı sağlanmıştır. Örneğin,faizler düşerek borç vadeleri uzamış,Enflasyon tek haneli rakamlara düşmüş,mali disiplin sağlanarak büyümeninde  olumlu etkisiyle borç yükü düşürülmüştür.Ancak yapısal bir sorun olan  dış açık ise devam etmektedir. Bu başarının arkasında elbette dünyadaki gelişmelerin,özellikle de likidite bolluğunun etkisini dikkate almak gerekir.

2008 yılında küresel düzeyde ortaya çıkan kriz ise bütün dünya ekonomilerini etkilemiştir.Türkiye’ de küresel krizin etkisiyle 2009-2010 yıllarında faiz dışı fazlanın milli gelire oranı ortalama olarak %1 in altına düşmüştür.

2009 yılı aynı zamanda ekonominin daraldığı bir yıldır. 2001 krizi sonrasında yapılan yasal kurumsal düzenlemeler Türkiye ekonomisinin küresel krizden daha az etkilenmesi sağlamıştır. Ancak küresel düzeyde ortaya çıkan mali dalgalanmalar sözü edilen önlemler nedeniyle ülkeyi doğrudan  etkilememekle birlikte küresel beklentileri olumsuz etkilemiştir.

2007 yılının seçim yılı olması nedeniyle kamu maliyesine ilişkin bazı  reformların gecikmesi ve vergilere ilişkin  bazı  düzenlemelerin yapılamaması ,yurt içindeki beklentileri de olumsuz etkilemiştir. Türkiye ekonomisinin 2008 yılından itibaren karşılaştığı sorunların bir bölümü küresel krizden kaynaklanmaktadır.Ancak ülkenin bazı yapısal sorunlarının da göz ardı edilmemesi gerekir.

İlgili Kategoriler

Maliye Ders Notları



Yorumlar 1

  • Ya Allah askına bu yazıyı hangi salak yazmıs, kullıyen sacma sapan yazılarla dolu, bu yazıyı yazan arkadas cinin 2000 yıllarındaki gelısımını ya bilmiyor yada gormus ama anlyamamıs, ekonomide tek bir kural vardır bunu basar an bir ulke kesinlikle kalkınır, üretirsen kalkınırsın, uretırsen dıs borclanman olmaz sadece ıc borclanma devletin kredi vererek tesvık amaclı yapılan borclanma dır, doner sermaye dedıgımız parayı yatırım yaparak hizmet ve uretım sektorumde kullanırak ıscıye ıs vererek hem uretıme hizmet etmıs oluruz hemde piyasayı can suyu oluruz devlete de vergi odeyerek devletin ıc borclanması zamanla duser, uretmeden dısarudan urun alan ulke her zaman dıs borcu artar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir